Hayatın bir yerinde sıkışıp kaldığınızı hissettiğiniz hiç oldu mu? Kaldığınız yerden devam edebilmek için güçlü bir istekle dolusunuz ama ilerleyişe başlamak için tek bir adım dahi atmaya cesaretiniz yok.Risk almaya korkutuğunuz,geçmişi arkada bırakmaktan imtina ettiğiniz o parçalayıcı anlar,hiç oldu mu?Mutlaka olmuştur.Siz fark etmeseniz bile sizi ellerinizden ve ayaklarınızdan tutan görünmez zincirler vardır.Çabalarsınız bu tutsaklıktan kurtulmak için ama zincirler o kadar kalın ve birbirine o kadar iyi kenetlenmiştir ki bir yerden sonra kurtulmak için bütün çabanızın boş olduğunu ve kurtulamayacağınızı kabullenirsiniz.O zaman şöyle bir geriye bakıp,bu görünmez zincirlerin uçlarında kimlerin olduğunu görmek istersiniz.Görecelidir ama hep aynı şeylerdir zincirlere vuran sizi;birinde toplum vardır,diğerinde en sevdikleriniz,ötekisinde inançlar... Toplumu karşınıza alamazısınız,çünkü sizde toplumun bir parçasısınız.En sevdiklerinizi de karşınıza alamazsınız!Çünkü onlar 'en' sevdiklerinizdir.En risklisi ise inançları hiçe saymaktır.Cahil bir toplumda yaşıyorsanız eğer inançları karşınıza almak demek tüm toplumun kabul ettiği ahlaki değerlere baş kaldırıyorsunuz demektir.Bu olmaz,hemen sizi sindirirler.En sevdiklerinizde inançlarınızdan verdiğiniz taviz yüzünde size yüz çevireceklerdir.Oysa,kişiseldir inançlar.Yaratan ile yaratılanın arasındaki bir sır,ince bir bağdır.Kimsenin buna müdahale etme hakkı yoktur ama düşünmeyen beyinler genellikle çenelerini tutamazlar.İşte,hayatın bir yerinde sıkışıp kaldınız.Burada sorulması gereken soru şu:Bir kabullenme ile dikte edilen yaşama ellerinizde ve ayaklarınız da zincirlerle devam mı edeceksiniz yoksa iradenize saygı duymayan tüm zincir tutucuların ellerinden kurtulmak için büyük bir azim gösterip,size bahşedilen hayatı size istediğiniz gibi yaşatmayan tüm bağnaz ilkelerin üstüne bir çizik atıp,devam mı edeceksiniz?
Sıkıştınız yerden kaçmak için ne kadar cesaretiniz var?
Kaç kişi kendi ilkelerine saygı duymayan sevdiklerine,inançlarına,topluma karşı;
'BU BENİM HAYATIM ULAN.!
YAPTIKLARIMDAN VE
YAPACAKLARIMDAN
BEN SORUMLUYUM.'
diyebilir.
Bazıları var ki,bu haykırışı kendi kendine haykırmayı bırak fısıldamakdan bile korkuyorlar.Ama Hikmet korkmadı.Adıyamanlı Hikmet,İngiliz bir kızı sevdi.Gelenekçi ailesi buna şiddetle karşı çıktı, 'O gavur' dediler,istemediler.Hikmet: 'Evleneceğim onunla.'' dedi, 'Evlatlıktan reddederiz.' dediler.Umursamadı ama o!Evlendi.Bir süre sonra din değiştirmeye karar verdi.Bu fikrinden haberdar olan hiçbir arkadaşı bir daha onunla görüşmedi.Ev sahibi ucuz bahanelerle onu evden çıkardı.Ama sorun değildi onun için!Bilakis,mutluydu!Toplumun dikte ettiği şekilde yaşamak yerine yaratanın ona verdiği iradesiyle,hissettiği gibi yaşıyordu artık.Birileri memnun olsun diye kendi yaşamından taviz vermenin saçmalığını idrak etti.Ona sormuştum: 'Sahip olduğun şeyler hiçe saydığın değerlere değdi mi?' diye. Bana şunu söylemişti: 'Özgürlükten bahsediyoruz Onur!Önemli olan ne kadar özgür göründüğün değil,ne kadar özgür hissettiğindir.Özgürlük için değmez mi?' Ona hak vermiştim.Özgürlük insanın tek gayesi olmalıydı.O,özgürlük için,görünmez zincirlerden kurtulmak için birçok insanın cesaret edemediği şeyi yapmış,bedel ödemişti...
O artık birilerini memnun etmek için değil,kendi hayatını istediği gibi yaşamak için var.
Hikmet'i sadece son bir haftadır tanıyorum.Hasbelkader kantinde karşılaştığımız ders arası bir sigara içimlik zamanlarda,herkese örnek teşkil edecek hikayesini sıkıştırdı sohbetimize.İyi ki de anlattı.Böyle insanların var olduğunu bilmek,hayatı daha bir anlamlı kılıyor.Artık biliyorum,en azında dünyada bir kişi kendi hayatını yaşıyor.
En azından bir kişi:
'BU BENİM HAYATIM ULAN.!
YAPTIKLARIMDAN VE YAPACAKLARIMDAN BEN SORUMLUYUM' diyebilmiş...
Bu yazımı,
cesareti olmadığı için başkaların buyruğunda
yaşamaya kendini mahkum etmiş tüm korkaklara adıyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder