23 Eylül 2016 Cuma

Sıra Kimde??

Bir bağırtı duydum önce.Her zaman ki İstiklal kavgalarından biri sanarak çok umursamadım.Mamafih,bağırtı mütemadiyen devam ediyordu.Kulak kesilmek mecburiyetinde kaldığım için önce kızdım;ne olursa olsun emrivaki de bırakılmak hoş bir durum  değildi.Ancak birisinin,sanki tüm dünyaya sesini duyurmaya çalışan bu adamı dinlemek zorundaydı.Bu görevi masadaki arkadaşlarımdan izin almadan üstlendim hemen.Biraz evvel homurtudan ibaret olan sesler,kulak kesilince anlamlı cümlelere dönüştü.
Şöyle göz ucuyla baktığımda,umduğum gibi üstü başı kir pas içinde,saçı sakalına karışmış bir berduş bulmadım.Bilakis,son derece muntazam giyinmiş,saçları özenle taranmış,temiz çehreli bir adam buldum.Şaşırdım.Çünkü bizler bu tür taşkınlıkları ancak derbeder  görünüşü olan insanlara layık görürüz.Düzenli,toplumun kılık normlarına uyan bakımlı insanların tavırlarının bu şekilde olmasını yakıştırmayız onlara.Onlar,evrak çantası elinde,takım elbisesi yeni ütülü ve parlayan ayakkabılarıyla aramızda dolaşıp,sürekli gülümsemeliler ve sigarası için çakmak isteyecekleri zaman bile en kibar kelimeleri seçerek istemeliler.
'Çok affedersiniz,sakıncası yoksa çakmağınızı bir dakikacık ödünç alabilir miyim?
'Çok teşekkür ederim,ayrıca sizi durdurarak rahatsız ettiğim için umarım bağışlarsınız.
'İyi günler dilerim'  

Ben bunları düşünürken,
    
'Şu zalim dünyada bir tek ben mi acı çekiyorum?'
diye bir sual duydum.

Kocaman bir 'hayır'demek geldi içimden.Tek tutunamayan sen değilsin diye bağırmak istedim.
'İnsanlara,yüzümdeki acımın nedenini sorsunlar diye gözlerinin içine bir sokak köpeği gibi mazlum bakıyorum.Bıkmadan,usanmadan her gün anlaşılmayı bekliyorum.Aranızda dolaşıyorum ama görmüyorsunuz...'

Hangimiz anlaşılmayı beklemiyoruz ki? Bilhassa en yakınlarımızdan başlıyor bu insancıl beklentimiz.Lakin,kimse sizi sizin gibi ciddiye almıyor;bir baş ağrısından ibaretsin çoğu zaman onlar için.Siz,tüm kalkanlarınızı indirerek gidiyorsunuz anlaşılmaya,savunmasız,yenilgiyi kabullenmiş gibi.Tek istediğiniz sadece sizi yargılamadan dinleyecek bir çift kulak,sizi olduğunuz gibi görecek bir çift göz,size yol gösterecek kılavuz bir ses;bu kadar masumane istedikleriniz...

'Birisi çıkıp,' Anlat bana,senin ne derdin var bilader?Ben dinlerim seni!' demedi!Yüzüme korkarak bakıp,arkalarına bile bakmadan hızlıca uzaklaştılar.Hepiniz beni acılarımda boğulmaya terk ettiniz insan kardeşlerim.!! .Halbuki tek istediğim anlaşılmaktı;bir yardım eli beni boğulmaktan alıkoyardı'

Sesi öylesine buruk çıkmaya başlamıştı ki,öylesine çaresiz,usanmış... hüznünü, dinleyen herkes yüreğinde hissedebiliyordu.Peki,biz ne zaman bu kadar bencil olmuştuk? Sokağın ortasında anlaşılmak için yalvaran bu adamı nasıl olmuştu da herkes görmezden gelmişti?Neden 'Her koyun kendi bacağında asılır' felsefesini güdüyoruz yıllardır.
Nasıl bencilleştik,taşlaştık,ruhsuzlaştık?

'Şimdi herkes dinleyecek ulan beni.Herkes beni görecek,hissetmeye çalışacak.Ben... ben bundan yıllar önce yüzünde gülümsemesi eksik olmayan,herkesin sevdiği,itibar gösterdiği,hep aranan birisiydim.Yaşamayı öylesi seviyordum ki,her yaşanan günü bir armağan sayıyordum.Her güne onunla başlarken,o masum yüzüyle yanımda öylece uzanmış uyurken nasıl nefret edebilirdim ki yaşamaktan.Görmeliydiniz,öyle vicdanlı,öyle sevgi doluydu ki her şeye karşı,tanrı onun yanında günahkar kalırdı.Ahhh,güzel karımm! Hiçbir şeyim eksik değildi o yanımdayken,onsuz...

Çok iyi anımsıyorum,tam burada boğuluyor gibi olmuştu.Bu ağır acıyı bedeni artık taşıyamaz hale gelmiş,dizlerinin üstüne çökmüştü.Sarsıla sarsıla ağlamaya başlamıştı.Hepimiz vahşice izliyorduk;büyük bir zevkle bir tutunamayanın yok oluşunu izliyorduk.Korkunç bir film karesi gibiydi.Yüzlerimizden içimizdekiler okunuyordu; 'iyi ki o adam yerinde değiliz'diyorduk, 'iyi ki bu kötü kader ona verilmiş,iyi ki o yok olandı,birazdan cümleleri bitecek ve kendi yoluna gidecekti o talihsiz ama biz bir bira daha ısmarlayıp,gizlice 'İyi ki o ben değilim' diyerek içkimizi yudumlayacaktık.Belki onun için birazdan her şey bitecekti ama bizler var olmaya devam edecek,her şeyi müthiş bir vurdumduymazlıkla karşılayacaktık..
Bunca gözyaşı,basit bir ayrılık hikayesinden ötürü olmamalıydı;i,öyle olmadığını şu sitemkar sözlerinden anladık.

Hafiften kendini toparladı, yüzünü gökyüzüne çevirdi. Hepimizle bağını koparmış,tanrıyla konuşuyormuş gibiydi.

'Kader uğraşacak bir beni seçti.... Sen,tanrım!Neden beni gözüne kestirdin!
Herkes kötüyken,herkes olabilecekken neden o lanet hastalığı bir meleğe layık gördün?Neden ulannn ben değil de o?Bu gördüğün insanlar değil,neden peki o?Seninle hesaplaşacak günü hemen istiyorum...

Sonrasında hızlıca kalktı ve kalabalığın arasında kayboldu. Oradaki herkes için bir ayrıntıdan ibaret olan bu zavallı,şimdi ne yapıyor olabilir?Belki de,tanrıyla hesaplaşıyordur kim bilir!
İnsanlardan hesabını bir nebze sordu,şimdi sıra tanrıda!

Ve hayat bir kez daha gösterdi ki,herkese adil davranmıyor.
Ve bir kez daha gördüm ki,herkesin kendince bir hesabı var tanrıya soracak!

Yaşamaya değer mi diye bir kez daha düşündüm bu hayatı.
Korkarım ki,içimden gelerek kocaman bir 'Êvet' diyemiyorum.
Belki de hesaplaşma sırası bendedir...

Görüşmek üzere...










5 Mart 2016 Cumartesi

Zor Olan Sevmemek...





Alija İzetbegovic....  Bağımsız Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı kendisi.Buradan anlaşılacağı üzere bir ulusa bağımsızlık kazandırmış,kendi kendine yönetme hakkı tanınmasında önderlik görevi üstlenmiş bir kahraman.Modern ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk gibi,emperyal güçlere boyun eğmeyerek bağımsızlığı düstur edinmiş bir lider o. İlkeleri uğuna cezaevlerinde ömrünün bir kısmını tüketmiş ama asla ilkelerinden ödün vermemiş bir devrim adamı... Siyasi yönü hakkında çok şey söylenebilir;bu iyi yahut kötü de olabilir.Benim üzerinde durmak istediğim nokta ise Alija İzetbegovic'in bin bir güçlükle uğraşırken,onu haklamak için vahşi bir hayvan sinsiliğinde pusuda bekleyen düşmanlarına rağmen sevmeyi asla ihmal etmemiş olmasıdır.Tepelerinde bombalar patlarken,herkes can derdinde sığınaklarına kaçıp sığınaklardan uzun süreler başlarını bile çıkartamazken,sadece iki aşık bunun fırsat olduğunu düşünüp kimsenin kalmadığı sokaklarda el ele dolaşabilirdi.İnsanlar sevmekten daha kolay bir şey olmadığını zannederler,oysa tam tersi,herkes sevmek yeteneğine sahip;ama bunu gerçekleştirebilmek çok zor.Lakin bu Alija ve Halida için pekte geçerli değildir.Alija İzetbegoviç,günlüğünde şöyle bahseder:'
'Mahkumiyetimi tamamladıktan kısa bir süre sonra,on sekiz yaşımdan beri tanıdığım bir kızla evlendim.İsmi Halida'ydı.Halida,çok güzeldi,ki aynı şey benim için söylenemezdi.Savaş sırasında tanışmıştık ve hava saldırısını haber veren sirenler ne zaman çalsa bir araya gelirdik.İnsanlar panik halinde mahzenlere ve hava saldırısı sığınaklarına doğru kaçışırken Halida ile ben,bize bir şey olmayacağından emin,bir taşın üzerinde yahut bir parkın banklarında otururduk.Kuşkusuz ikimiz,kentte hava saldırısı sirenlerini duyduğunda mutlu olan yegane kişilerdik...' 

Bu kesit bizlere bir ders niteliğinde armağan olabilir.Sevmenin ve sevilmenin gücünü hafife alırsak hata etmiş oluruz.Hiçbir koşulsuzluk sevginin gücüne üstün gelemez;yeter ki gerçekten sevmesini bilelim.Unutmayalım ki,sevmenin ve sevilmenin karşındaki en büyük engel;bizleriz;bizim inşa ettiğimiz zavallı egolarımız.Bu yüzden yalnızlaşıyor,egolarımızın gölgesinin altında yavaş yavaş toprağa karışıyoruz.Oysa 'Sevin' diyor tanrı,karşılık beklemeden,her şeye rağmen 'Sevin' diyor..
Yaşamın en büyük dramı insanların yok olması değil,sevmekten vazgeçmesidir... 


Geç kalmayın dostlar,geç kalmayın...


Alija İzetbegovic
Halida İzetbegovic

Ruhunuz şad olsun....




7 Şubat 2016 Pazar

Hiçbir Şey İçin Geç Değil...!


Annem,bir keresinde şöyle demişti:'İnsan,dünyaya gönderildiği gibi yaşamalı ve sonlandırmalı yaşamını.' Bunu bana söylediğinde on üç yaşındaydım ve gelişmemiş çocuk zekam sözün altında yatan öğüdü anlayamamıştı.Sözün ayırdına vardığımda ise bilgece ve çok yönlü bir söz olduğunu kavramıştım.Annem,insanoğlunun dünyaya hiçbir kötü duyguyla gönderilmediğini,sonradan kırıcı ve yıkıcı duygular edindiğimizi söylüyordu.Ve bu nedenle,yeryüzünde gözlerimizi açtığımız ilk anki temizliğimizi hep korumalı ve bu saflığımızın kirletilmesine izin vermeden yaşamalı,neticesinde ise geldiğimiz gibi gitmeliyik bu dünyadan.Bunu yapabilenimiz var mıdır?Neden hayat bizi zamanla kirletir?Neden insanoğlu birbirine çamur atmayı sever?Erdemli yaşamak fazla zor değil aslında.Elimizdeki kiri başkasına bulaştırmadan temizlemek zor değil.Hatta başkalarının lekesini temizlemek bile bu kadar zor değil.Her şey sevgiden geçer aslında.Kendine tanıdığın yaşama sevdasını başkasına tanımakla,kendini sevdiğin kadar başkasını sevmekle ilgi biraz... Pislikler üzerimize yağmur gibi yağarken ancak birbirimizi seversek bu yağmura şemsiye olabiliriz.İstediğini kirlet yahut kirlen!Ama sakın umudunu kaybetme!Çünkü bir yerlerde sevgi şemsiyesinin altında bir grup insan birleşmiş,kirlenmekten sakınıyorlar..Geç değil,katılabilirsin onlara.Şemsiye daha da büyüyebilir.Unutma ki sevgi,en bulaşıcı virüsten bile daha hızlı bulaşır ve etkisini hemen gösterir.Sonuçları ise bazen bir gülümseme,bazen bir teşekkür,bazen kucak dolusu sevgiyle sarılmadır.İşte,bu kadar basit aslında!Lakin bizler zor olanı tercih ederiz hep.Sarılmak yerine vurmayı,gülmek yerine kızmayı,paylaşmak yerine bencil olmayı yeğleriz.Oysa farkında değilizdir,çok şey kaybederiz kendimizden...
Bazen,Nuh'un Gemisi'nin uzak denizlerden gelip,yeniden bir gemi dolusu her türün güzelinden,kirlenmemişden toplayıp,yaşamı sıfırdan başlatacağından korkarım.Korkarım diyorum çünkü o gemiye binebilecek ırkımızdan güzel kimseler kalmadı gibi sanki.Tüm insanlığı baştan türetecek örnek bir insanoğlu  yok.Yani,böyle bir durumda neslimizin yok olması işten bile değil.Belki de yaratan,insanoğlu olmadan dünyayı bir kez daha teste tabi tutmalı.Görmeli insanoğlu o zaman,tüm kötülüklerin nasıl da öncüsü olduğunu.Görmeli,hayvanların bile insanoğlundan daha medeni yaşadığını,hayıflanmalı! Savaşlar yok,zalim diktatörler,bebek katilleri,ırkçılar,din adı altında kafa kesiciler,teröristler,namus uğruna kadınları öldürenler,hırsızlar yok,sırtından haçerleyenler,ihaneti düstur edinenler,hak gözetmenden çalanlar,masum hayvanları canice öldürüp,kürkünün içinde dolaşanlar yok,hiçbir kötülük yok.
Dünyanın biz yokken gerçekten mutlu olabileceğini tahmin etmek güç değil.Peki,ne zaman bu kadar kirlendik biz dünyanın en akıllı yaratıkları?Ve denilen kadar zekiysek neden kirlendiğimizi fark edemiyoruz?Neden buna bir son veremiyoruz?Yoksa biz zeki ama kör canlılar mıyız?Biz, kimiz?Yeniden dünyaya gönderilsek acaba yine aynı hataları tekrarlar mıyız?Acaba bu kez ,dünyaya gönderildiğimiz gibi yaşayıp,sonlandırabiliriz miyiz yaşamımızı?

Hiçbir şey için geç değil!
İnsanlık için bile!

Yeniden başlayabiliriz,yeniden sevmeyi öğrenirsek...