29 Mayıs 2013 Çarşamba

Balıkla Deniz Tutmak...





Bugünün tarihi 29 Mayıs 2013.Günlerden salı,saatler 14.50.
Bundan tam 18 yıl önce,bir pazartesi gecesi,bir tepenin zirvesindeki hiç teşekkürü olmayan küçük bir hastanede,babasının heyecanlı,annesinin sancılı,abisinin meraklı bekleyişinin sonucunda,henüz tam gelişmemiş akciğerlerine çektiği oksijenin basıncından doğan acıyla kocaman bir çığlık atarak,bütün bekleyenlerin aynı şeyi hissetmesini sağlamıştır: ''Mutluluk.'' 
İleride hayatının değişilmez kadını olacağı,uykusuz,yorgun,hasta bile olsa geceleri başında durup uyutmak için saatlerce ''pış pış eee yavrum ee'' diyerek ninniler söyleyeceği, ''terli terli su içme,nereye koyduysan oradadır,betona oturma üşütürsün,yaramazlık yaparsan seni çingenelere veririm,akşam yatmak bilmiyor sabah kalkmak bilmiyor,tabağındakini bitirmezsen arkadan ağlar,sen benin gözümde hala çocuksun'' gibi bu iyi niyet timsali sözlerle kafamda yer edeceği,sevginin ve merhametin en gerçeğini göreceğim,meleğin vücut bulmuş hali olan ve her ağladığımda istesem de istemesem de bas bas bağırarak onun isteyeceğim kadının ince,uzun kollarının arasındaydım; Annemin...
Kulağına üç defa ezan okunup ''Onur'' adı uygun görülerek yaşama başladı.Çocukluğu çok hastalıklı geçti Onur'un.Bronşit oldu öksürdü,zatürre oldu kan kustu,ateşi 40 derece oldu havale geçirdi,idrar yollarında kireçlenme oldu işeyemedi.En büyük hastalığı da fakirliğiydi. Birkaç kutu ilaç yetecekti gülümsemesine ama gülümsetmedi fukaralık... Çocukluğu sancılı olmasına rağmen ilk mutlulukları,heyecanları çocukluğunda tattı.İlkokul birinci sınıfta, o her yerde adı geçen ama bir türlü ne olduğunu kimsenin açıklayamadığı ''aşkı'' ilk kez al yanaklı,küçük ağızlı  köylü güzelinde hissetti.Köylü güzelini her görüşünde elleri karıncalanıyor,suratına kan hücum ediyor,terliyor ve kalbi dışarıya çıkmak istercesine çarpıyordu.Ne olduğuna anlam veremediği bu şeyden korktu Onur.Köylü güzelinin kendisine kötülük yaptığını sandı ve kaçmaya başladı.Kendisini anlaşılmaz şeyler hissettiren herkesten devamlı kaçtı.İlk kez aşktan kaçması da bu şekilde başladı...
Sınıfta okuma-yazmayı ilk öğrenen olması nedeniyle mavi önlüğünün sol cebinin üzerine, arkadaşlarının önünde takılan o ilk kurdele yaşadığı ilk gururdu.İlk heyecanı ise eski top sahasının içinde abisinin bisikletinin pedallarını hiçbir yardım olmadan çevirmesiyle yaşadı.İlk özgürlüğünü,evin çatısının üzerinde rüzgarlı bir havada el yapımı bir uçurtmayla yaşadı.İlk korkusunu,elektriğin kesildiği bir gece yakılan bir mumun duvara yansıttığı kendi gölgesinde yaşadı.Bu korkusunu 8 yaşına kadar üzerinden atamadı.İlk vedayı 7 yaşında gördü.Bütün çocukluğunu,bütün yaşadığı ilkleri bırakıp göç etmek gerekti.O yüzden ilk nefreti de kendisini yaşadığı yerden ayıran İstanbul'a oldu...
Sonra büyüdü Onur.İstanbul büyüttü.En kötü insanları tanıdı,en sevgisiz konuşmalara tanık oldu.Maskeli yüzler gördü,koşullu aşkları öğrendi.İnsanın değerinin para değerinde az olduğuna fark etti.Her şeye rağmen gülmeyi seçti;insanların temiz olduğuna inandırdı kendini.Çok çabuk büyüdü Onur.Ortaokul'un sonuna gelmişti bile.Futbola ve kızlara olan ilgisinden hiçbir zaman dersleri umursamadı.Kızlarla arası iyiydi.Çapkın değildi,yakışıklı değildi;sadece samimiydi.Bu yüzden birçok kız tarafından tercih edilse de en fazla 1 hafta sevebildi.Futbol ise onun için bir tutkuydu.Fanatik bir Galatasaray taraftarı olmasına rağmen babasının ısrarıyla gönülsüzce de olsa fenerbahçe seçmelerinde şansını denedi ve takımın altyapısına girdi.Yıldız bir futbolcu olacağına tam inanmaya başlarken,kulüp hocasının takım arkadaşına yaptığı haksızlık karşında sessiz kalamadı ve bunun sonucunda kulüpten ayrılmaya karar verdi.Bu olay futbol oynama sevgisini bitirdi ve futbol defterini kapattı...
Liseye başlangıcı hiç iyi olmadı.Birinci sınıfta tekrar yaptı.Evde olacaklardan korkarak ''tatlı yiyelim tatlı konuşalım'' sözünde yola çıkarak bir kilo tulumba tatlısı alarak eve gitti.Umduğu gibi azar yemedi,fırça atılmadı.Babasının ''Sağlık olsun'' derken yüzündeki o hayal kırıklığı ifadesi dayak yemişe çevirdi.O ifadeyi hiçbir zaman unutamadı.
Lise birinci sınıfa ikinci gidişinde zorda olsa geçmeyi başardı.O sene aradığı aşkı bulmuştu yada öyle sandı.Yine elleri karıncalanıyor,suratına kan hücum ediyor,terliyor ve kalbi dışarıya çıkmak istercesine çarpıyordu.Bu sefer korkmadı,kaçmadı aksine üzerine gitti cesaretle.İlk kez bir kıza ''seni seviyorum'' dedi.İstediği karşılığı alamadı ama hiç üzülmedi o gün.Şunu öğrendi;hayallerini,mutluluklarını,heyecanlarını,beklentilerini başkalarının üzerine kurmayacaksın yoksa yıkılırsın.Aşk defterini çok uzun bir süreliğine kapattı.Hayatına devam etti.
Zamanla ilgisi radyoculuğa kaydı.Yayıncılık üzerine bir sene eğitim aldı.Uğraştı,dindi bir şeyleri başarabileceğini herkesten çok kendine gösterdi. Türkiye'nin en büyük radyolarından birisinde iş buldu.Anladı ki isteyince başaramayacağı hiçbir iş,aşamayacağı hiçbir engel yoktu..Hayata daha sıkı tutundu Onur.Mutlu olmayı bazen yazdığı bir şiirde bazende dinlediği bir şarkı gibi küçük şeylerde buldu.Şiiri çok sevdi,bazen yazdı.Kelimelerin aslında sadece bir kelime olmadığını anladı.Ve bir baktık ki 18 yıl önce buruş buruş yüzlü parmak çocuk,büyümüş de reşit olmuş.

Şimdilerde hayatına kimsenin inanamayacağı mutlu bir şekilde devam ediyor.Geceleri yıldızları seyretmeyi seviyor ve güneşin akşamüzeri kızıllığı çok hoşuna gidiyor.En büyük mutluluğun ve zenginliğin ise,ailesinin yanında olması,sağlıklı olmak ve özgür olmak olduğunu söylüyor...

Nice senelere Onur...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder