7 Ekim 2015 Çarşamba

Arkasından Bakma İtiyadı....




Dün,uzun zamandır özlediğim hissiyatları yaşatan doyumsuz bir an yaşandı.Okuldaydım,dersimin başlamasına üç saat gibi uzun bir zaman vardı.Erken geldiğimden mütevellit,etrafımda hiç tanıdık suratlar göremedim.Böyle zamanlarda yapılacak en güzel etkinlik kütüphaneye çıkıp,faydalı birkaç şey okumaktır.Üstelik benim gibi okumaktan büyük keyif alan birisiyseniz,bulunmaz fırsattır.Kütüphaneye çıktığımda,oradaki görevli kızla ayaküstü sohbet ettik biraz.Dışarıda şiddetli bir yağmur başlamıştı.Ara sıra yağmurun bulutlara veda edişinin hüzünlü ve bir o kadar da huzurlu vedasını izlemek için dışarını rahatlıkla görebileceğim bir yer aradım.
Hemen seçimimi yaptım ve bilimsel bir dergi aldıktan sonra ivedi bir şekilde masaya oturdum.Karşımdaki masaya baktığımda gördüğüm tek şey,dizüstü bilgisayar ekranın etrafından fırlayan birkaç demet kahverengi tonlarında saçlardı.Ben tüm ilgimi ekranın arkasındaki kişiye odaklamışken,bir anda saç demetinin bağlı olduğu kafa yukarı kalktı,meraklı gözlerle bakan gözlerime baktı,biraz bekledi,benim gözlerimi kaçırmamaktaki ısrarımı görünce sanki utandı,utancını gizlemek için önündeki kitabı hızlıca alıp rastgele bir sayfa açtı.Mavinin tonlarındaki gözbebeğinin hızla hareket ettiğini gördüm.Yunan tanrıçalarının yüzünü andıran güzellikte bembeyaz suratı vardı.En iyi ressam karakalemle çizse,hayal edilse,en güzeli yaratılmak istenilse,karşımdaki gerçekliğin yanına bile yaklaşamazlardı.Gözleri,çok derinlikliydi.Yeni alınan bir kitap gibiydi;müphem vaatlerde bulunuyor ve o vaatleri şiddetle merak ettiriyordu.Kendimi çok yalnız hissettim o an.Yıllarca her kadında bunları aramış ama bir türlü bulamamıştım.Bulduklarım da bende aradıklarını bulamamıştı sanırım.O yüzden hep yalnızdım.
Bir saatin sonunda kaçamak bakışlar atarken bulduk birbirimizi.Bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş gibiydi. 'Acaba yanına gidip,kendisiyle tanışmak istediğimi söylesem,beni küçük düşürür müydü?' diye soruyordum kendime.Belki de,daha önceleri olduğu gibi yanılmıştım.Bakışlarımdan rahatsız olmuş,hatta korkmuştu.Ben içimden ona methiyeler dizerken,o gayemi sorguluyordu belki de.Belki de beni hiç fark etmemişti.Cesaretim kırılmıştı.Dışarıda yağmur şiddetini artırarak devam ediyordu.Bir süre izledim yağmuru.Kendime kızıyordum;neden bu kadar çelişkiler yaşadığıma.Neden güzel olsun olmasın herhangi bir kadına istediğim gibi kendimi ifade edip,elde edebiliyorken,sevmek duygusunu uyandıran,beni adeta çarpan bir kadına içimden geçenleri söyleyemiyor,ikilemler arasında kıvranıyordum.?Tüm yaşamım böyle ahmakça mı geçecekti?Hayatın bana sunduğu fırsatları bu ahmaklığım yüzünden göz göre göre yitirip,yaşamım hep aramakla mı geçecekti bulduğumda tekrar kaybetmek için? 'Hayır.!' deme cesaretini kendimde bulamadım.Korkunçtu...
İki saatin sonunda 'Nasıl olsa anlatamayacağım kendimi' diyerek ümidim yok olmuşken,dergiden başımı kaldırdığımda bana baktığı gördüm.Başta benim ona yaptığımı,şimdi o bana yapıyor,yılmadan beni gözlüyordu.Ben içimdeki çelişkilerin caydırıcı havası içinde gözlerimi kaçırıyor,derginin ne anlattığını bilmediğim bir sayfasına yöneliyordum.İki saatin sonunda,kalkmak için toplandığını gördüm.Gidecek diye korktuğumu hatırlıyorum.Neden?Kalsa ne yapabilecektim ki?Bir mucize olmasını bekleyecektim belki.Nasıl bir mucize?Mucizeler ancak biz istersek olurlardı.Öyle durup bekleyerek ancak tekdüze yaşanılırdı...
Yanımdan hızlıca geçip,kapıdan çıktı.Ama gitmemişti.Bilgisayarı,kulaklığı,çantası,iki kitabı masanın üzerinde duruyordu.Rahatladım.En azından bir kez daha görecektim.Belki de bu bir fırsattım benim için.Derginin boş bir sayfasından küçük bir parça koparıp,üzerine 'Karşı masadaki beyaz tişörlü çocuk... Tanışmak isterim seninle.Gözlerini daha yakından görmeyi arzu ediyorum...' yazdıktan sonra telefon numaramı ekleyip,onun beni göremeyeceği uzak bir köşeden onu seyredebilirdim.Görüldüğü gibi yine çareyi yazmakta aradım.Ama yapmadım,yapamadım.Ve o kısacık fırsat bitmişti,o geri geldi.Dersimin başlamasına on dakikadan daha az bir zaman vardı.Demek  üç saate yakın burada oturmuş,kendimle mücadele etmiş ve hiçbir netice elde edememiştim.Bir gazi kadar yorgun hissediyordum kendimi.Kendimle savaşmıştım ama sanırım ağır yaralıydım.Artık hiç cesaretim kalmamıştı.Derse yetişmek için ayağa ağır ağır kalktım.Daha hızlısına ruhum izin vermiyordu.İstemeye istemeye adımladım ve dergiyi teslim ettikten sonra tam dışarı çıkarken bana baktığını gördüm.Geriye dönmek geldi içimden,yapamadım.Hızlıca sınıfıma gittim,selamlaştım,konuştum.Aklım yoktu.Ruhum yoktu.Duramadım,kütüphanenin çıkışının önündeki bir pencere boşluğuna dayanıp,beklemeye başladım.Kaçırmamıştım,geliyordu.Yüzüne bakamadım.Kabahat işlemiş çocuk utancıyla yerden gözlerimi alamadım.Önümden yavaş yavaş geçip gitti.Yine aynı şey olmuştu;ben yine seyreden olmuştum.Fatma'da okulun son günü böyle çekip gitmiş,son bir kez konuşma cesaretini kendimde bulamamıştım.Ben yine seyreden olmuştum,yine kaybeden...
Bugün,dersim olmadığı halde kütüphanede aynı saatte aynı yerde oturup beklemeyi planladım.Geleceğine inancım bakiydi.Gitmedim,beni neydi tutan?Korkaklığım.Onu orada bulurum diye korktum.Yine konuşamam,yine kendimle savaşırım diye korktum.
Hep olduğum gibi,hep korktuğum gibi....

Bir daha karşılaşır mıyız,bilmem.
Ama eğer karşılaşırsak,yani bir mucize gerçekleşirse,
yalnızlığımdan bir parça sunup,ortak bir yalnızlıkta buluşmayı teklif edebilirim...

Aksi halde,sadece bir anı olarak kalacak,kimsenin bilmediği....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder