23 Eylül 2016 Cuma

Sıra Kimde??

Bir bağırtı duydum önce.Her zaman ki İstiklal kavgalarından biri sanarak çok umursamadım.Mamafih,bağırtı mütemadiyen devam ediyordu.Kulak kesilmek mecburiyetinde kaldığım için önce kızdım;ne olursa olsun emrivaki de bırakılmak hoş bir durum  değildi.Ancak birisinin,sanki tüm dünyaya sesini duyurmaya çalışan bu adamı dinlemek zorundaydı.Bu görevi masadaki arkadaşlarımdan izin almadan üstlendim hemen.Biraz evvel homurtudan ibaret olan sesler,kulak kesilince anlamlı cümlelere dönüştü.
Şöyle göz ucuyla baktığımda,umduğum gibi üstü başı kir pas içinde,saçı sakalına karışmış bir berduş bulmadım.Bilakis,son derece muntazam giyinmiş,saçları özenle taranmış,temiz çehreli bir adam buldum.Şaşırdım.Çünkü bizler bu tür taşkınlıkları ancak derbeder  görünüşü olan insanlara layık görürüz.Düzenli,toplumun kılık normlarına uyan bakımlı insanların tavırlarının bu şekilde olmasını yakıştırmayız onlara.Onlar,evrak çantası elinde,takım elbisesi yeni ütülü ve parlayan ayakkabılarıyla aramızda dolaşıp,sürekli gülümsemeliler ve sigarası için çakmak isteyecekleri zaman bile en kibar kelimeleri seçerek istemeliler.
'Çok affedersiniz,sakıncası yoksa çakmağınızı bir dakikacık ödünç alabilir miyim?
'Çok teşekkür ederim,ayrıca sizi durdurarak rahatsız ettiğim için umarım bağışlarsınız.
'İyi günler dilerim'  

Ben bunları düşünürken,
    
'Şu zalim dünyada bir tek ben mi acı çekiyorum?'
diye bir sual duydum.

Kocaman bir 'hayır'demek geldi içimden.Tek tutunamayan sen değilsin diye bağırmak istedim.
'İnsanlara,yüzümdeki acımın nedenini sorsunlar diye gözlerinin içine bir sokak köpeği gibi mazlum bakıyorum.Bıkmadan,usanmadan her gün anlaşılmayı bekliyorum.Aranızda dolaşıyorum ama görmüyorsunuz...'

Hangimiz anlaşılmayı beklemiyoruz ki? Bilhassa en yakınlarımızdan başlıyor bu insancıl beklentimiz.Lakin,kimse sizi sizin gibi ciddiye almıyor;bir baş ağrısından ibaretsin çoğu zaman onlar için.Siz,tüm kalkanlarınızı indirerek gidiyorsunuz anlaşılmaya,savunmasız,yenilgiyi kabullenmiş gibi.Tek istediğiniz sadece sizi yargılamadan dinleyecek bir çift kulak,sizi olduğunuz gibi görecek bir çift göz,size yol gösterecek kılavuz bir ses;bu kadar masumane istedikleriniz...

'Birisi çıkıp,' Anlat bana,senin ne derdin var bilader?Ben dinlerim seni!' demedi!Yüzüme korkarak bakıp,arkalarına bile bakmadan hızlıca uzaklaştılar.Hepiniz beni acılarımda boğulmaya terk ettiniz insan kardeşlerim.!! .Halbuki tek istediğim anlaşılmaktı;bir yardım eli beni boğulmaktan alıkoyardı'

Sesi öylesine buruk çıkmaya başlamıştı ki,öylesine çaresiz,usanmış... hüznünü, dinleyen herkes yüreğinde hissedebiliyordu.Peki,biz ne zaman bu kadar bencil olmuştuk? Sokağın ortasında anlaşılmak için yalvaran bu adamı nasıl olmuştu da herkes görmezden gelmişti?Neden 'Her koyun kendi bacağında asılır' felsefesini güdüyoruz yıllardır.
Nasıl bencilleştik,taşlaştık,ruhsuzlaştık?

'Şimdi herkes dinleyecek ulan beni.Herkes beni görecek,hissetmeye çalışacak.Ben... ben bundan yıllar önce yüzünde gülümsemesi eksik olmayan,herkesin sevdiği,itibar gösterdiği,hep aranan birisiydim.Yaşamayı öylesi seviyordum ki,her yaşanan günü bir armağan sayıyordum.Her güne onunla başlarken,o masum yüzüyle yanımda öylece uzanmış uyurken nasıl nefret edebilirdim ki yaşamaktan.Görmeliydiniz,öyle vicdanlı,öyle sevgi doluydu ki her şeye karşı,tanrı onun yanında günahkar kalırdı.Ahhh,güzel karımm! Hiçbir şeyim eksik değildi o yanımdayken,onsuz...

Çok iyi anımsıyorum,tam burada boğuluyor gibi olmuştu.Bu ağır acıyı bedeni artık taşıyamaz hale gelmiş,dizlerinin üstüne çökmüştü.Sarsıla sarsıla ağlamaya başlamıştı.Hepimiz vahşice izliyorduk;büyük bir zevkle bir tutunamayanın yok oluşunu izliyorduk.Korkunç bir film karesi gibiydi.Yüzlerimizden içimizdekiler okunuyordu; 'iyi ki o adam yerinde değiliz'diyorduk, 'iyi ki bu kötü kader ona verilmiş,iyi ki o yok olandı,birazdan cümleleri bitecek ve kendi yoluna gidecekti o talihsiz ama biz bir bira daha ısmarlayıp,gizlice 'İyi ki o ben değilim' diyerek içkimizi yudumlayacaktık.Belki onun için birazdan her şey bitecekti ama bizler var olmaya devam edecek,her şeyi müthiş bir vurdumduymazlıkla karşılayacaktık..
Bunca gözyaşı,basit bir ayrılık hikayesinden ötürü olmamalıydı;i,öyle olmadığını şu sitemkar sözlerinden anladık.

Hafiften kendini toparladı, yüzünü gökyüzüne çevirdi. Hepimizle bağını koparmış,tanrıyla konuşuyormuş gibiydi.

'Kader uğraşacak bir beni seçti.... Sen,tanrım!Neden beni gözüne kestirdin!
Herkes kötüyken,herkes olabilecekken neden o lanet hastalığı bir meleğe layık gördün?Neden ulannn ben değil de o?Bu gördüğün insanlar değil,neden peki o?Seninle hesaplaşacak günü hemen istiyorum...

Sonrasında hızlıca kalktı ve kalabalığın arasında kayboldu. Oradaki herkes için bir ayrıntıdan ibaret olan bu zavallı,şimdi ne yapıyor olabilir?Belki de,tanrıyla hesaplaşıyordur kim bilir!
İnsanlardan hesabını bir nebze sordu,şimdi sıra tanrıda!

Ve hayat bir kez daha gösterdi ki,herkese adil davranmıyor.
Ve bir kez daha gördüm ki,herkesin kendince bir hesabı var tanrıya soracak!

Yaşamaya değer mi diye bir kez daha düşündüm bu hayatı.
Korkarım ki,içimden gelerek kocaman bir 'Êvet' diyemiyorum.
Belki de hesaplaşma sırası bendedir...

Görüşmek üzere...










5 Mart 2016 Cumartesi

Zor Olan Sevmemek...





Alija İzetbegovic....  Bağımsız Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı kendisi.Buradan anlaşılacağı üzere bir ulusa bağımsızlık kazandırmış,kendi kendine yönetme hakkı tanınmasında önderlik görevi üstlenmiş bir kahraman.Modern ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk gibi,emperyal güçlere boyun eğmeyerek bağımsızlığı düstur edinmiş bir lider o. İlkeleri uğuna cezaevlerinde ömrünün bir kısmını tüketmiş ama asla ilkelerinden ödün vermemiş bir devrim adamı... Siyasi yönü hakkında çok şey söylenebilir;bu iyi yahut kötü de olabilir.Benim üzerinde durmak istediğim nokta ise Alija İzetbegovic'in bin bir güçlükle uğraşırken,onu haklamak için vahşi bir hayvan sinsiliğinde pusuda bekleyen düşmanlarına rağmen sevmeyi asla ihmal etmemiş olmasıdır.Tepelerinde bombalar patlarken,herkes can derdinde sığınaklarına kaçıp sığınaklardan uzun süreler başlarını bile çıkartamazken,sadece iki aşık bunun fırsat olduğunu düşünüp kimsenin kalmadığı sokaklarda el ele dolaşabilirdi.İnsanlar sevmekten daha kolay bir şey olmadığını zannederler,oysa tam tersi,herkes sevmek yeteneğine sahip;ama bunu gerçekleştirebilmek çok zor.Lakin bu Alija ve Halida için pekte geçerli değildir.Alija İzetbegoviç,günlüğünde şöyle bahseder:'
'Mahkumiyetimi tamamladıktan kısa bir süre sonra,on sekiz yaşımdan beri tanıdığım bir kızla evlendim.İsmi Halida'ydı.Halida,çok güzeldi,ki aynı şey benim için söylenemezdi.Savaş sırasında tanışmıştık ve hava saldırısını haber veren sirenler ne zaman çalsa bir araya gelirdik.İnsanlar panik halinde mahzenlere ve hava saldırısı sığınaklarına doğru kaçışırken Halida ile ben,bize bir şey olmayacağından emin,bir taşın üzerinde yahut bir parkın banklarında otururduk.Kuşkusuz ikimiz,kentte hava saldırısı sirenlerini duyduğunda mutlu olan yegane kişilerdik...' 

Bu kesit bizlere bir ders niteliğinde armağan olabilir.Sevmenin ve sevilmenin gücünü hafife alırsak hata etmiş oluruz.Hiçbir koşulsuzluk sevginin gücüne üstün gelemez;yeter ki gerçekten sevmesini bilelim.Unutmayalım ki,sevmenin ve sevilmenin karşındaki en büyük engel;bizleriz;bizim inşa ettiğimiz zavallı egolarımız.Bu yüzden yalnızlaşıyor,egolarımızın gölgesinin altında yavaş yavaş toprağa karışıyoruz.Oysa 'Sevin' diyor tanrı,karşılık beklemeden,her şeye rağmen 'Sevin' diyor..
Yaşamın en büyük dramı insanların yok olması değil,sevmekten vazgeçmesidir... 


Geç kalmayın dostlar,geç kalmayın...


Alija İzetbegovic
Halida İzetbegovic

Ruhunuz şad olsun....




7 Şubat 2016 Pazar

Hiçbir Şey İçin Geç Değil...!


Annem,bir keresinde şöyle demişti:'İnsan,dünyaya gönderildiği gibi yaşamalı ve sonlandırmalı yaşamını.' Bunu bana söylediğinde on üç yaşındaydım ve gelişmemiş çocuk zekam sözün altında yatan öğüdü anlayamamıştı.Sözün ayırdına vardığımda ise bilgece ve çok yönlü bir söz olduğunu kavramıştım.Annem,insanoğlunun dünyaya hiçbir kötü duyguyla gönderilmediğini,sonradan kırıcı ve yıkıcı duygular edindiğimizi söylüyordu.Ve bu nedenle,yeryüzünde gözlerimizi açtığımız ilk anki temizliğimizi hep korumalı ve bu saflığımızın kirletilmesine izin vermeden yaşamalı,neticesinde ise geldiğimiz gibi gitmeliyik bu dünyadan.Bunu yapabilenimiz var mıdır?Neden hayat bizi zamanla kirletir?Neden insanoğlu birbirine çamur atmayı sever?Erdemli yaşamak fazla zor değil aslında.Elimizdeki kiri başkasına bulaştırmadan temizlemek zor değil.Hatta başkalarının lekesini temizlemek bile bu kadar zor değil.Her şey sevgiden geçer aslında.Kendine tanıdığın yaşama sevdasını başkasına tanımakla,kendini sevdiğin kadar başkasını sevmekle ilgi biraz... Pislikler üzerimize yağmur gibi yağarken ancak birbirimizi seversek bu yağmura şemsiye olabiliriz.İstediğini kirlet yahut kirlen!Ama sakın umudunu kaybetme!Çünkü bir yerlerde sevgi şemsiyesinin altında bir grup insan birleşmiş,kirlenmekten sakınıyorlar..Geç değil,katılabilirsin onlara.Şemsiye daha da büyüyebilir.Unutma ki sevgi,en bulaşıcı virüsten bile daha hızlı bulaşır ve etkisini hemen gösterir.Sonuçları ise bazen bir gülümseme,bazen bir teşekkür,bazen kucak dolusu sevgiyle sarılmadır.İşte,bu kadar basit aslında!Lakin bizler zor olanı tercih ederiz hep.Sarılmak yerine vurmayı,gülmek yerine kızmayı,paylaşmak yerine bencil olmayı yeğleriz.Oysa farkında değilizdir,çok şey kaybederiz kendimizden...
Bazen,Nuh'un Gemisi'nin uzak denizlerden gelip,yeniden bir gemi dolusu her türün güzelinden,kirlenmemişden toplayıp,yaşamı sıfırdan başlatacağından korkarım.Korkarım diyorum çünkü o gemiye binebilecek ırkımızdan güzel kimseler kalmadı gibi sanki.Tüm insanlığı baştan türetecek örnek bir insanoğlu  yok.Yani,böyle bir durumda neslimizin yok olması işten bile değil.Belki de yaratan,insanoğlu olmadan dünyayı bir kez daha teste tabi tutmalı.Görmeli insanoğlu o zaman,tüm kötülüklerin nasıl da öncüsü olduğunu.Görmeli,hayvanların bile insanoğlundan daha medeni yaşadığını,hayıflanmalı! Savaşlar yok,zalim diktatörler,bebek katilleri,ırkçılar,din adı altında kafa kesiciler,teröristler,namus uğruna kadınları öldürenler,hırsızlar yok,sırtından haçerleyenler,ihaneti düstur edinenler,hak gözetmenden çalanlar,masum hayvanları canice öldürüp,kürkünün içinde dolaşanlar yok,hiçbir kötülük yok.
Dünyanın biz yokken gerçekten mutlu olabileceğini tahmin etmek güç değil.Peki,ne zaman bu kadar kirlendik biz dünyanın en akıllı yaratıkları?Ve denilen kadar zekiysek neden kirlendiğimizi fark edemiyoruz?Neden buna bir son veremiyoruz?Yoksa biz zeki ama kör canlılar mıyız?Biz, kimiz?Yeniden dünyaya gönderilsek acaba yine aynı hataları tekrarlar mıyız?Acaba bu kez ,dünyaya gönderildiğimiz gibi yaşayıp,sonlandırabiliriz miyiz yaşamımızı?

Hiçbir şey için geç değil!
İnsanlık için bile!

Yeniden başlayabiliriz,yeniden sevmeyi öğrenirsek...



21 Aralık 2015 Pazartesi

Biraz Oradan Biraz Buradan...!

Bu haftayı bir an önce geride bırakmayı o kadar çok arzu ediyorum ki,zaman makinem olsa sadece bu haftayı es geçerdim.Aslında yoğun olmak güzel bir şey,tabi eğer yapmaktan zevk aldığın bir şeylerle uğraşıyorsan.Ben henüz 'yaparken uğraştığım' aşamada değilim;yapabilmek için uğraştığım kısımdayım.Önceki yazımda da söylemiştim,kısa film hazırlığım var.Senaryoyu uzun zaman önce yazmış olmama rağmen başrol oyuncu bulma sıkıntım yüzünden bir türlü başlayamadık. (Burada 'Başlayamadık ' yerine 'Start veremedik' demem gerekirdi.Sinema dilinde böyle söylerler genellikle.) Rol için aradığım kriterler o kadar uçuk şeyler değiller.Sadece elli küsür yaşlarında,ses tonu oturmuş,suratının hatları keskin,hafif oyuncluklukla uğraşmış birisi olsa kafi.Nitekim öyle birisini buldum da.İlk önce Cast ajanstla iletişime geçtim.Oradan bir oyuncu beğendiğimi söyledim ama geri dönen olmadı.Bende kendi şansımı kendim denedim ve sosyal medyada o adamı aradım ve sonucunda da buldum.Aradığım bütün özellikleri yansıtan bir görünüşe sahip.Oyunculuğu hakkında bir bilgim yok ama referanslarında gördüğüm kadarıyla az çok popüler dizilerde figüranlık yapmış birisi.Bende zaten oscarlık bir performans istemiyorum,haddim değil.Bu bulduğumuz oyuncu düzenli olarak setlere gidiyor.Sorun şurada, gidiş saatleri düzensiz ki bu da benim işime hiç gelmiyor.Bu sebeple birçok defa buluşma ertelendi,film yapımı aksadı.Oynamak için çaba sarf ettiğini telefon konuşmalarımızdaki heveskar ifadelerinden anlayabiliyorum.Pektabi, düzenli olarak gittiği bir işi var ve kendini riske atmak istemiyor.Bunu anlıyorum ama onunda beni anlaması gerekiyor;bu film hem festivalde hemde görüntü dersinin final ödevinde boy gösterecek.İkisi içinde süre oldukça kısıtlı.Durumun müşküllüğünü şöyle anlatayım:Cuma günü bu bulduğum oyuncuyla yüzyüze görüşmem olacak.Oldu ki işler ters gitti ve kabul etmedi.Alternatif birisi olmadığını göz önünde bulunduracak olursak tek kelimeyle 'Rezalet' bir durum olacak.Diyeceksiniz ki, 'Senin hatan,gerzek!Neden alternatif birisini düşünmedin?Sonuçta babanın oğlu değil adam?'  Bunu kesinlikle kabul etmem.Beni tanımadığınızı anlarım.İnsanlar üzerinde genellikle rahat,gamsız bir imaj bıraktığımı biliyorum..Bunu kendileri söylüyorlar.Ama bunu sanki ayıp bir şeymiş gibi küçümseyici tavırlarla söylerler.Lakin bu tutumları beni hiç olmadığım kadar mutlu eder.Emin olun kendileri de ben ve benim gibi olmak istiyorlar ama yapamıyorlar.Bunun neticesinde ise erken yaşlanma,sperm sayısında ve saç oranında azalma,intihara iki kat meyil,kötü bir yaşam ve en nihayetinde erken ölüm.Kim bunlara maruz kalmak ister ki?Aptal olmayın,dünyaya dert çekmek için gönderilmedik.Böyle düşünen varsa kafasına şimdi sıkabilir...
Nerede kalmıştık,beni ihtiyatlı olmadığım için suçluyordunuz.Halbuki gerçek öyle değil.Ciddiye aldığım her şey için gelecek planlaması yaparım.Bu oyuncu işinde de böyle oldu.Ercan Kesal üstadımıza mesaj yazıp,filmimde arzu ederse görmek istediğimi söyledim.Ama maalef ki uzun zamandır ne uzun ne da kısa filmde oynamadığını,böyle bir karar aldığını söyledi.Bu beni üzdü doğrusu.Teklifimi kabul etmediği için değil,böyle değerli bir sanatçının kendini sinemadan tecrit ediyor olmasından.Teskin edici uzun bir mesaj gönderdim.O değerli bir isim,nedeni ise biz amatör sinema heveskarların yaptıkları filmde oynamayı seven,alçakgönüllü,yardımsever bir insan.Deneyerek gördüm ki bazıları tekliflerimize iyi yahut kötü geri dönüş yapma zahmetinde bile bulunmazken,(Yani adam yerine koymazken) geri dönüş yapanların çoğuda bizi küçümseyi tutum sergilerken,Ercan Kesal üstadımız bizi umursayıp olumsuz cevabının nedenini bile açıklama mütevaziliğinde bulunuyor.Ne diyelim,seni seviyoruz üstad.! Gördüğünüz gibi hiçte umursamaz birisi değilim.Cuma olacak görüşmem için bana şans dileyin... 
Hadi hakkınızı helal edin...

Bir saniye bir saniye, 'helallik' deyince aklıma Fatma geldi.Benden 'helallik' istediğini yazmış.Ee haliyle biraz komik buldum;tabii birazda öfkelendim.Kendisine de yazdım, 'Helallik ' adı altında kendi vicdanını rahatlatmayı amaçlıyorsun diye;sonuna kadar bencilce. Daha gülüncü ise beni bencillikle itham etme küstahlığını göstermesi.Bir insan ancak bu kadar küçülebilir.! İthamın sebebini açıklamasını bile istemedim çünkü yazacakları kendisini inanılmaz sığlaştırırdı.
Temeli olmayan birçok zırva yazacaktı.
Burada bile onun çıkarını düşünüyorum,söyler misiniz nasıl bencil olabilirim ben? 
Üstelik bu neyin helalleşmesi?Onunla biz bir şey yaşamadık bile.Geçmişimiz bile yok.Sadece bir süre ben onu sevdim,ama o beni sevmedi.Bu kadar!Bahanesi de 'Kalbini kırdığım için' olmuş.Bence olmamış. Olmadığını kendisi de o kadar iyi biliyor ki bir daha cevap yazabileceğini düşünmüyorum.

Ah şuursuz kadınlar.. ah !



Görüşmek üzere efenim..!



7 Aralık 2015 Pazartesi

Cevaplanmayacak Sorular...


Yazmayalı uzun zaman oldu sanırım.Neden yazmadığımla ilgili belirgin bir nedenim yok.Belki de son zamanlarda yazmaya değer olaylar gelişmediği içindir.Belki de anlatmak istediklerimi bitirmişimdir.Belkide yazdıklarımın kimse için ehemmiyet arz etmediğinden mütevellit kendime içinde bulduğum bu acınası durumdan rahatsızlık duymaya başlamışımdır.Neden buraya yazmaya başladığımı anımsıyorum.Yazmak,benim günah çıkarma ritüelimdi.İçimde kaldı dediğim ne varsa burada değer kazanıyor,eleştriliyor,itham ediliyor,itiraf ediliyor ve samimiyetin gölgesinde bir özeleştriye  dönüşüp,bana yol gösterici oluyordu.Çünkü insanların kalpleri çirkindi,yürekleri kararmıştı,kimseye anlatamazdım,kimse samimi değildi,çıkarcılıkları ruhlarına bile bulaşmıştı,korkunçtular.... o yüzden içimde kaldı dediğim ne varsa,ilk aşklarımı,ilk reddedilişlerimi ve yüreğimde bıraktıkları sıyrıkları,sadece bir kavram olan duyguların ilk kez gerçekten yaşanışları,korkularımı,yardım çığlıklarımı,beni acınası duruma düşüren sevgimi,sevinçlerimi,ilk öpüşmemi,ilk şiiirlerimi ve daha nicesini ancak burada anlatabilir ve burada yaşayabilirdim.Öyle de yaptım,kimseye de ihtiyacım olmadı.Çünkü,insan ancak kendisiyle konuşurken yalan söylemez ve yalansız bir konuşma bulunmuşsa,gerisine ihtiyaç kalmaz.
Peki durum böyleyken,neden 'İlgisizlik'ten veryansın ediyorum ki?..

Özür dilerek kesiyorum olmayan okuyucularım.
Daha derinlikli yazmak isterdim lakin kısa film senaryosu yazmam gerek;
hem de en ivedi şekilde.

Sizde bu fırsattan istifade sorumu cevaplayın olmayan okurlarım.
Bir insan,neden kendi kendine yetebiliyorken bir anda ilgi ister? 

Görüşmek üzere...

16 Kasım 2015 Pazartesi

Yalnızca Tahmin...





Dün,liseden arkadaşım Kamil'le buluştuk.Uzun zamandır yüz yüze görüşme fırsatı bulamamıştık.Çok konuşmasına rağmen kıymet verdiğim,sevdiğim bir dostumdur Kamil.Öyle ki,ne zaman bir araya gelsem sohbet etmek şöyle dursun,sanki Kamil'in tek kişilik paneline gelmişim gibi olur;o anlatır uzun uzun ben dinler,bazen güler,kimi zaman kızar,zaman zaman sıkılırım.Ama özünü bilirim Kamil'in,pırlanta gibi bir kalbi vardır ve çok konuşkanlığı gevezeliğinden değil,anlatacak çok şeyinin olmasındandır.En azından son buluşmamızda öyleydi.
Sordum: 'Görüşmeyeli uzun zaman oldu,ne değişti hayatında?' dedim.  'Aşık oldum' dedi. 'Geçmiş olsun.' dedim, 'Sende sonunda bir başkası için yaşamaya başladın demek.'  'Öyle oluyormuş' dedi, 'Sonradan öğrendim.' Anlatmaya başladı sonra.Çok heyecanlıydı,ağzı zaman zaman köpürüyordu.Gözbebekleri büyüyor,sevdiğini anlatacak olmanın verdiği coşkuyla ellerini nereye koyacağını şaşırıyordu.Güzel bir şarkı söylemeye hazırlanır gibi hazırladı kendini... 'Nasıl anlatsam!' dedi, 'İlk kez gördüğümde onu,bir daha ki görüşümde aşık olacağımı hissettim.Öyle de oldu.' Kendi kendime bu duygunun tanıdık geldiğini söyledim.Bende Fatma'da böyle hissetmiştim.
'Sonra,onu her görüşümde içimde engellenemez bir sevgi çığı gitgide büyüdü,beni ona duyduğum sevginin altında esir bıraktı.' dedi, 'Aşık olmuştum.' Sanki geçmişteki beni dinliyordum.Her aşık birbirine mi benziyordu?Oysa ben Fatma'ya karşı sevgimi tarifsiz sanıyordum..  'Konuşmak istiyordum onunla' dedi, 'Ama gel gör ki cesaretim yoktu.' İnanırım.Ben de çok ikilemler çekmiştim.Aslında sevdiğini ilan edememenin altında yatan asıl gerçek, cesaretsizlik değil,sevilmeme korkusudur.Kendince kurduğun hayali aşk hülyalarının bir anda bitmesi,gerçeklerle yüzyüze gelme tedirginliğidir.Gerçekten seven her aşık, bu korkuyu en derinden hisseder. 'En sonunda bir cesaret gidip söyledim.Yoksa zehirlenecektim.Ama hüsrana uğradım diyebilirim.' Sebebi ise daha bir şaşırtıcı sevgili olmayan okuyucularım.Demiş ki kız:'Bak Kamil!Ben derslerime ağırlık vermek istiyorum;hedeflerim var.Hem daha önce benim hiç sevgilim olmadı.Bilmiyorum işte..olmaz.!' Size boşuna kendi hikayemi dinliyormuş gibi hissettiğimi söylemedim.Hiçbir eksiği olmaksızın Fatma'da bunları söylemişti bana.Hatta bir ara Kamil'in benimle dalga geçtiğinden bile şüphelendim.Lakin hiç kimseye Fatma'yla aramda geçenleri anlatmadığımı biliyordum.Üstelik Kamil'e anlatsam bile iyi niyetimi suiistimal etmeyecek kadar vefalı bir dosttu.Peki bu kadar benzerlik neyin nesiydi?Hiçbir şey düşünemedim.Sadece Kamil'e üzüldüğümü hatırlıyorum. 'Sevgim büyük Onur,çok büyük.' dedi, 'Kimseyi gözüm görmez oldu.Okulda benden hoşlandığını söyleyen birkaç kız vardı.Çirkin kızlarda değillerdi hani!Ama aklımda o varken sanki hiçbir şey güzel gelmiyordu;istemedim hiçbirini..'
Kardelen'ni hatırladım,İman'ı,Özge'yi...Fatma'ya meftun olduğum zamanlarda bana sevgilerini sunmuşlardı.Özellikle Kardelen'i çok beğenmiştim,hatta onun beni kendine yakıştırması hafiften gururumu bile okşamıştı.Her erkeğin olmasa da azımsanmayacak sayıda bir kitlenin Kardelen'i yanında görmekten mutluluk duyacağını rahatlıkla söyleyebilirim.Sırtına kadar inen buklelerle dolu saçlar,beyaz bir ten,dolgun dudaklar,güzel bir gülüş... Ama benimde hiçbiri umurumda değildi.Fatma'ya duyduğum sevgi karşısında her şey güzelliğini yitiriyor,karanlıkta kalıyordu.Çünkü bazı insanlar sevdiklerinde o sevginin hakkını  sonuna kadar verirler.Bu,mutlaka sevileceği anlamına gelmez tabi.
Buna rağmen bile hakkını sonuna kadar verirler...
Kamil anlattıkça içime soğuk rüzgarlar esiyordu.Sanki,bir zaman bir yerde bıraktığım kederi rüzgar geri getiriyor,içime üflüyordu.Kamil'i mi yoksa kendimi mi avutacağımı bilmiyordum. 'Bak' dedim, 'Şansını yeniden denemelisin .En gaddar insan bile ikinci bir şansı hak eder,henüz kredin var;git dene.Seni yeniden reddettiğini,olmadığını varsayalım.Çünkü ben olmayan kısmıyla ilgilenirim,tecrübeliyim.Nasıl başa çıkılabileceğini iyi bilirim.Kendine defalarca yeminler edeceksin onu unutmak için.Ama her gördüğünde onu,kendine verdiğin sözü tutamayacağını  için yana yana  göreceksin.Kanayacaksın,çok kanayacaksın hemde.Tutup kanayan bedenin üzerine bedenler basmaya kalkacaksın ama bu seni daha bedbaht yapacak.Hiç ummadığın bir yerde,ummadığın bir zaman içinde yersiz,saçma bir biçimde ansızın onu hatırlayacak,engelleyemediğin bir hüzne boğulacaksın.Kimse deva olmayacak sana,kimse seni yeterince dinlemeyecek,anlaşılmayacaksın.Bir başına kalacaksın,içindeki yardım çığlığını kimse işitmeyecek.En acısı da yaşamaya hiçbir şey olmamış gibi devam etmek zorunda olman gerçeği.İşte o zaman Kamil,hiç olmadığı kadar canın çok yanacak.O acı sana şunu öğretecek:Hiç kimseyi ama hiç kimseyi kendinden fazla,bağlanacak kadar sevmemelisin.Ne kadar çok bağlanırsan,o denli şiddetli olur içindeki deprem...'
Yüzündeki kan çekildi,sanki korkmuş gibiydi Kamil. 'Sen' dedi, 'Nasıl bu kadar emin olabilirsin?' Ona her şeyi anlatmak isterdim.Bir gazinin vücudundaki savaş yaraları gibi izler taşıdığımı yüreğimde göstermek isterdim.
Lakin daha önce dediğim gibi:
'Kimse seni yeterince dinlemeyecek,anlaşılmacaksın.'
O yüzden yalnızca 'Tahmin ettim.' dedim,

'Sadece yaşamış gibi tahmin ettim işte...'


Bol şans Kamil'im...



27 Ekim 2015 Salı

Tek Çare Sevmekte...!




Hepimizin beklentileri var yaşamdan.Kimisi iyi bir işe sahip olmak için inim inim inler sadist hayatın kırbaçları altında.Kimisi sağlığına kavuşacağına ümit eder.Kimisi güzel bir araba alacağını düşünür ileride. 'Aile' kurmak ister bazıları; krem peynir reklamlarındaki gibi neşeli olmasını arzular sabah kahvaltılarının.Kimisinin söyleyecek birkaç sözü vardır,bir gün mutlaka kitap yazacağını düşünür. 'Yapacağım' der inançla kimisi,'Yaşadığım yerle yetinmeyip tüm dünyayı dolaşacağım.Karavanım olacak bir gün,gideceğim buralardan...' diye düşünür.
Kimileri de gerçek sevgiyi bulup,karanlıklardan çıkıp aydınlıklara yürüyeceği inancıyla  hayata tutunur.Herkes bir amaç uğruna yaşıyor.Belirlerdiğimiz amaçlar için uyuyor,uyanıyor,bazen bu uğurda yara alıyor,kimi zaman tökezleyip yere kapaklanıyoruz. Düşünüyorum da,bir gün hayatımızın istediğimiz gibi olacağı umudu yok olsa aynı inançla yaşamaya devam edebilir miyiz? Kaç kişi ayakta kalıp devam edebilir bu bilinmez yolculuğa?Onu bilmem ama istediği hayata kavuşupta ayakta kalamayan birçok kişi var.
Adını hatırlayamadığım bir kitabın şu örneğinde olduğu gibi:
'Bir otomobil fabrikasında teknisyendim.Hedeflerim vardı.Bu hedefler uğruna büyük efor sarfediyor,takatimin son raddesine kadar çabalıyordum.Hayat gözümün önünde akıp gidiyordu.Ben ise öylece izliyor,bir gün hayatta hedeflerime ulaştığımda hayatı da yakalayacağımı düşünüyordum.Hedeflerime ulaştım ama üzülerek söylemeliyim ki hiçte umduğum gibi  olmadı.Dünya üzerindeki herhangi bir insanın isteyebileceğe her şeye sahiptim.Zengindim,güzel kadınlarla sevişiyordum,göz alıcı arabalardan iniyor bir başka göz alıcı arabalara biniyordum.İnsanlar gıptayla bakıyorlardı.Görkemli yaşantım onları adeta büyülüyorlardı.Ama bir şeyin eksikliği beni içten içe sinsi bir hastalık gibi kemiriyordu.Her şeye sahiptim ama kimsem yoktu.Onu hatırladım bir anda.Gençliğimde Clara diye bir kız vardı fabrikada .Sekreterlik yapıyordu.Onunla bir süre flörtleştik.Zamanla aşık olduğumu anladım.Ben bir süre sonra Amerika'dan iş teklifi aldım.Bu benim için,hedeflerim için müthiş fırsattı..Ama Clara vardı,onu Londra'da bırakıp gitmek olmazdı.Onu seviyordum lakin lanet hedeflerimde beni kamçılıyordu.Bir tercih yapmak gerekiyordu:Burada kalıp Clara ile evlenip yuva kurmak mı yoksa Amerika'ya gidip hedeflerime ulaşmak mı? Ben gitmeyi tercih ettim.Gözü dönmüş,bencilce gitmeyi.Gittim,çalıştım,yükseldim,iyi paralar kazandım,her şeye sahibim ama hiçbiri Clara'nın boşluğunu dolduramadı.Hedeflerden daha önemli şeyler olduğunu elli beş yaşında fark ediyor olmam ne acı...!''



Misyonumuzun olması önemli ama bu uğurda hayatın bize sunduğu fırsatları hunharca harcamak zavallılık değil midir?
Aslında yaratan tarafından bize tek bir amaç verilmiş:SEVMEK

Gerisi sadece bencillik,gözü dönmüşlük...

Siz siz olun,tercihinizi hep sevmekten yana kullanın.
Aksi halde sizinde elli yaşında bir pişmanlık hikayeniz olabilir...!