Efenim,bu gördüğünüz iki değerli fotoğraf çok değerli bir filmin(bize göre) fevkalade can alıcı sahnelerinden kesitler olup,emeğin,çabanın,arzunun ve amatörlüğün harmanlandığı otuz beş dakikalık filmden maalesef ve maalesef geriye kalan son görüntüleridir.Uzunca süredir; 'Hafız bir şeyler çekelim yahu...' diyerek birbirimizi heyecanlandırıp ama hiçbir zaman arkasında durmayarak havada kalan istekler silsilesinin ardından,yaklaşık bir ay önce hafif yağmurlu bir gece uzunca saatler sonunda naçizane bir senaryo yazma şerefine eriştim.Hiçbir zaman giriş cümlesi olarak yazmayı tasarlamadığım alelade bir cümleyi bir anda bilgisayarımın beyaz ekranında gördüm:
'Adam,makul bir durgunlukla ölü olan bedenini izler...'
Aşağıda konusundan ve yaşanan hüsrandan kısacık bahsedeyim.!
Ah be,
resme tıklayınca ekranda büyüyor ya,perdede ne şık dururdu diye hayal etmekten kendimi alamıyorum!
Anlatıyorum olanları!
Ah be,
resme tıklayınca ekranda büyüyor ya,perdede ne şık dururdu diye hayal etmekten kendimi alamıyorum!
Anlatıyorum olanları!
_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=
Filmin başındaki bu sahne aynı zamanda filmin finali olup,neden genç kahramanımızın (Yani benim) henüz on dokuz yaşındaki bedeni beyaz kefenlere sarılı olduğunu hızlı bir kurguyla anlatılmaya başlıyor.Ölüm nedeninin uyuşturucu bağımlılığı yüzünden olduğunu,bağımlığının nedeni ise kendisini terk eden sevgilisiyle başlayıp,hayattan zevk alamamasına,işsizliğine,ayrı ve ilgisiz anne-babaya v.b kendini değersiz hissettiren her şeyden bir anlık kaçış için uyuşturucuyu sığınak olarak benimsemesiyle devam edip,genç yaştaki ölümünün ardından kendisini bir ölü olarak sorguya çekiyor ve yaşasaydı hayatının geri kalanı için olacaklara kocaman bir 'Acaba?' sorusunu soruyor.Ondan önce kendisini adım adım ölüme götüren olaylar izleniyor ve 'Keşke'lerle 'Acaba'lar çarpışıp,geriye kocaman bir pişmanlık kalıyor...
Konusu genel hatlarıyla böyle.Daha önce tasarladığım bir mevzu kesinlikle değil.Yukarıda belirttiğim giriş cümlesiyle başlayıp,sonradan kendiliğinden peyda olmuş bir hadise.Senaryoyu bitirdikten sonra, 'Hadi bunu çekelim..' deyip Sezer'e,Mehmet'e ve 'Sığır' Halil'e (Sığır dememin nedenini açıklayacağım)senaryoyu mail attıktan hemen iki gün sonra arkadaştan tedarik ettiğimiz kamera ve ışık argümanlarıyla işe koyulduk.Yaklaşık yirmi gün gibi bir zaman aldı.Toplamda on dokuz kişi filmde oynama kibarlığını gösterdi.Kamera önünde olmayı hiç sevmeme rağmen baş rol bana uygun görüldü.Sonrasında bu otuz beş dakikalık kısa filmi okuldaki hocalarıma göstermeyi planlıyordum.Bu hiçbir zaman mümkün olamayacak çünkü yukarıda belirttiğim 'Sığır Halil' antika kamerayı düşürüp,içindeki emeği,çabayı sonsuzluğa gönderdi.Evet,bunu yaptı!On dokuz kişiye tek tek hesap vermesi gerekmez mi?İnsani bir hata olsa belki sineye çekilebilir.Ama bu tamamen salaklıktan ibaret bir davranış.Defalarca 'Kamerayı kılıfında taşı,antikadır,aman dikkatli ol,emek boşa gitmesin..' uyarılarımızı hiçe sayıp,mesuliyetsiz davranışı sonucunda geriye kendisine sadece kocaman bir öfke kaldı.Ve kendisini tıpkı onun filmime yaptığı gibi hayatımdan çıkartıp,sonsuzluklar evrenine terk ediyorum.Yaratandan da bir daha karşıma çıkarmamasını diliyor,aksini ise düşünemiyorum.O gün fiziksel herhangi bir zarar vermememin tek nedeni,başladığım zaman duramayacağımı ve en nihayetinde de onun adına çok kötü bir final yapacağımı önceden biliyor olmamdır.Beni bilen bilir, çok çok zorlamadıkça insanlara şiddet uygulamayı asla sevmem ve tasvip etmem.Her şeyin konuşularak çözüme kavuşacağına inanırım.Lakin,insanların sabrı da bu denli sınanmamalıdır.Hepimizin büyük bir sabır imtihanından başarıyla geçtiğimiz kanısındayım.Linç etmeye ramak kalmışken,kendimizi durdurduk;değmezdi. 'Hata neticede insanlara mahsustur,fazla tutucusun,abartıyorsun!...' diyen olabilir.Hatta bazılarınız 'Hatasız kul olmaz...' da diye bilir Orhan Gencabay'ın o müthiş eserinden alıntı yaparak.O vakit bende derim ki size:Hata ile aptallık arasında ince bir çizgi vardır.Hata,bütün tedbirler alındığı halde,insanın önleyemeyeceği,önüne geçemeyeceği bir şansızlığın gelip kendisini bulması sonucu yaşadığı hayal kırıklığıdır.Aptallık ise,göz göre göre yapacağını bildiğin bir hataya önlem almayıp,işi şansa bırakmaktır.Kameranın kılıfta taşınması kameranın olası bir zarar görme ihtimaline karşı,yani hataya önlemken,bunu bilerek ve isteyerek yapmayarak kameranın düşüp parçalanmasına izin vermek,APTALLIKTIR.
Üzüldüm mü diye soracak olursanız,hayır;üzülmedim.Her şerrin bir hayra vesile olacağına inanırım çünkü. 'Üzülme,kaybettiğini sandıkların belki de kurtulduklarındır...!' demiş ya şair,hak veriyorum.Halil'i sonsuza kadar isteyerek kaybettim;üzüldüm.Çünkü futbol oyununda tek fark atabildiğin yegane insandı kendisi.Ama sevindirici yanı ise o sorumsuz adamdan sonsuza kadar kurtulmuş olmamdır.Belki ileride daha aptalca bir şey yapıp,daha fena bir sinir krizine girmemize neden olabilirdi,haksız mıyım?
Hem zaten hayat üzülmeye,sinirlenmeye değmeyecek kadar kısa değil mi?
Olanla,ölüne çare de bulunmazmış zaten...
O zaman kaldığımızı yerden biraz eleme yaparak,yanımızda olmasını istediğimiz insanlarla her zaman ama her zaman gülerek yaşamaya devam.
Mutluluğunuza gölge düşüren herkesi ne kadar yakın olursanız olun kendinizden uzaklaştırın!
Ama sizi mutlu eden yahut yanınızda olmasından mutluluk duyacağınız her kimse bir an evvel ona ulaşın.
Nefes alışverişimiz bile sayılıyken ey dostlar,bu neyin mutsuzluğu,çekingenliği...
Şairin dediği gibi:
'Bir akşam uyudu;uyanamayıverdi olacak...'
Görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder