
Bir gönül sayfasınıda böylece sükunet içinde kapanmış oldu dostlar.Dramatik bir hale getirmek istemiyorum ama tüm vedalar yapısı gereği birazcık hüzünlü galiba.Berrin'den ayrılma konuşmasını yaparken aklıma Marcel Proust'un Kayıp Zamanın İzinde kitabında ayrılanlar ile ilgili yaptığı şu muazzam saptama geldi: İki sevgili ayrılırken şefkatli konuşan taraf aslında sevmeyen taraftır. Kendimi bir an o 'şefkat' budalaları gibi hissettim.Çekici olduğundan çok daha zeki olduğu için Berrin,sözün sonunu kavradı ve benim şefkatli konuşma metnime hemen müdahale edip, 'Sen benden ayrılmaya mı geldin?' diye sordu.Bir sokak köpeği gibiydi gözleri;hüzünlü ve ıslak.Sayıklar gibi 'Evet!' dememle 'Bekliyordum zaten!Hemde uzun bir zamandır bekliyordum.Dert etme,bu beklenti sana fazla bağlanmamı sağladı.Yaklaşık dört aydır seninle birlikteyim ve itiraf etmeliyim ki iyi vakit geçirdim,sende aksini iddia edemezsin.Bu eğlenceli ilişkinin bitmesi değil,hüzünlü bitmesi beni üzer.' Yüzündeki o hüzünlü ifade bir lahzada silindi.Lisenin son günü gelip bana kalbini açarken ki heyecan ve mutluluk yayıldı yüzüne.Şaşırmıştım!Şaşkındım çünkü,içinde bulunduğumuz durumla duyguları arasında hiçbir mantıklı bağlantı yoktu.Biz kitaplardan,dizilerden,filmlerden vedaların fazlaca melodram havasında geçmesine aşinaydık,neydi şimdi bu böyle? 'Ne istiyorsun?' dedikten sonra 'Mesela güzel bir vapur turu yapalım.Sen her zaman yaptığın gibi boğaz kıyısındaki yalılara bakıp 'Kim oturuyor buralarda yahu?' deyip hayret et,sonra beni ilk kez balık yemeye götürdüğün yere gidelim... ' Burası Haliç Köprüsü altındaki mütevazi bir balıkçı restaurantıydı. Berrin'in balık sevmediğini ilk o zaman,zorla yuttuğu balığı kendi tabağına çıkardığı zaman öğrenecektim.'Madem sevmiyorsun,başta neden söylemedin?' dediğimde 'Belki severim diye düşündüm.Daha önce hiç yemedim,kokusu bile beni çıldırtırdı.Ne bileyim böyle olacağını...' demişti. 'Sonra,' dedi 'Sonra Kapalı Çarşı'daki kuru yemişçilere yine gidelim.' Tam olarak ne zaman olduğunu kestiremiyorum ama bir gün Berrin'le öylesine kapalı çarşıya gitmiştik.Bir an ikimizde yemişlerin kokusundan etkilenip,canımız istemişti;özellikle de en pahalısı olan Antep fıstığından.Günün sonuydu ve beş parasızdık.Sonra aklımıza bir şey geldi:bir müşteri gibi girip,tek tek hepsinin tadına bakıp,ardından almaktan vazgeçtiğimizi söyleyip biraz olsun fıstıkları midemizi indirebilirdik.Hatta bunu diğer dükkanlarda da yapıp tam doyuma ulaşabilirdik.Evet,bunu yapmıştık!Üstelik tezgahtarın 'Yeter be adam!Alacaksan al artık..' dercesine bakışları altında.Ne gündü be! 'Sonra?' diye sordum.Gerçekten sonrasını merak ediyordum. 'Bana söz ver,bu sefer karaoke yapacaksın.' dedi. 'Ooo,Karaoke Bar'a gideceğiz yani ha!Olur!' dedim.Olayların böyle gelişeceğini hiç ummazdım;zaten üstümdeki şaşkınlığımı gecenin sonunda gittiğimiz karaoke bar'da ancak atabildim.Dediği hepsini yaptık,üstelik ayrılacakmış gibi değil,sanki yeni başlamışız gibi.Taksim karaoke bar'da bazen cılız bazen kaba bazende soytarı sesli insanların şarkı söyleme eziyetine katlanırken son derece eğleniyorduk.Sıra Berrin'e gelmişti.Her zamanki gibi sesi vasatın altındaydı.Hatta insanlar bana bakıp 'Allah yardımcın olsun..' dercesine acıyarak bakıyorlardı ara sıra.Ama son derece eğleniyordum.Sahnedeki Berrin'i izlerken bir an aklıma şu soru geldi:Ben neden ayrılıyorum ki bu kızdan?Uzun bir süre onu izleyerek düşündüm. 'Hissetmiyorum.Onu hissedemiyorum...' cevabını mırıldandı dilim.Onunla çok iyi arkadaştık,ama asla sevgili değil. 'Hangi arkadaş öpüşür dudaktan,hangi arkadaş sinemada şehvet dolu anlar yaşamak ister?' diye sorabilirsiniz.O vakit bende size 'Çıkar arkadaşlığı' derim.O beni kadınsı dürtülerini tatmin etmek için istedi belki,bende onu bir kadını unutmama yardımcı olsun diye öptüm diyebilirim öyleyse.
Sahnedeki benim kısa karaokeyimden sonra çıkıp,biraz yürüdük.Ardından durağa gidip,bizi ayıracak otobüsü beklemeye başladık.İkimizde de garip bir mutluluk vardı.Göz göze gelsek kahkaha atmamız işten bile değildi.Bu yaptığımız şeyler bir 'Veda' ya da 'Ayrılığa' hiç uymuyordu.Otobüsü uzaktan görününce dönüp birbirimize baktık. 'Seni güzel hatırlayacağım.' dedi. 'Bende' dedikten sonra hızlıca alnından öptüm.Şaşırdı.'Neydi bu şimdi? dedi,güldü. 'Çok aşk film izliyorsun galiba adamım.Seni hınzır...' dedi.Sonra otobüse bindi ve sonsuza kadar gitti.
İçimde tarifsiz bir sevinç vardı.Kimsenin kalbi kırılmamıştı,göz yaşı dökülmemişti,tokat atılmamıştı,seviyesiz sözler edilmemişti;gayet mutlu bir şekilde bir ilişki bitmişti.Belki de insanlık tarihinde bir ilk olabilirdi.O zaman daha iyi anladım birbirimizin sevgili değilde 'çıkar arkadaşlığı' ilişkisi yaşadığımızı.Yeterince oyaladık birbirimizi ve zaman sona erdi.Tadında bırakmak en iyisiydi ve öylede oldu.
Şu hayatta en olmadık şeyler bile unutulur diye buraya bu serüvenin yıllar sonra tekrar okunup hatırlanması için gururla yazıyorum.Ve bu Berrin konusunu sonsuza kadar kapatıyorum.
Yalnızlık buhranı yazılarıma hazır olun.
Şaka bir yana,yine yeni yıla yalnız gireceğim.
Vay arkadaş ya! :)
Herkese iyi geceler efenim...