Sadece dört mısra...
28 Nisan 2013 Pazar
27 Nisan 2013 Cumartesi
Maske...
Her gün bıkmadan usanmadan aynı filmi seyrediyorum.Hep aynı oyuncular hiç değişmeyen konu.Filmin başrolün de ben varım;Hayatımın filmi bu.Ama hayatıma yön veren ben değilim.Başkası yazıyor ben oynuyorum. ''Sev'' diyor seviyorum, ''Acı çek'' diyor acı çekiyorum,''Unut''diyor unutuyorum,sonra ''Tekrar sev'' diyor seviyorum,''Her şeye inat gülümse'' diyor gülümsüyorum. ''Dur'' diyor ''Mutlu olmak sana pek yakışmadı.Sen biraz daha sev'' diyor,yeniden seviyorum.İçimde ''Hep böyle mi olacak?'' tedirginliği var ama.Hayatın bize sormadan yazdığı,bize dayattığı sevimsiz senaryolardaki buruk ve mutsuz rolleri mi canlandıracağız yoksa kalemi elimize alıp,hayat oyununu istediğimiz gibi mi yazıp oynayacağız?Prangalı olan duygularımızı karanlık köşelerden çıkarıp hayatımızın tam merkezine oturmalıyız ki zaman geldiğinde şöyle arkamıza yaslanıp kendi filmimizi izlerken ''keşke'' değil ''iyi ki'' diyebilelim.Mutlu olmak için tek çıkar yol budur.Kendimizi sorgulayalım arkadaşlar.Olmuyorsa zorlayalım;yeter ki bir şeyler için geç kalmayalım.Hayat gerçekten çok kısa,gençliğin büyüsüne kapılıp pişman olma.En çok kiminle konuşmak istiyorsanız onunla konuşun,istediğiniz takımı tutun,istediğiniz kitabı okuyun,kimi sevmek istiyorsanız çekinmeden sevin,sevilin,sevdiğinizi söyleyin,hayat bizim hayatımız.Mutlu olmak senin dilinde;mutluluklar konuşmanı bekliyor...
O zaman her şey güzel olacak...
24 Nisan 2013 Çarşamba
Rafadan...
Bana voleybol maçlarını sevdiren tatlı kız Naz Aydemir'e teşekkürler.Sırf onun için Vakıfbank'ın maçlarını takip ediyorum var mı böyle bir şey ya!Gülüşü çok şeker,yüzü masum ve güneşli,hele gamzesi;ölünce beni o çukura gömsünler.İlk görüşte beni tokat yemişe çeviren üç hatundan birisidir kendisi.Sapıklık yapıyormuşum gibi anlaşılmasın bu;sadece gizli hayranlık.Bir diğer gizli hayranlık beslediğim hatun ise hep söylerim Cobie Smulders.Yeme de yanında yat derler ya,bu söz bunun için geçerlidir.Bunları niye yazıyorum bilmiyorum!Belli ki çok etkilemiş beni...Neyse bak ne diyeceğim!Tiyatro sezonu kapanıyormuş.Eee,ben daha yeni gitmeye başlamıştım oyunlara.1 ayda 16 oyuna gittik.İtiraf ediyorum 16 oyunun yarısında uyudum!Tamam,kabul ediyorum; ben bir sanat katiliyim,vampir romanları kadar gereksiz,gelecek misafirlere saklanan ve o misafir hiçbir zaman gelmediği için rengi atan,rutubet kokan nevresimler kadar fütursuz,bir koyunun anladığı kadar sanattan anlayan düz bir adam olabilirim sizin için ama oyunlar gerçekten çok sıkıcıydı.Bilincim kapanıp rüyalara daldığım göre nasıl boğucu bir etkisi olduğunu siz düşünün.Herkesin emeğine saygım sonsuz,lafım yok onlara.Burada suçlu Mehmet.Gideceğimiz oyunları o seçiyordu;piç...
Anlaşılan bu yıl pembe kot pantolon moda,istiklal caddesi yıkılıyor.Biri başlatmış,bütün kızlar pembe olmuş.
Yakışıyor doğrusu.
Acil çıkmam gerek,görüşürüz...
21 Nisan 2013 Pazar
Bu Nasıl Pazar...
Yazmakta bir yere kadar be oğlum!Yaz yaz nereye kadar?Pencereden çıkar kafanı da bak biraz dışarıya.Bak,bir ağacın dalına kuş konmuş.Hemen yanında baharın simgesi bir çiçek açmış.Ağacın gölgesinde yatan kediyi gördün mü peki?Ne kadar huzurlu değil mi?Belki de değildir.Yanı başında mahallenin veletleri top oynarken nasıl huzurlu olsun ki,benim ki de laf yani!Bir bebek,annesinin kucağında ağlıyor.Akşamüzeri güneş batıyor.Gözyaşılarında batan güneşin son kızıllığını görüyorum.Göbekli bir esnaf kamyonun üzerinde,gür sesiyle inletiyor adeta mahalleyi.Bebek daha çok ağlamaya başlıyor.Babamın sinirli homurtulu sesleri geliyor odadan.Annem nerede acaba?Şimdi hatırladım;mutfak tabii.Annemin tek derdi akşam yemeği;ne yapsın zavallı?Üç boğaz ona bakarken nasıl beklerim rahat etmesini.Kanımca annemin içinde dört şefkatli kadın gizli.Bu yüzden yemekleri sevgi kokar,tadı sevgi lezzeti.Yaz yaz nereye kadar dedim de iyi mi ettim sanki;bunca ayrıntı öğrendim ne oldu oğlum!Oğuz Atay'la muhabbet ederken niye kalktım ki sohbetten?Hatırladım,kahvem bitmişti.Ne olduysa yeni kahve almaya giderken ''yaz yaz nereye kadar ne oğlum'' deyip pencereden bakmamla oldu.Oğuz'a da ayıp ettik hani;bekliyor adam masada. ''Korkuyu Beklerken'' kitabını anlatıyordu bana;sayfa 116.Ne yalnız bir hikayen varmış diyordum Oğuz'a,içimi karartın valla. Sonra anladım ki bu hikaye hepimizin hikayesi;yalnızlığı da paylaşmışız aramızda.Çok imalı gülüyordu Oğuz;sinirim bozuldu.Kapattım kitabı;Oğuz gitti.Garip kaderime gülümsedim;aynaya bakarak tabii.Tatlı bir gülümseme.Eski neşemi kaybettiğimi göstermek için.Sonra durgunlaştım.Neden?Unuttum.Dur,hayır;unutmadım.Yalnız kaldıkça yalnız kalmaktan korktukça...Aynadan uzaklaştım;fakat,bilmiyordum,böyle bir düşünceydi.Köpekler sinirimi bozdu,şimdi kendime gelirim.Buldum;Yalnız kalmaktan korktukça yanlızlığım artıyor.Bu sefer gerçekten gülümsedim işte.Her şeyimi kaybetmedim daha;çıkmayan candan ümit kesilmez,havlayan köpek ısırmaz.Hay Allah kahretsin.Oğuz tekrar geldi yanıma. ''Onu hemen unutmadım doğrusu;fakat içimden bir ses biraz bekle diyordu,sonu iyi olacak.'' Bende değil,Oğuz dedi bunu;yazmış üstelik kitabına.Acaba iyi bir şey olacak mı? hayır,dedim kendime.İyi şeyler birdenbire olur;bu kadar bekletmez insanı.Sürüncemede kalan heyecanlardan ancak kötü şeyler çıkar ya da hiçbir şey çıkmaz.Kahvem bitti işte.
Bu nasıl bir pazar...
17 Nisan 2013 Çarşamba
Aşk Yok Saplantı Var...
Bir çılgınlıktır gidiyor Adem'den beridir.İlk insandan başlayan ve herkesi esaret altına alan,adına ''aşk'' denilen bu göreceli kavramın gölgesinde insanoğlu;hep bir arayış içinde ne aradığını bilmeden.Birisi çıkıp sormalı bu arayıştaki insanlara; ''Ey azizim,ne ararsın gözlerindeki parıltı,kalbindeki çarpıntı ve yüreğinde umutla.'' ''Aşkı'' derse inanma!Aşk bir yerlerde unutulmadı ki bulunmayı beklesin;o yüzden arama.Aşk,bir ağacın dalında,bir kuşun bembeyaz tüyünde,suyun şeffaflığında,gökkubbenin maviliğinde ya da seni emzirmek için kucaklayan ellerde.Kadın erkeği sever,erkek kadını sever;aşk olur,sonra evlilik,biri esmer biri sarışın iki çocuk,ardından aşk biter,kadın terk eder,erkek içer.Aşk her ne kadar ''yeniden doğmak'' olsa da bazen de ''erken ölmek''tir.Böylece yere göğe sığdırılamayan aşk, silinir zihinden.Arayış biter,defter kapanır.Kısacası moruk aşk diye bir şey yoktur.Kandırmaca var, aldanma var.''Aşk'' başlığı adı altında temiz insanların kalplerindeki berrak olan hisselerinin sömürüsü var,suistimal var.Aşk yok,alışkanlık var.Alışkanlığımızdan kopamadığımız için de saplantı var. Saplantı ''Onsuz yaşayamam'' dır,onsuz hayat bana zindandır,sevgim mezara kadar''dır.Aşk yok,fazla alışkanlığın doğurduğu şuursuz bir saplantı var;hem örtülmesi gereken, hem de örtüldüğü ona hissettirilince kuvvetlenen duygu.Şimdi anlıyorum ki ben kimseye aşık olmamışım;sadece alışmışım ve alışkanlığı karanlık bir saplantı haline getirmişim.Kendimi azat etme vaktim geldi.
Sıra sizde...
13 Nisan 2013 Cumartesi
Bir Garip Orhan Veli...
Efenim,bugünün tarihi 13 Nisan 2013'tür.Bundan tam 99 yıl önce Orhan Veli olarak bilinen bana şiiri sevdiren Türk şairi dünyaya geldi.Çok kısa bir süre içerisinde şiirde ''Garip Akımı''nı başlatarak büyük bir devrim yarattı.Hece ve Aruz ölçüsünü kullanmayı reddetti.Kafiyeyi ilkel;mecaz,teşbih,mübalağa gibi sanatları gereksiz bulduğunu açıkladı.Geçmiş edebiyatların öğrettiği her şeyi,bütün geleneği atmak amacıyla yola çıktı ve nitekim bunu başardı da.Orhan Veli Kanık,Türk şiirin de bir mihenk taşı olarak kabul ediliyor şüphesiz. Sait Faik Abasıyanık Orhan Veli'yi ''Üzerinde en çok durulmuş,zaman zaman alaya alınmış,zaman zaman kendini kabul ettirmiş,tekrar inkar,tekrar kabul edilmiş;zamanında hem iyi hemde kötü şöhrete ermiş bir şair '' olarak tanımlar.Oktay Rifat ise ''Orhan Fransız şairlerinin birkaç nesillik şiir macerasını kısacık ömründe yaşadı.Türk şiiri onun kalemi, sayesinde Avrupa şiiriyle atbaşı geldi.'' ve ''Birkaç neslin belki arka arkaya başarabileceği bir değişmeyi o birkaç yılın içinde tamamladı.'' sözleriyle açıkladı...
Aşk Resmi Geçiti,Anlatamıyorum,İstanbul'u Dinliyorum,Öyle Bir Zamanda Gel Ki ve Beni Güzel Hatırla şiirleri en sevdiğim başlıca şiirleridir.
Orhan Veli'yi doğumuyla andığımız bu günde,kendi el yazıyla yazmış olduğu orijinal sayfaların kopyalarını paylaşacağım sizlerle.
İşte onlardan bazıları...
1914 de doğdum
Galatasaray ve Ankara
Liseleriyle İstanbul
Üniversitesi Edebiyat
Fakültelerinde okudum.
Şiir kitaplarım:
Garip
Vazgeçemediğim
Destan Gibi
Yenisi
6.x.1947
Orhan Veli
:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.:.:
KUYRUKLU ŞİİR
Uyuşamayız seninle yollarımız ayrı;Sen ciğercinin kedisi ben sokak kedisi;
Senin yiyeceğin kalaylı kapta;
Benimki aslan ağzında;
Sen aşk rüyaları görürsün,ben kemik
Ama seninki de kolay değil,kardeşim;
Kolay değil hani;
Böyle kuyruk sallamak Tanrının günü
Cevap
-Ciğercinin kedisinden sokak kedisine-
Açlıktan bahsediyorsun;
Demek ki sen komünistsin.
Demek bütün binaları yakan sensin.
İstanbul'dakileri sen
Ankara'dakileri sen...
Sen ne domuzsun,sen!
Orhan Veli
:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.:.:
CANAN
Canan ki degüstasyon'a gelmez
Balıkpazarı na hiç gelmez
Orhan Veli
:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.:.:
DELİKLİ ŞİİR
Cep delik,cepken delik,
Yen delik,kaftan delik,
Don delik,mintan delik;
Kevgir misin be kardeşlik
Orhan veli
:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.::.:.:.:.:.:.:.:.:
YAŞAMAK
Biliyorum,kolay değil yaşamak;
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak
Şöyle bir fırsat bulup,yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine.
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.
II
Biliyorum,kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya,kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak
Orhan Veli Kanık
10 Nisan 2013 Çarşamba
Kendime Alışıyorum...
Mektup
Biliyor musun
Senden ayrılalı sakal bıraktım
Zamanının akışına koyverdim kendimi
Gömleklerim kolalı değil artık
Pantolonum ütülü değil
Ayakkabım boyalı değil
Öylesine değiştim ki
Görsen tanıyamazsın
Sabahları gün doğarken kalkıyorum
İlk işim bir sigara yakmak oluyor
Ve bir süre denizin hışırtısını dinliyorum
Sonra,apansız sen geliyorsun aklıma
Gözlerin,dudakların,ellerin geliyor
Şimdi nerdesin kim bilir
Yatağında uyuyor olmalısın
Artık beni görme rüyalarında
Korkarsın.
Mevsim sonbahar malum ya
Serde de kör olası şairlik var
Boyuna hüzünlü şeyler düşünüyorum
Ağaçların yaprakları dökülmeye başladı
Keskin poyrazlar esiyor kuzeyden
Kuşlar durmadan göç ediyor
Ara sıra düşenler oluyor yorgun ya da yaralı
Tutup okşuyorum tüylerini,gagalarından
öpüyorum
Ve diyorum ki
Sana ulaşmak için bir göçmen kuş olmalı
İşte böyle
Günler,haftalar geçip gidiveriyor
Saçım,sakalım birbirine karıştı
Yine de her geçen gün
Kendime biraz daha alışıyorum
Ve biliyor musun
Unutamayacağımı bile bile
Seni unutmaya çalışıyorum...
7 Nisan 2013 Pazar
Eğlenceli Takvim...
Dün maçta neler yaşandı neler yahu?Uzun bir zaman sonra Arenaya gittim ve bir senede görebileceğim ne varsa gördüm bu maçta.Kartlar,kavga,bol gol,gerilim,hırs ve onlarcası işte.Bir ara hakem bizi de stattan atacak diye korkmadım değil hani.İlk defa bir masörün antrenör olup takıma taktik vermeye çalıştığını gördüm.Sakatlık olunca eline ilk yardım çantasını alıp sahaya koşup gerçek işini yaptıktan sonra bir anda sınıf atlayarak antrenörlüğe dönmesi çok güldürdü beni.Adam statü şoku yaşadı maçta daha ne!Herkese kısmet olmaz 30 milyon taraftarı olan şanlı bir takımın antrenörlüğü yapmak,10 dakika olsa bile!Yaşadığım tek saçmalık şu oldu;sahaya atmamaları için herkesten girişte bozuk paraları topluyorlardı ama stat içerisinde bir şeyler aldığın zaman para üstünü bozuk veriyorlar,bu nasıl önlem hafız?Zihniyetinizi gıdıklayayım sizin! Yorgunum biraz yatıp güzelce dinleyeyim demeye kalmadan en sevmediğim misafir tipi olan pazar günü misafircileri geldi.Kapıya ''Pazar günü kapalıyız'' yazısı asacağım artık,yeter bu ne?Hadi geliyorsun çocuğunu getirme bari ya.Misafir çocuğu hiçbir evde sevilmez bilmiyor musun?Hiç mi çocuklu eş dost akraban olmadı niye anlamıyorsun beni? Ya bir kere yorgunluktan ölmüş bir şekilde eve geldim dedim ki bizimkilere ''Anne,baba;Uyuyacağım,birisi çağırırsa beni uyandırmayın çok yorgunum''dedim,kimse rahatsız etmesin diye kapattım telefonu falan neyse bir yarım saat sonra belime birisi cimdik atıyor.Döndüm baktım tanımadığım bir kadın!''Hayırdır'' dedim.''Şu çocuğa'' dedi ''bilgisayardan oyun açıver de oynasın çocukcağız''. Şöyle bir çocuğa baktım yüzünde öyle pis bir gülüş vardı ki,sanki bana ''Hadi!Sıkıyorsa hayır de amk'' diyordu.Ee haklı da yani,ayıp olmasın diye bir şey de diyemiyorsun!Mecbur dediği yaptım.O yüzden misafirleri hiç sevmem,çocuklu misafirleri hele hiç mi hiç sevmem;hem çocuklu olup hemde pazar günü gelen misafirleri ise neyse bir şey derdim bende kalsın...Benden bu kadar... Güzel pazarlar...
3 Nisan 2013 Çarşamba
Güneşli Gece...
Yaşayan Ölü
Bir ölü gelecek evine yarın
Gözlerinde yarım kalmış arzular
Dalıp hayaline hatıraların
Duracak kapında sabaha kadar
Duyunca kapının çalındığını
Korkulu gözlerle dışarı bakma
Bütün odaların yak ışığını
Bir benim kaldığım odayı yakma.
Siyahlar giyin de pencereye çık
Aç kapıyı korkma yabancı değil
Bir ölü ki yaşıyor,gözleri açık
Ölüm seni sevmekten acı değil
Aradı bu ölü hayatı sende
Öldü artık,sevsen de sevmesen de...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)