Her günün sonunda,gecenin kör eden karanlığı insanları yataklarında uyuturken,gece bekçisi Lütfü ağabeyi işe gitmek için kimsesiz sokaklarda kimsesiz adımlarken,bir köpek renkli çöp poşetlerini doyumsuz iştahıyla yırtarken,rüzgar nefesini ağaçlara üfleyip yapraklarını titretirken,bir kadın bir erkek sevişmeye hazırlanırken kızıl suratlarıyla,ben gecelerde sadece seni düşünürüm.Rüzgarlar güzel bir koku getirse,senden bilirim.Kuşlar ötse tüm cıvıltısıyla,senden haber getirdi sanırım.O vakit aklıma düşüverir öpülmeye muhtaç ellerin.O vakit,vakit olmaktan çıkar;hayallerimde gezinirim istemsiz.Bir deniz kenarında biz,sonbaharın tam ortası.Kuşların sıcak diyarlara göçünü seyrediyoruz.Sen el sallarken göçmen kuşlara,ben her saniye yeniden seni seviyorum.Çocuksu,çekingen,masum gözlerin her şeyi umarsızca geride bıraktırıyor.O an ölsek,gücenmeyiz hayata.Mutluyuz çünkü ve milyarlarca insanın yaşadığı gezegende milyarlaca mutsuz insana karşı geliyoruz.Büyük yalnızlıklara,altı çizilen melankolik kitap cümlelerine,kader diye yazılan hayat kimliklerimize,uzun mesafelere,yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımıza,aynı cama çizilen yüzlerce hayale,hatta kendimize;mutsuzluk aşılayan,yolları engellerle dolduran biz ruh hastası sevgililere,herkese baş kaldırıyoruz. 'Mutlu aşk yoktur' diyen Louis Aragon'nu o biçim utandırıyoruz.Hadi,birlikte söyleyelim: Statü farkının canı cehenneme.Güzelliğin yahut çirkinliğin canı cehenneme.Bir bakış bile yeterken anlatmaya sevgiyi,susup yalnızlığında boğulanın canı cehenneme!Beşeri engellerin hepsinin canı cehenneme!Yaşasın ey yüce AŞK...!
Parayla değil ya hayal kurmak da şu canını sevdiğim dünyada... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder