31 Ağustos 2012 Cuma

İşte Bu!İşte Bu..İşte...

How I Met Your Mother favori dizilerim sıralamasında ilk sırada yerini aldı.Hoş zaten favori iki dizim var zaten.Yaprak dökümü mü?Yapmayın,o kadar zevksiz değilim.Fatmagül mü?Aşk-ı Mumnu mu?Buldum buldum Adını Ferih Koydum!Pes artık.Benden Feriha'ya koydum dizisini izleyip beğenmemi beklemeyin.Tabi ki favorim dizim-Parantez içinde Türk dizileri arasında tek geçerim-parantez kapalı-Ezellllllll.LEGENDARY!!!Şimdi ise How I Met Your Mother.Bugün yedinci sezonunu bitirdim ve artık 25 Eylül'deki yeni bölümünü bekliyorum.Yalnız sezon finali Mu-az-zam-dı.Hep söylemişimdir yine söylüyorum Cobie Smulders hayatımda gördüğüm ve görebileceğim en güzel yüze sahip Baayan.Bebek tenli kızlardan hep hoşlanmışımdır.Ama bu bebekten bile tatlı,başka mı bir canlı.Neyse yahu.Maç başlamış.Ben kaçar o zaman...

28 Ağustos 2012 Salı

Tamam,Sakinim...

Güzel kirpiklerinin altından parlayan gözlerini gördüm önce.Dikkat etmemiştim yanağındaki gamzelerine.Sivri çenesi ve herkesin hoşnutla bakacağı hafif dişlek sırıtmasıyla cezbetti beni.Bir bebek saflığı vardı konuşmasında.Şımartılmayı bekleyen bir bebek.Islık çalıyordu,arkasından bir şeyler mırıldandı.Öylece durmuş denizin güzelliğini seyrediyordu yada deniz onun güzelliğini.Denizi bilemem ama ben onu seyrediyordum.Saçlarını yarıp geçiyordu rüzgar.Ben arkasında paramparçayım.Sonra mırıldanmayı kesip şarkısını konser veriyormuş edasıyla söylemeye başladı.Bana neler olduğunu biliyordum.Yine bir gün birisinin çıkıp canımı okuyacağını tahmin ediyordum.Olmamalıydı!Gitmem gerekirdi.Seyretmeye devam edersem onda asılı kalacağımı biliyordum.Bedenim,ruhumla çelişiyordu.Daha önce bir kere daha olmuştu böyle bir şey,hatırlıyorum.Merdivenlerden inip stüdyoya gitmeye karar vermiştim en sonunda.İnerken ''Onur!Nereye''sesini işittim.Fark etmişti.Lanet olsun ve işte başladı yine.Normalin dışında bir terleme,titreme,kalbimin o bilindik hızlı çarpışı.''Bekle,geleceğim birazdan''dedikten sonra ''Aşkıydı işiydi,ihtirası düşüydü,yere baysın faturası malı mülkü,bağlasalar durmam''diyerek uzaklaşıp hemen kendime geldim.15 dakika sonra geldiğimde yanına hiç de az önce hissettiklerimi hissetmedim.Valla az daha paçayı kaptırıyorduk yahu.Ben de sara hastaları gibi sık olmasa da iki ay da bir aşık olma nöbeti geçiriyorum.Şükür atlattım,bir daha ki herhalde bir sene sonra falan.İki ay da bir dememe bakmayın öyle gittikçe uzuyor nöbet aralığı bende.Bundan önce ki herhalde,yanlış hatırlamıyorsam okullar kapanmadan yada kapanacağı gündü.Aşkın zirvesini çıkmıştı.Elim kolum kırık indim aşağı ama geçti.Her zaman söylüyorum,benim en önemli özelliğim;çok sevdiğim birisi de olsa istediğim zaman hafızamdan atabilmem.Üzerinizde delete tuşu olduğunu düşünün,işte bende öyle.Tuş yok tabi ama ilahi bir güç var işte.Neyse ya,şarkım yarıda kaldı;Kaaaaaaaaafaaaaaa Nereyeeeeeeeee Bennnnnnn Orayaaaaaa!!!!!

26 Ağustos 2012 Pazar

İlişkilerde Erkek

Sonunda olaysız güzel bir güne uyandık.Ailecek yapılacak güzel bir kahvaltının hemen ardından dostlarla sahile inip biraz turlarız herhalde.Bu güzel güneşli pazar günün de sahillerde alışık olduğumuzu görüntüler olmazsa olmaz.Bankta sevgilisiyle oturup öpüşen aşıklar mı dersin,köpeğini gezmeye çıkaranları mı,yoksa ağaçların altında sarmaş dolaş kitap okuyan kumruları mı?Kız,erkeğin göğüsüne başına koyar,kız,erkeğin dizine yatar,kız erkeğin omzuna doğru kafasını yaslar,kız..kız..kız...Erkek,hep ilişkilerde güven veren modeldir.Yan yana oturulduğu zaman sevgiliyle,erkek genellikle koltuk yada değnek görevi görür.Şu yaşıma kadar ben hiç başını kız arkadaşının göğsüne  koyup uzun uzun oturan bir erkek görmedim.Aynı şekilde kızın dizine yatıp saçları okşanan bir erkek,hiç görülmüş şey değildir.Çünkü erkeğin ilişkilerde yaratılıştan verilmiş ''evin direği''görevi vardır.Ben bunu reddediyorum.Bütün tabuları yıkıp,ilişkiler de devrim niteliğinde bir olaya imza atıyorum.Ben kadınımın göğüsüne başımı nerede olursak olalım farketmeksinizin yaslayabilir,dizine yatıp saçlarımla oynamasına izin verebilir ve göbeğimden zeytin yenmesine müsade edebilirim.Çenemin altını okşayıp kaniş muamelesi de yapabilir.Bu devirde böyle erkek zor bulunur.Böyle erkek ben bulsam ilk ona...Neyse.:)Gazeteye ilan mı versem acaba,''çok kullanışlı erkeğimdir,her pozisyona girebilirim''diye.Erkekler aramazsa terbiyesizim.Ne diyordum,''delikanlı adama yakışmaz''diyen önyargılı hemcinslerimden olmayacağım diyordum.Olayı ciddi bir şekilde değerlendirecek olursam,kadınımın dizine yatmak bana çok büyük huzur verir.Şu yaşıma kadar ben bir tek Annemin dizine yatıp huzur bulmuşumdur.Hala da yatarım dizine ve yaşım kaç olursa olsun bunu yapmaya devam edeceğim.Annemin dışında aileden olsun,uzak yakın akrabalardan olsun hiç kimsenin dizine başımı koymam.Bir şey söyleyeyim mi?O pahalı yastıkların içindeki kuş tüylerinden daha yumuşak ve daha huzur verici Annemin öpülesi dizleri.Şu yaşım da bile dizlerinde uyumayı severim.Demem o ki,bir gün olur da birlikte olduğum sevgilinin dizlerine başımı uslu bir çocuk gibi koyup,gözlerim kapanana kadar yatarsam,anlamalı ki;onu,bir Anne sevgisine eş değerde seviyorum.Huzur veriyordur, güveniyorumdur.Değer bilsin...
Böyle işte efendim.Duyguların adamı Onur'dan bu kadar...

21 Ağustos 2012 Salı

Dur Bakalım Ne Olacak

Boğaziçi"nin Karadeniz Boğazına yakın Anadolu yakasında, deniz kıyısı üstünde bir çayevi... O çay evinin hemen bütün müşterileri, hep o semtin insanları olduklarından ve oraya sık sık geldiklerinden birbirlerini tanırlar. Çoğu da emeklidir. Emekli olunca konuşmaları doğal olarak geçim sıkıntısı, pahalılık, sürekli zamlar vb konular üstüne oluyor.
 O sabah da yine her zamanki gibi önce ev dertlerinden başlayıp ülkenin sorunlarından konuşmaya geçtiler. Hükümet enflasyonu yüzde otuzda tutacağına söz vermişti, oysa yüzde sekseni buldu. Yüzde seksen, ha? Peki ne olacak? Almanya ya, Fransa"ya, İsveç"e işçi gönderdik, yine yetmedi; ta Arabistan"lara, Avustralya"lara işçi gönderdik, yine yetmedi. Şimdi de Sovyetler Birliğine işçi gönderilecekmiş. Gitmeye istekli işçiler öyle yığılmışlar ki, sıra kapmak için birbirlerini ezmişler. Allah Allah!... Yahu, komünist Rusya ya bile işçi gönderecekler ha? Paranın komünisti, faşisti, dini imanı olur mu arkadaş, para paradır, gelsin de nereden gelirse gelsin. Ben komünistin parasını alıp cami yaptırdıktan, kuran kursu açtıktan sonra bir günahı yok ki... Üstelik sevabı bile var.
 Peki bunun sonu nereye varacak birader? Allah sonumuzu hayır eylesin!
Efendim, memleketin bütün gelirleri, aldığımız dış borçların yıllık faizini ödemeye bile yetmiyormuş. Deme yahu... Amerika"dan aldığımız borçlarla, salt eski borçların faizini bile zor ödüyormuşuz. Allah Allah... Bu gidişin sonu nereye varır dostum?
Ayemef diye uluslararası bir kuruluş var ya hani... Evet, işte o uluslar arası para fonu mu ne... Uluslararası demek, ne demek?
Amerika demek... İşte bizim kendi memleketimizde nereye ne yapacağımıza, neyi nasıl yapacağımıza, neyin nasıl yapılacağına, fabrikamıza, yolumuza, her şeyimize, her şeyimize o karar verirmiş... Yok yahu... Bak bunu bilmiyordum... Peki, böyle giderse ne olur...
Her gün, her akşam hep bu konular konuşulur... Her konuşmada aynı sözlerle şaşarlar! Yok yahu!... Allah Allah!...
 Çayevindeki emekliler birbirlerine hep yanıtsız kalacak aynı soruyu sorarlar:
 -Peki, ne olacak böyle? Bekleyelim görelim. Bakalım, ne olacak?
 -Bunun sonu nereye varır böyle? Hep merak ediyoruz. Dur bakalım, ne olacak?
O sabah yine hiç bıkıp usanmadan aynı konular konuşuldu ve çayevindeki herkes birbirine "Dur bakalım, ne olacak?" dedi.
Gün görmüş, dönem geçirmiş, eski Tophane Askeri Sanayi Mektebi"nden yetmişe, yetmişini çok aşkın bir eski işçi emeklisi,
-Dur bakalım, ne olacak deyip duruyorsunuz da, bana bir akrabamızın başına gelenleri anımsattınız.. dedi.
Başlar ona yöneldi. Akrabasının başına geleni merakla sordular. Bu ilgiyi bekleyen işçi emeklisi de olayı şöyle anlattı.
Hani hükümetimiz darda kalıp dünya cenneti Boğaziçi"nin en güzel tepelerini, korularını, yerlerini, petrol zengini Araplara satıyordu ya... İşte o sıra bir Arap zengini çıktı ortaya, Şeyh mi Prens mi, yoksa hepsi birden mi, öyle bir şey. Adı Ebul-Fatık El-Mışki. Boğaziçi"nin seyrine doyum olmaz tepelerden birini satın almış. Oraya artık köşk mü, konak mı, saray mı, işte öyle bir şey yaptıracak. Derken bu Ebul Fatık, bir Türk kızıyla evlenme sevdasına düşmüş. Hangi Türk kızı olduğu belli değil, yeter ki Türk kızı olsun... Elbet Arap ölçülerinde güzel de olacak.
Ebul-Fatık için satın alacağı tepeyi arayıp bulan komisyoncular, bu kez de ona kız aramaya başlamışlar. Ebul-Fatık"ın aradığı kızda aradığı koşullar var: Genç olacak, kız oğlan kız eline erkek eli değmemiş olacak ve gayette saf olacak. Bu zamanda İstanbul"da böyle kız bulmak kolay mı? Ebul-Fatık da zaman da para da çok, ille de aradığını bulacak. Aracılar, ısmarlanan kızı araya dursunlar, Ebul-Fatık da bir yandan çat pat Türkçe öğreniyor ki, evleneceği kızla "yat, kalk, uzan, dön" falan filan gibi kendisine gerekli olan bir kaç söz konuşabilsin.
Ebul-Fatık"a çok kız göstermişler. Arap hinoğluhin, öyle her kızı da beğenmiyor. Süt beyaz tenli, lahmacun bedenli, kalçaları enli bir lokum olacak. Sonunda bulunan kızlardan birini çok beğenmiş. İşte biz Ebul-Fatık"ı bu ilişkiyle tanıdık. Çünkü, Ebul-Fatık"ın ayılıp bayılarak beğendiği kız, bizim hanımın uzak bir akrabasının kızı... Kız tam da Ebul-Fatık"ın istediği gibi, on yedi yaşında, kuran kursunda yetişmiş, akça pakça, yandan çarklı kalçalar... Saflığına gelince, aptaldan bir parmak yukarıda saf... Ebul Fatık"ı da bir görseniz, korkudan dudağınız uçuklar. Kızın babasından yaşlı. İnsan kılığındaki bu çirkinlik anıtını gören biri öyle şaşmış ki, iki elini gökyüzüne kaldırıp "Hey kurban olduğum Allah, sen nelere kadir değilsin.." diye şaşkınlığını belirtmiş. Üstelik memleketinde üç mü, beş mi - kesin sayısı saptanamadı- karısı olduğundan bu kızı hükümet nikahıyla değil, imam nikahıyla alacak. Her neyse efendim, bu Ebul-Fatık, kızla evlendi.
Saf kız, çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğundan, evlenip de o lükse, o görkeme kavuşunca çok mutlu oldu. Kocasının adı Ebul Fatık el-Mışkı çok uzun olduğundan, kızın ailesi ana kısaca Fıtık amca diyor. Hem de Fatık Bey deyince, Arabın adı azbuçuk Türkçeleşmiş oluyor. Kızın kendinden altı yaş küçük bir oğlan kardeşi var, kızın tersine cin mi cin. O, Fatık Amca diyemediğinden Fıtık Amca demeye başladı. Fıtık Amca aşağı, Fıtık Amca yukarı...
Biz de hanımla iki kez evlerine gittik. Boğazın tepesindeki o köşk yapılana dek, Nişantaşı"nda lüks daire satın almış, daireyi de kızın üstüne yapmış. Biz Fıtık Amca"yı orada tanıdık.
Gel zaman git zaman... Bundan sonra olanları bana hanım anlattı. O da, Fıtık amcanın genç karısından duymuş. Çünkü kadın olup biteni her önüne gelene anlatıyormuş.
Fıtık Amcanın güzel ve küçük karısı sokakta hep çarşafla geziyor. Fıtık Amca çok kıskanç olduğundan, gencecik karısının kadın akrabalarıyla bile sık görüşmesini istemiyor. İyi ama, Fıtık Amcanın evde olmadığı zamanlar kızın canı sıkılıyor. Kıskanç Amca, bir yandan da karısını eve hapseden koca izlenimi vermek istemiyor çevresine. Karısına güvenen bir koca görünümünde... İşte bu yüzden, kendisinin evde bulunmayacağı iki gün karısına alışveriş için, çok uzaklara gitmemek koşuluyla, sokağa çıkabileceğini söylüyor. Genç kadın buna çok seviniyor, ama sokakta ne yapsın tek başına? Sinemaya gidip gidemeyeceğini soruyor. Fıtık Amca uzun uzun düşünüyor. Karar vermek kolay değil. Gitme dese, karısına baskı yapmış olacak. Git demeye de içi elvermiyor. Birlikte gitmeleri hiç uygun değil. Sonun da şöyle diyor:
-Avet... Müsade var... Velakin avvalden ben görecek, bilahara sen...
Fıtık Amca, o dolaylardaki sinamalarda oynanan bütün flimleri seyredip "Hazreti Ömer"in Adaleti" adlı yerli filimi görebileceğini söylüyor. Necmiye... Genç kadının adı. Gidiyor sinemaya... Fıtık Amcanın içi pırpır... Ertesi akşam eve dönüyor. Oh, şükür Necmiye evde.
-Necmiyaa?
 -Efendim.
 -Ne yaptın ben yokken?
Necmiye yanayakıla anlatmaya girişiyor!
 -Ah,sorma...
Nasıl sormasın, meraktan çatlıyor.
-Ne oldu Necmiya?
--Öyle bir şey geldi ki başıma, şaştım şaştım kaldım.
 -Ne geldi başına?
Necmiya saf saf anlatıyor!
 -Senin söylediğin sinemaya gitmek üzere çarşaflandım.
 -Şok güzel.
 -Çıktım sokağa
 -Avet?
 -Yolda giderken bir herif sokuldu yanıma?
 -Bir harif?
-Evet... Ben gidiyorum, o da yanımda gidiyor. Ben gidiyorum o da gidiyor. Dur bakalım, ne olacak, diye merak ettim.
Fıtık Amca çok bozulur ama, karısına belli etmemeye çalışarak o da şaşmış görünür!
-Allah allah.. Ban da şok merak ettim. Du bakalim n"olecak?
-Ben gidiyorum, o gidiyor... Böööyle yanımda. Dibimden ayrılmıyor. Dur bakalım n"olacak diyorum içimden...
-Fasuphanellah... Du bakali n"olecak?
-Bileti alıyorum, o senin dediğin sinemaya girdim,adam da girmez mi?
Bu kez Fıtık Amca atik davranıp karısından önce sordu:
-Ve minelgaraip.. Du bakali n"olecak? Sonra?
-Sonra ben oturdum. O da yanımdaki boş koltuğa oturmaz mı?
-Hayret! Du bakali n"olecak?
 -Işıklar söndü, filim başladı.
 -Eeee anlat Necmiyaa?
 -O herif elini bacağıma atmaz mı?
 -Ne diyorsun, velacaip...
 -Çarşafımın eteğinin altından elini sokmaz mı? Aaa! Şaştım kaldım...
 -Ne yapacak?
 --Bilmem ben de onu merak ediyorum ya... Dur bakalım, n"olacak diye bekliyorum.
 -Vallahi ban da merak ettim yahu... Du bakali n"olecak, diye bekliyorum.
 -Sonra o herif oramı buramı karıştırmaya başladı. Doğrusu çok merak ettim. Sen olsan 
merak etmez misin?
 Fıtık Amcanın gözlerinden ateşler saçılıyor ama, karısı o denli saf ki, kızsa, hiç yakışık almayacağı için o da karısına uyup soruyor!
-Nacmiya, du bakali n"olecak?
-Sonra "Hazreti Ömer in Adaleti" bitti. Lambalar yandı. Ben kalktım, o da kalkmaz mı?
-Sonra, harif da?
-Evet.
 -Velacaip ve minelgarip... Du balali n"olecak?
 -Çıktım sinemadan, o da çıktı. Ben yürüyorum, o da yanımda yürüyor.
 -Aman Necmiya, vallahi şok merak ettim. Du bakali n"olecak?
 -Ben de merak ediyorum. Ben köşeyi saptım.
 -Harif da saptı mı?
 -Saptı.
 -Anlat şabuk Nacmiya, şok meraklı.
-Bizim apartmanın kapısından girdim, herif de girdi. Dur bakalım, n"olecak diye merak 
içindeyim.
Fıtık Amca ter içinde...
-Sonra?
-Bizim kata çıktım, herif de çıktı.
-Vay harif vay!...
-Çantamdan anahtarı çıkarıp bizim dairenin kapısını açtım, girdim içeri, o da girmez mi?
-Harif da yallah içeri?
 -Evet
 -Du bakali n"olecak... Aman anlat şabuk Nacmiya...
 -Eve gelince yatak odasına girip elbet soyundum. O da soyunmaz mı?
 -Ne diyorsun Nacmiyaa... Du bakalı n"olecak?
 -Soyununca yatağa girdim. Olur şey değil, o da benimle yatağa girmez mi?
 Fıtık Amca kızgın demirle dağlanmış gibi haykırır:
 -Ayvaaaaah! Du bakali n"olecak?
 -Ben de yatakta ne olacak diye merak ediyorum.
 --Aman Nacmiyaa, vallahi meraktan şatlayacak ban... Söyle şabuk, ne oldu Nacmiya?
 -Hiiç canım... Bir şey değilmiş, ben de boşu boşuna merak etmişim.
Boncuk boncuk ter döküyordu Fıtık Amca.
-Yok yahu... Peki, ne oldu Nacmiyaa? Ne yaptı?
 -Aynen senin her gece yaptığını...
Beyninden vurulmuşa dönen Fıtık Amca ne yapsın şimdi? Karısı o denli saf ki, başına kötü bir şeyin geldiğinden bile haberi yok ki... Döğse olmaz. Kovsa olmaz.
Erkekliğe toz kondurmamak , yiğitliğe krem sürdürmemek için Fıtık Amca şöyle der:
-Amaaaaan Nacmiya, ban da muhim bişey zannediyordum. Du bakali n"olecak diye boşuna merak etmişim. Velakin hiç möhim değil.
Olayı anlatan yaşlı işçi emekçisi,
-İşte böyle arkadaşlar, diye sözü bağladı, bütün bu olup biteni kadın saf saf her önüne gelene anlatıyormuş. Bizim hanım da kendisinden duymuş.
Titreyen elindeki kahve fincanını masaya koyan bir memur emeklisi,
-Yahu, hiç anlayamadım, dedi, sen şimdi bu olayı ne diye anlattın? Kel mana?
İşçi emeklisi,
-Her gün burada laflayıp laflayıp da sonunda "Dur bakalım, n"olacak?" diye merak edip soruyorsunuz ya, işte sizi meraktan kurtarmak için ne olacağını anlattım.
Çayevindekilerden bir kahkaha koptu.
İşçi emeklisi ekledi:
 -Velakin hiç mühim değil. 



Aziz Nesin


NOT:Çok çok manidar.Her şehit haberinden sonra ''Dur bakalım,n''olacak?'' diyerek umursamadığımız bu olaylar en sonunda bu hikayedeki gibi olacak.''Bıçak kemiğe dayandı'' sözlerine inanıp''Dur bakalım,n''olacak?'' demeye devam edersek bizi de hikayedeki gibi s*kmeye devam edecektir Erdoğan Ve saz arkadaşları.Kaval sesini dinlemekten,koyun olmaktan vazgeçin artık.Antep'te ve Şırnak'ta şehit düşen Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum...

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaşa lenn Şair Ruh...

Dün Bayrama özel bir yazı yazmıştım.Yayınlamama elimi mouse götürüp ''yayınla'' tuşuna basacak kadar yakındım.İşte o anda kapı zili çaldı,büyük bir misafir kafilesi eve geldi.Selamlamak için kalktım,gittim,Bayramlaştım geri döndüğümde bilgisayar başında iki tane velet.''Hayır,hayır! olamaz''naralarıyla her ne kadar hızlı hareket edip uçan tekmemi suratlarının tam ortasına attıysam da,çok geç kaldığımı monitöre bakınca anladım ve Screw you (Kahretsin demek..desem de inanmayın)gibi bir şey çıktı ağzımdan.Silinmişti yazı..O yüzden bayram ile ilgili düşüncelerimi uzun uzun yazmak yerine kısa bir cümleyle özetleyeceğim;Bayramı bayram yapan Barış Manço'nun ''Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar'' ile bayram sabahına uyanmak ve yaş kaç olursa olsun alınan harçlıklardır.Herkese Nice sağlıklı,mutlu,güzel bayramlar dileyerek konuyu değiştiriyorum.Bugün konudan konuya atlayacağım.''Evlilik kadını içirtiyor''başı adı altında bir araştırma haberi var önümde.Kısa ve net;Evlilik kadını içirtiyorsa erkekleri öldürüyor.Türkiye'de hatta Dünya'da kadınların erkeklere göre daha uzun yaşadığı bilimsel olarak araştırılmış ve tescillenmiştir.Bu habere benim yorumum budur.Diğer bir konu şudur;Dün bir telefon geldi bana.Bu arada telefon kullanmaya tamamen karşı olan ben, iş nedeniyle mecburi bir şekilde telefon kullanmaya başladım.Sağ olsunlar beni de telefon bağımlısı yapma yolunda ilk adımlarını attılar.Neyse,arayan Ayşegül ablaydı.Açtım telefonu,ilk tebrik etti radyoda işe başladığım için sonra yayına alıyorum seni dedi.Haydaa!O nereden çıktı falan derken pat! yayındayız.Biraz sohbet ettik.O gün yayının konusu''Sizce aşk neye benzer''miş.Dinlemediğim için önceden hazırladığım bir cevap yoktu.Ee,bu canlı yayın,fazla bekleme ve bekletmek olmaz.O an aklıma geleni söyledim ''Aşk,Çatalla çorba içmeye benzer.Ne kadar istersen o kadar kaçar senden'' dedim.
''Aa çok güzel,çok marjinal bir düşünce''dedi hatun.''Başka neye benzetiyorsun''diye sordu.Tabi ki eskiden beri aşkı benzettiğim şeyi söyledim.''Aşk,Tanrının prangasıdır''dedim(Bir Onur Atasözüdür).''Süper yaa''gibi bir tepki verdi,sonra telefon konuşmasını noktaladık.Kısa bir süre sonra tekrar telefon çaldı.Bu sefer yayın yok ama bizzat yayındaki kadın aradı.Bir şiir kitabı yazacakmış.Söylediklerim onun hoşuna gitmiş,acaba kitabında yayınlayabilir miymiş benim söylediklerimi kendi söylemiş gibi.Tabi ki dedim.Parada anlaşırsak neden olmasın.Güldü,şaka yapıyorum sandı.Sonra ciddi olduğumu anladı tabi.Neşesi kayboldu.Parası da kayboldu tabi.Bir miktar para alacağım.Hatta şimdi almaya gidiyorum.Yayında söylemeseydim bunu benden izin almasına gerek kalmayacaktı.Ama şimdi o yayını dinleyen herkes biliyor ve benden izin alması zorunlu.Muhtemelen kitabı pek satmayacak,çünkü oradan buradan alıntı sözlerle kendi adına şiir kitabı çıkartıyor.Ben alacağım paraya bakıyorum.Ahh!Yok mu benim bu şair ruhum.Şu parayı alayım da bizimkilerle ezeyim.Yaşa lenn Onur...

18 Ağustos 2012 Cumartesi

İsviçreli Bilim Adamları

İsviçreli bilim adamları yine enteresan bir araştırma yapmışlar.İsviçre'de erken kalkan araştırma yapıyor zaten.''Sevişen insanlar diğerlerine göre daha uzun yaşıyor''başlığı adı altında bir haber.Nereden biliyorsun lan.İnsanların hangi tarihte öleceğini biliyormuş gibi ''denedik,şu tarihte ölmesi gerekiyordu lakin bolca seviştiği için ömrü uzadı''diyorsun sen.Haberin saçmalığı burada.Herkesin bilinen belli bir ölüm tarihi olsa sonra böyle bir deney yapsan belki inanırız.Ama şimdi çok saçmaladın bilim adamım.Hem madem böyle bir tez attın ortaya kanıtla bana.Çıkar 125 yaşında siyahi Kolombiya'lı bir erkek konuştur.''Evet sevgili seyirciler,125 yaşında gördüğünüz bu Kolombiya'lı adam 1075 defa sevişti ve ömrü uzadı.Hesaplamalarımıza göre 5 sene daha yaşayabilir''.Böyle bir kanıtlamada yok.Bu araştırmayı yaparken sonucunu kamuoyuna doğru bir şekilde açıklamak gerek.''Sevişen insanın ömrü uzuyor'' manşete bak.Olan var olmayan var kardeşim.Gece yatağa girdiğinde bacağının arasına yastık sıkıştıran var,bacağının arasına bacak sıkıştıran var.İnsaf!35 yaşına gelmiş ve hiç sevişmemiş bir erkeğin,bu haberden sonra hayatından duyduğu endişeyi düşünsene.Adam hiç sevişmemiş ve öleceğini düşünüyor.Madem sevişmek ömrü uzatıyor diyerek uçanı kaçanı yakaladığını...anladınız siz.Toplumu neye teşvik ediyor.Sonra niye Türkiye'de tecavüz çoğaldı,sapıklar niye var?Sen inandığın için var işte.İnanan eminim ki vardır.''Ohh,iyi iyi.Ben yırtım valla.Her gün başka kızla nasılsa.''diyerek sevinen vardır diye tahmin ediyorum.Güleceksin,geyiğini yapacaksın sonra o sayfası atlayacaksın,bu.Takılma böyle şeylere.Bu arada Tvitır'da ayarlarla biraz oynayayım dedim,nedir ne değildir ne işe yarıyor diye çığırından çıktı.Bazıları silindi,eklendi görseli değişti,yazılar ona buna mesaj olarak gönderildi,istek gönderildi,herkes engellendi, engel kaldırıldı kısacası boku yedi hesap.İki tane Arapı favorilerime almışım.Tövbe tövbe.Şu arapları çıkartayım da hesaptan diğeriyle uğraşamayacağım.Şimdi de 7 kişi takip isteği göndermiş durduk yere.Garip garip şeyler oluyor.Neyse böyle işte.Yaşa lenn İsviçreli Bilim Adamları...

17 Ağustos 2012 Cuma

Ne yazım ben yahu?...

Birazdan son sahurunu yapacak Müslüman alemi.Bitti işte.Çok çabuk akıyor zaman.Şöyle dönüp arkama baktığım zaman aklıma''Daha gün annemizin kollarından yaşarken''şarkı sözünü anımsayıp ''Ne zaman büyüdük ya''diyorum kendi kendime.''Ne anladın bu yaşına kadar hayattan'' diye sorsa birisi inan anlatamam.Özlüyorum len çocukluğum seni.Cedric olmak isterdim.Lavuk 15 senedir 8 yaşında anlamıyorum bunu.Bir de her bölüme ''8 yaşındaysanız hayat gerçekten çok zor''diye başlıyor ya çıldırıyorum.O yaşta adam kız tavlamaya çalışıyor.Şu velet kadar olamadık ya başka bir şey demiyorum.Ben o yaşlarda mahalle mahalle gezer,boş bulduğumuz sokakta maç yapardık.Kızmış,manitacılıkmış,sevgiliymiş nedir bilmezdik.Sonrada açıldım ben.Sonra dediğim bir sene sonra,dokuz yani.Şimdi bu yaşlarda zirvedeyim.Öyle bir zirve ki anlatıldığı zaman her erkeğin olmak isteyeceği ve''Hadi len oradan.Brad piit misin amk''diye tepki verebileceği bir yer.Anlatmıyorum olan var olmayan var.Kaderimde benim için seçilmiş o özel kız çıkana kadar karşıma yanlış kızlarla zirvede kalmaya devam.''Doğru kızı arıyorum,bu yüzden yalnızım şuanda''geyiği vardır birde.''Biliyorum,bir gün çıkacak karşıma ve ben onu bekliyor olacağım''.Oğlum sen çok mu Yeşilçam filmi izledin?Evden çıkmayan,asosyal,ergen sivilceleri henüz geçmemiş,kız tavlama konusunda etkisiz şizofrenik erkeklerin kendilerini bu ve benzeri sözlerle avuturlar.''Doğru kızı arıyorum''.Gazeteye ilan verdin herhalde.Yoksa öyle evde oturup gelmesini bekleme.Çıkıp deliler gibi de ara demiyorum ama evden de çık be yahu.Hayata karış.Evet,bu bölümümüzde evde kalmış ve klişelerle kendisini avutan erkeklerin derdine çözüm aramaya çalıştık.Yarın,yanlışlıkla bardağı kırdığı için kocasından dayak yiyen kadının derdine çare bulacağız inşallah.Ben Güzin Abla.Ne yazıyorum oğlum ben.Dur bir saniye.Bardak dedim de aklıma Reha Muhtar geldi.Kadın yanlışlıkla bardağı kırdığı için kocasından araba dolusu dayak yemiş,ağzında yüzünde yer kalmamış,her yeri mosmor anlatıyor Reha'ya.Bir süre sonra kadın susuyor ''işte böyle oldu''diyor.Reha ne dese beğenirsin.''Hanımefendi,bardak yüzünden dayak yediğinizi söylüyorsunuz değil mi? -Evet. ''Peki bardak büyük müydü,küçük müydü''.Hehee.Yaşalennnn Reha.Hadi ben kaçar...

12 Ağustos 2012 Pazar

Ramazan Geldi Hoş GELDİ...

Dün uzunca muhabbet ettik dostlarımla.Bir de baktık ki sahur gelmiş,davulcu tokmakla inletiyor sokakları.Ramazanlar da bildiğimiz gibi davulcu geleneğimiz vardır biz Türklerin.Şuan her ne kadar çalar saatler,telefon gibi saat ayarı yapmak için alternatifimiz olsa da,davulcu gelenektir ve devam etmelidir.Klişeleşmiş olsa da her zaman hak verdiğim ''Nerede o eski Ramazanlar'' sözü bana aynı zamanda ''Nerede o eski Ramazan davulcuları''sözünü zikretmeme sebep oldu büyük bir hasretle.Ben çocukluğumu Anadolu'da geçirdim.Davulcular,sahur vakti yaklaşmaya başladığında  elinde tokmak,ağzında mani, gür sesiyle naralar atar,davulda buna eşlik ederdi.Şunu itiraf edeyim,çocuklukta Ramazan davulcularından aşırı korkardım.Çocuklukta köy yerinde olduğum için ki köy yerlerini bilirsiniz,gece olunca her yer zifiri karanlık in cin top oynardı,sokak lambaları yok tabi.Gecenin karanlığında gümbür gümbür bir ses gelirdi.Perdeyi hafif aralar,korka korka kim olduğunu görmeye çalışırdım.Sonra gidip ışığı yakacakken Annem gelip ''şşştt,onur!Sakın yakma ışığı.''derdi sanki ışığı açsam kötü bir şey olacak gibi.Sebebini sormak aklıma gelmezdi,o da söylemeyi unutturdu.Sonraları ışığı açmamanın sebebini davulcu ışığı görünce eve gelip para isteyeceğinden olduğunu öğrendim.Tabii bunu biraz geç öğrendim.Baştan söylesenize bunu arkadaş.Yıllardır korkuyla uyandım ben sahura.O yüzden bilinç altımda hala biraz da olsa Ramazan davulcularına karşı bir korkum vardır.Her neyse konuya döneyim,manili,gür sesli,geleneksel kıyafetli Ramazan davulcuları yok artık.Para isteme usulleri bile güzel değil.Zillere basıp Diafondan açık açık para istiyor.Hiçbir hoş sohbet olmadan.Bir tanesi denk geldim ben ''Abi,Ramazan davulcusuyum ben.Para istiyorum,gönlünden ne koparsa artık'' dedi.Sen dilenci olmadığından emin misin?Eskiden böyle değildi işte.Hatırlıyorum az buçuk,davulcu gelir,manisini söyler,geçtiği kapı önlerine mendil bırakır giderdi.Para vermek isteyenler mendilin içine bir şeyler sıkıştırır yerine koyarlardı.Kısa bir zaman sonra davulcu tekrar gelir,hem çalar hemde mendilleri toplardı.Kimse kimsenin ziline basıp dilenmezdi yani.
Çok şey değişti;olumsuz anlamda söylüyorum.Acaba eski usulleri devam ettiren İstanbul'da da olsa ninelerimiz,teyzelerimiz,dedelerimiz var mıdır diye sahur zamanı indik davulcunun yanına.Tanıdık kendileri,Salih ağabey.Gezdik,gördük hatta bir ara ben çaldım.Mani okuduk kadife sesimizle.Emin olun çok kişi camlara çıkıp ''Ne oluyor''diye baktı.Bazının suratından memnunluk akıyordu.''Hah!İşte böyle olmalı''derler gibi bakıyorlardı.Anladım ki bunları özleyen tek ben değilim.Ama ''böyle gelmiş böyle gider değişmez'' havası hakimdi daha çok.Üzücü tabi.Olsun,biz uzun bir aradan sonra davulcuların unuttuğu ve Milletimize unutturduğu bir şey yaptık,mani okuduk.Tabi Salih ağabeyinin o bezler de tarağı yok.Sen de böyle yap bundan sonra desek de nafile.Güzel vakit geçirdik.Keşke eski usul olsa diye de iç geçirdik.Neyse efendim sahurumuzu yaptık,dağıldık.Şimdi heyecanla bir daha ki buluşmamızı bekliyoruz.Yani,bugün 20.55'teki buluşmamızı.Derbi,derbi,derbiiii var.Süper kupa yakın ışıkları kapatın güzel etiket olmuş.Güzel maç.Skor bence Galatasaray lehine söylüyorum:2-0 yada 3-1 gibi bir şey olur.Biz bayramı erken yapacağız anlaşılan.Şölen var bugünnnnn.Duymayan kalmasın...

10 Ağustos 2012 Cuma

Kısacık

''Terliklerimle gelsem sana,sonunda aşkı bulmuş gibi'' demiş Ezgi.Beni etkileyen ender şarkı sözlerindendir.İçinde kocaman bir anlam yüklü.Ayrılık ve papatya gibi etkileyici,kapıyı pencereyi açtırmak,söylemek,ağlamak sonra anlamsız yere gülmek gibi insanı yandan yana tetikleyici,insanı çarpılmışa çevirici.Yaşa len Ezgi...Başka bir şey yazmak gelmiyor içimden.Yorgunum,radyo bütün haftamı alıyor.İyi ki de öyle,yoksa vakit geçer miydi?Cem ile,Serdarla,Ceyhun Yılmazla takılıp bir şeyler kapmaya çalışıyoruz.Kim derdi ki geçen sene bu üstatlarla çalışacağımı.Deseler de inanamazdım zaten.Hayat işte.Her gün sana sürpriz yapmaya devam ediyor.Yeter ki sen inanmaya devam et.Böyle işte.Şükür,her şeyyyy yolundaaaa....

4 Ağustos 2012 Cumartesi

Kan Davası

Komşu kızına çıkma teklif etmek zordur biraz.Lakin yakın bir tarihte canımız kardeşimiz Oğuzhan bunu yapmak üzere.Haliyle biraz gergin.Biz,hatta ben bizzat yardımcı olmak için kolları sıvadım.Bu teklifin arkasında sinsice bekleyen bir intikam var.Olaylar şöyle gelişti;İki sene öncedir.Ozi kıza aşıktır ve söyleyememektedir.Bizim verdiğimiz gazla cebren ve hile ile aziz manitanın diyerek dolduruşa gelmiş ve sevdiğini söylemiştir.Kızdan gelen cevap;''Hadi be salak''olmuştur.Ozinin üzüntüsünü hep beraber paylaşmışızdır,desem de inanmayın.Ne gülmüştük ama gün!Hala bile dalgasını yaparız.Neyse devam ediyorum.Bunun üzerine Oğuzhan kendine bir intikam sözü vermiştir;''Bir gün,bir gün benden şikayet ettiğin ne varsa özleyeceksin.''Yok bu değil.Nereden çıktı la bu.İntikam yemini şöyledir;''Aynı hayal kırıklığını bende sana yaşatacağım bir gün''demişti.Klasik Yeşilçam filmi gibi kısacası.Aylar yıllar geçer ve takvimler 05.08.2012 tarihini gösterdiğinde o edilen intikam yeminin gerçekleşme zamanın geldiği konusunda hepimiz hemfikir olmuşuzdur.E-posta yoluyla bir takım diyaloglar gönderildi.Kız her şeyiyle bağlandığı gibi üstüne üstün iki sene önce olumsuz ve gaddarca verdiği cevap içinde özür diliyor ve şimdi farklı düşündüğünü söylüyor.Yes!!!Tam kıvamında.Sorun bu sefer Oğuzhan da.Hoşlandığını söylüyor.Defalarca ağzına sopayla vurmamıza rağmen hala şuursuzca konuşmaya devam ediyor.
Bu durumda geriye yapılacak tek bir şey kalıyor,benim son zamanlarda bulduğum TST formülü.TST=Tanış,Seviş,Terk et demek yani.Bu taktiği deneyecek ve eğer rahatsız oluyorsa kendisi hoşlandığı tescillenecek.Bunu uygulamak için kolları sıvadık.Yarın teklif edecek ki kesinkes kabul edecek, sonrasına ise bakacağız.Hep herhangi bir kızın saf duygularıyla oynayıp ortada bırakmak istemişimdir.Arkadaşım vasıtasıyla başka kız üstünde yapacağım bunu,yani ben söyleyeceğim o yapacak benmişim gibi.Yarın başlıyoruz.İşte böyle.''İntikam soğuk yenilen bir yemektir''sözü de yazının özeti olabilir...

1 Ağustos 2012 Çarşamba

Netice

Yaptığınız her ne ise eğer sizi silik ve mutsuz hissettiriyorsa,bırakın.Mutlu olmadığınız hiçbir şeye kendinizi zorlamayın.Aksi taktirde geri teper ve olabildiğinizce mutsuz olursunuz.Kapıyı çarpıp gitmem gerekir bazen,yapılması gereken bu ise yapın.Hayat size yeni mutluluklar sunmaya devam edecektir.Yeter ki içinizdeki yaşama sevincinizi yitirmeyin.Para=Mutluluk olsa da,bazen değildir.
Zorlamanın alemi yok.Bir kapı kapanır bir kapı açılır demişler.Akışına bırakın her şeyi.Yarın ben öyle yapacağım.Hadi iyi geceler...