28 Ağustos 2015 Cuma

Vefa Yoksunu Vedalar...!






Etrafıma bakıyorum da,insanların kolayca birbirlerini terk etmelerini hayretler içerisinde seyrediyorum.Sanki hiçbir şey yaşanmamış,milyarlarca insan arasından sıyrılıp da karşılaşılmamış,,sıcacık eller tutulmamış,kalpler bir başka çarpmamış gibi... 'Yaşandı ve bitti saygısızca' artık günümüzde ilişkilerin finali.Vedalar düşmanca yapılır oldu.Halbuki kavuşmak için ne kadar insancıl çabalar sarf edilmişti.Belki şiir yazılmıştı,belki şiir gibi bir şarkı dinlenmişti.Buluşmalar da heyecanlı görünememek için nasıl da tekrar edilmişti içimizden yatıştırıcı sözler.Az mı terlerdi avuç içlerimiz aşk ateşiyle yanarken her zerremiz.İncitmemek için kemiği olmayan dilimizle sevileni,az mı susmadık dakikalarca çaresiz.Hayırlayın,her güne sevildiğinizi bilmenin verdiği tarifsiz huzurla uyanmanın tadını ve sevmenin büyüleyici yanını.Hiç olmadığı kadar korkutucu geldiğini anımsayın ölümün,üstelik tam olarak yaşadığınızı hissederken. 'Daha öncesi yok,bundan sonrası var' dediğinizi unuttunuz mu? Sevilen varken yanınızda hiçbir şeye ihtiyacınızın olmadığını ilk kez fark ettiğinizde yüzünüze yayılan tatlı gülümsemeyi başka ne yaratabilirdi ki! 
Çoğu insan bu hissiyatları unutur vedalar da.Hiç yaşanmamış gibi gaddar davranır.Öküz ölmüş,ortaklık bozulmuştur.Artık yeni insanlarla yeni denizlere yelken açmaktadır sıra.Bilmez ki insanoğlu sonunu,küçük bir fırtınada terk ettirir gemiyi vefadan yoksunluk.Burada en trajik olan ise iki kişiden birinin daha hissiyatlı çıkmasıdır.Gemi de tek başına kalan,fırtınayı tek başına aşmaya çalışandır acının merkezi.Ne de olsa hayat herkese adil davranmıyor.Bu da hayatın iyilere,vefalılara ve gerçekten sevenlere attığı en büyük kazıktır..
Şunu iyi kavrayın,şu fani dünya da yapılan hiçbir kötülük yanınıza kar kalmaz. Velhasılıkelam siz siz olun,bitmek üzere olan bir ilişkide gemiyi ilk terk eden olmayın.
Ve hala seviyor ve seviliyorsanız da,

                  ''Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine,
              sevmek ve sevilmek için çareler arayın...''



       Görüşmek üzere...

17 Ağustos 2015 Pazartesi

Zaman Hala Uçup Gidiyor...!




Sevdiğin ve sevildiğin kadar varsındır yaşamda.Gerisi sadece teferruattan ibarettir.Her şeyi elde etmiş olsan bile eksikliği seni hep kötü hissettirecek tek şey,aşktır.Ne yaparsan yap dolduramazsın o boşluğu.Geçici mutluluklar satın alırsın kendine.Ama anlıktır sevinçlerin,kendine oynadığın oyun koyu bir gecenin yalnızlığında bozulur,yerini kaçmaya çalıştığın acı gerçeklere bırakır.Şöyle fısıldar kulağına: 'Ne oldu be!Hani mutluydun!İçin nasıl da üşüyor,nasıl güçsüzsün görmüyor musun?' Ne yapacağını bilemez o zaman insan. 'Bir koşu gidip seveyim' diye bir şey yoktur.Farkında olmak vardır.Her şey beklentilerle ilgilidir.Aşka şart koşmayacaksın.Yakışıklı olsun,güzel olsun,zengin olsun,uzun olsun,kısa olsun,dolgun olsun demeyeceksin.Gözünü yüksekten indirip,önündekilerin kıymetini bileceksin.Yüreği güzel olsun diyeceksin.Romanlarda anlatılan aşklar ütopik gelebilir ama gerçekte öyle değil.Temiz seversen,bir gülüşü bile sevdiceğinin seni erişilmeyeceğini sandığın ütopyaya götürür. 
Bunun için gerçekten sevmen gerekir,aşka şart koşmadan.

Günümüzde insanoğlunun en büyük eksikliği sevmeyi bilmiyor olması.
Aşk,sadece bir kavram artık hiç yaşanmayan.
O yüzden her geçen gün yalnızlıktan
biraz daha zehirleniyoruz...


Vakit varken tomurcukları topla.
Zaman hala uçup gidiyor ve
bugün gülümseyen bu çiçek yarın ölüyor olabilir...

6 Ağustos 2015 Perşembe

Zor İş Unutmak...






Bilim insanları,duygusal hafızamızda birikenleri unutmak için harcadığımız çabayı övgüye değer bulalı çok uzun zaman olmadı.Tarihte insanlar unutmak için kirpi kanıda içti,kertenkele de yedi,işkencede gördü,tıbbı deneylere de maruz kaldı.Nöropsikiyatri uzmanı Anna Novicka 2010 yılınd arkadaşlarıyla birlikte Oxford Üniversitesi için yaptıkları bir araştırmada şöyle diyor, ''Duygusal verileri unutmak beynin sağ tarafını ilgilendiren ağır bir nöral işçilik gerektiriyor.'' Unutma gayreti beynimizi başka işlerle uğraşmaktan alıkoyarken,kolumuza giriyor.Yaşam boyu bu kötü arkadaş hatıralarımızı elimizden alırken,ona ihtiyaç duyduğumuz zamanlarda ortalardan kayboluyor.Önce ölüm korkusunu unutuyoruz,sonra da bize değen insanları,acıtan olayları,iyiliği ve en sonunda da kendimizi.Unutuyoruz derken,hiçbir zaman tam olarak değil.Nietzsche unutmak üzerine yüksekten uçuyor ve anlatıyor, ''Kötü bir hafızaya sahip olmanın avantajı,aynı şeyleri yapmaktan hep büyük bir zevk duyacak olmanız.'' Unutmak sanatçının üretim kaynaklarından biri gibi görünürken,aslında sanatın ta kendisi oluyor.Üstelik kendi kuramları ve teorileriyle bir iç çekiş gibi gelip oturuyor boğazımıza.Gabriel Garcia Marquez, ''Aşk ve Öbür Cinler''de sevgiliye,''Seni unutmama izin verme'' diye çağrıda bulunurken,geçmişin zaman içinde-yok olmasa da-bir süreliğine kaybolmasından doğan karanlık Turgut Uyar'ın Göğe Bakma Durağı'ndaki dizesiyle geri aydınlanıyor: ''Durma,kendini hatırlat.'' Unuttukça derisi kalınlaşıyor insanın.Defalarca yazılıp silinmiş bir tahta gibi,izlerinin üzerinden geçiliyor,eski harflerinden yeni harfler türetilmeye çalışılıyor.Her yazı yüzeyinde biraz daha birikiyor,insan unuttukça kabalaşıyor ve bu uğurda verdiği emekten de yorgun düşüyor.Hayat tecrübesi denen çirkin o şey,ellerimizden akıyor,bir adamın sakallarında uzuyor,bir kadının saç diplerinde birikiyor,omuzlarımıza dökülüyor,ayaklarımızı işgal etmiş attığımız her adımda herkes tarafından görülüyor.Unutmak için gösterdiğimiz hatırı sayılır çabanın ardından vakti geldiğinde geçmişi geri hatırlayalım diye bir oda dolusu ilaç yazıyor doktorlar.Uzak anılar,yakın anılarla yer değiştirirken geriye bir tek şey kalıyor,belli belirsiz bir ifade;isteksiz,sakin ve olgun.Fuzuli,Leyla İle Mecnun'da Mecnun'u anlatırken, ''Daha bebekliğinde olgundu'' der.Onun büyük bir aşık haline geleceğinin daha çocukken müjdelendiğini anlatmak ister gibi,büyük bir aşık olmak çok matah bir şeymiş gibi.Bir o kadar büyük ayrılığın ardından Mecnun,Leyla'yı unutamadığı her gün başka bir varlığa dönüşüyor çölde,sonunda da artık Leyla'nın Mecnun'u olmaktan çıkıyor ve aşka dönüşüyor ancak artık Leyla'dan vazgeçmiş oluyor.Zira Mecnun'un aşkı ona Leyla'yı bile unutturuyor.Son noktada başkalarının neleri unuttuğuna bakarken buluyorsun kendini.En çok unutanımız en görmüş geçirmişimiz oluyor.Oysa kalbin nasıl bir yol izlemesi gerektiğini Edgar Allan Poe açıklıyor, ''Bir gün hatırlamak üzere saklamak'' aklı unutmaya ikna etmenin tek yolu.Ancak bu şekilde yeniden uyanacak gücü kendinde bulabiliyor insan.Unutmanın hayatı sürdürürken ne denli önemli olduğuna bir açıklama da Fransız ressam Henri Matisse'den geliyor.Matisse,bir ressamın herhangi bir gülü resmederken ne kadar zorlanacağını anlatıyor, ''Çünkü çizmeye başlamadan önce bildiğiniz bütün gülleri unutmanız gerekir.'' Bu bakışa göre her neye başlıyorsak başlayalım,biraz unutmak gerekiyor.Biraz unutmak beynimizin sağ lobuna,kalbimize ve etrafımıza iyi geliyor.Yine de Türkiye'de hafızamızla bunca hesaplaştığımız bir zamanda,unutmak üzerine belki de yazılmış en güzel cümlelerden biri,son söz olarak İlham Behlül Pektaş'ın kaleminden geliyor, 

''Ben seni unutmak için sevmedim.''