31 Aralık 2012 Pazartesi
2012+1=2013...
Yılbaşı geldi çattı.2013 kapımızda ve saatler sonra buyur edip onun zaman diliminde yaşamaya başlayacağız.Herkeste bir heyecan hakim.Herkeste yılbaşına '' nerede girmeliyim,nasıl girmeliyim kiminle girmeliyim, ayy çok gerildim girmesem mi acaba? gibisinden anlamsız bir tedirginlik var.
Kendi adıma konuşuyorum hiç ama hiç böyle kuruntularım olmadı.17 yaşımdayım ve kendimi bildim bileli geçirdiğim bütün yılbaşılarında evde yatağına kurulmuş bir şekilde ,eğlence programlarına çıkan kıvrak vücutlu dansözleri izleyerek girdim.Tek istisna bu sene olacak sanırım çünkü Ebruyla Ortaköy'e gideceğiz.Kanımca oraya bile gitmeye gerek yok,önemli olan nerede olursak olalım birlikte olmamız diyorum ve hemen ''tamam!Hesabı ben öderim'' diyerek gitmeye ikna ediyor beni.Akıllı hatun valla,ne sebepten kaçtığımı biliyor.:) Yarından sonra çevremizdeki arkadaşlarımızın anlatacakları yılbaşı hikayelerini dinlemeye şimdiden kendinizi hazırlayın.Birçoğu ''adamım ben o gece çılgınlar gibi dans ettim.İşte böyle...dıptıs dıptıs dıptıs oo durma dans et...'' gibi hikayeler anlatabilir.Halbuki evde kırmızı donunu giyip,patlamış mısır ve bir grup aile üyeleri eşliğinde tombala oynamıştır...''Baba yeter yaa.Yemeyeceğim artık.Soyma elma...'' işte senin gecen bu.Ha birde o gecelerin değişilmez filmi Evde Tek Başına var.O kesin izlenir.Biraz 2012 yılını benim açımdan değerlendireyim.Şöyle başladı... Bunu daha sonra yapacağım şimdi acil çıkmam gerek.Herkese sağlıklı,mutlu,bol sevişmeli,huzurlu bir sene diliyorum...
29 Aralık 2012 Cumartesi
Good Movie-2
Efsane bir film daha. Hristiyanlık'ın 7 ölümcül günahını işleyenleri kendi vahşi yöntemleriyle öldüren bir seri katili ve onun peşindeki iki polis dedektifinin çabasını konu alan güzel bir gerilim filmi.Son sahne üzerine biraz düşündüm ve abimle fikir alışverişi yaptım.Bence Brad Pitt yanlış yaptı hacı.O katilin sonu öyle olmamalıydı.Onu cezalandırmadı aksine ödüllendirdi.
Ben olsam öyle yapmazdım.Gecenin üçünde''Yapma lannn'' diye yalvardığımı hatırlıyorum...
Hala gerginim ya...
28 Aralık 2012 Cuma
26 Aralık 2012 Çarşamba
Mutlu Bana Bir Şey Oluyor...
Küçük enişte misali boyuna bakmadan olmayacak işler yapan ergen kahramanımız,bir anlık sinirin de etkisiyle yumruklayarak camı kırar.İşlerin boka saracağını tahmin ettiği için sinir krizi geçiriyorum ayağına yatar daha sonra.''Tehlike anında camı kırınız'' talimatını yanlış anlamış genconun hüzünlü hikayesi.''Mutlu'' derken kullandığı ses tonu ve Türk küfür lügatına kazandırmış olduğu ''amınışie'' kelimesi beni kendimden geçirmiştir...
İşte günün videosu...
25 Aralık 2012 Salı
Good Movie...
1990 yılında çekilen Amerikan yapımı GoodFellas(Sıkı Dostlar) filmini izlemenizi tavsiye ederim.Zamanın da 6 dalda Oscar'a aday gösterilmiş. Tüm zamanların en iyi filmlerinin yer aldığı IMDB'de 16.sırada daha ne olsun! Henry Hill adında bir gangsterin gerçek hikayesini anlatan bir film.Hayat hikayesini okudum ve tabi ki filmden de izledim kadarıyla Henry Hill çok zeki bir gangstermiş.Lufthansa soygunu olsun, Air France havayollarından yaptıkları 5 milyon dolar değerindeki vurgun olsun ve sonunda kıçını nasıl kurtardığı olsun tek kelimeyle zeka işi.İzlemenizi tavsiye ederim...
24 Aralık 2012 Pazartesi
Benimmm..Aç.!!!(Zonnnk)
Yıl başının gelmesiyle birlikte patlak verecek olan hatta şimdi bile yapılan ''Seneye görüşürüz'' şakasını önlemek adına ''seneye görüşürüz şakası yapacak olanları imha timi'' kurmaya karar verdim.Bu time girebilmek için tek kural;yanınızda her an bu şakayı yapacaklara karşı taşımanız gereken tuvalet terliğidir. Öldüresiye dövmek serbesttir.Bu espriyi her duyduğumda panik,korku,kin(espri yapana) vs. duygular uyandırıyor bende.(daş yok mu daş)Burhan Altıntop'un bile yapmayacağı espridir,lütfen ya.Tamam kabul ediyorum!Dini,dili,ırkı ve cinsiyeti ne olursa olsun,her kesimden insan aralık ayında bu şakayı mutlaka yapmıştır..Şimdiye kadar hiç yapmadım diyen varsa Allah taş eder.Bazıları için yılbaşılarının vazgeçilmezlerinden olup,duyulmayınca bir eksiklik hissi uyandırıyor olabilir ama kendi eksikliğini bende gidermezsen çok mutlu olacağım.17 yaşımdayım ve 17 senedir bu espriye sık sık maruz kalmış birisi olarak gücüm,takatim,mecalim kalmadı ya.Güzel fikir,ben bu timi kurayım en iyisi,yoksa başa çıkamayız.Devrim niteliğinde bir karar vermenin gururunu yaşıyorum şuanda...
Yılbaşın da planım daha doğrusu planımız Yalçın Çakır'ın programını katılmak.Bundan daha güzel eğlence var mı ki acep?Geçen programlar da yine ilginç bir konu vardı.Yanlış hatırlamıyorsam karısı tarafından kaçırıldıktan sonra karısı kaçan kocanın dramın işliyorlardı.İzlerken altıma s*çtım ya,yok böyle bir şey!!. O gerçek bir dedektif,acar bir televizyoncu... ''Zaten bu aylar eşlerin kaçma mevsimi'' diyerek adını Türk Televizyon tarihine altın harflerle yazdırmış bir duayen, O biiiiiiir Yalçın Çakır...(Sıfatını s*kiyim senin) Nah buraya yazıyorum,yılbaşında olmasa bile eğer ki yayından kaldırmazlarsa bir gün seyirci olarak katılacağım oraya.Torun torbaya karışınca anlatırım çocuklara ''gençliğimde çok çılgındım çocuklar.Yalçın Çakır'ın programına katılacak kadar çılgındım evlat'' diye.Kısmet,bakalım...:=)
Bugün dilime ''bu akşam hüzünleri evde bıraktım'' şarkısı takıldı hiç dinlemediğim halde.Bilinç altımdan biranda pörtleyi verdi.Hadi o zaman!Hep beraber söyleyip bitirelim yazıyı;
Bu akşam hüzünleri evde bıraktım,
Körkütük sarhoş oldum elimde değil.
Seni kucakladığım yerde bıraktım,
Ağzında kuş tutsan UMRUMDA DEĞİL...
22 Aralık 2012 Cumartesi
Güneşe Aşık Buz Adam...
Hayatınızda olmasını sizinde istediğiniz bir şeyden üzülerek vazgeçtiğiniz o anı düşünün.Zorla da olsa ''hayır'' dediğiniz o yakıcı anı.Başrol de kim vardı?Kafanızda diyorum,kim vardı kafanızdaki duyguların başrolün de?Size ''hayır'' dedirten şey neydi?Tedirginlik,korku,güvensizlik,ön yargı,insanlar,aşağılama,beklenti,kafa karışıklığı...Hangisi?Düşünün... Şimdi de vazgeçtikten sonra ki duygularınız araştırın.Ne hissetmiştiniz?Pişmanlık mı?Üzüntü mü?Yoksa yalnızlık mı?Boşluk duygusuyla karışık bir anlık ''çok farklı olabilirdi''deki keşke mi?... En kötüsü de Keşke... Keşkeden sonra gelen cümle...Şimdi gözlerinizi kapatıp ''keşke''lerinizi sayın.Sonra,en çok pişmanlık veren keşkenizi bulun.Ardından ''keşke''den sonra gelen boşluğu doldurun ve cümlenize bir göz gezdirin.Yazdığın cümlenin ''keşke''sin de hala bir geri dönüş,zaman veya umut varsa,cümlenizdeki ''keşke''yi silmek için geç kalmış değilsiniz demektir... Ha burada,benim hiç pişmanlık cümlem yok...
21 Aralık 2012 Cuma
Bir Cuma Trajedisi...
Bana iki saatimi geri verin lan Romantik Komedi oyuncuları,yapımcıları,senaristleri,geri verin lann. Bu yaşıma kadar konulu konusuz envai çeşit film izledim ama bu kadar kalitesizine denk gelmemiştim.Bildiğin ergen filmi bu ya.Yok pardon ''ergen filmi'' diye tanımlayarak ergenlere haksızlık yapıyorum.Romantik Komediymiş peh!! İkisi de yoktu filmde... İzlemeyi bitirdikten sonra genel anesteziden uyanmış gibi hissettim kendimi.14 Şubatta da ikinci serisi vizyona girecekmiş.Şimdiden söylüyorum,filmin uyuşturucu bir etkisi var;şuurunuz geçici bir süre offline olabilir.Şiddetle gitmemeniz şahsım tarafımdan tavsiye edilir.Sonra Türk sinema sektörü neden gelişmiyor diyorlar.Bu ve benzeri yapıtlarla gerçekten gelişeceğine inan var mı acep? ''Holivut düşkünlüğü niye?'' diye sitem edenlerde var. ''Dünyayı Kurtaran Adamın Oğlu'' diye film var bizim sinemamızda ya neyin derdindesin sen? Bir şey söyleyeceğim burnuma iğrenç bir koku geliyor bir yerden.Kokuyu takip edince Burak'ın çoraplarından geldiğini anladım.Aynı çorapları 17 gündür giyince böyle oluyor demek ki.Adam iki kokarcanın üzerinde geziyor bildiğin.Anlamıyorum ben bu adamı ya haftada iki kez bize gelir,yemeğini yer,oyunumuzu oynarız sonra yatağımı işgal ederek akşam on bire kadar uyur ve gider.Kendimi onun metresi gibi hissediyorum bazen. Komidinin üzerine para bırakacak diye tırsıyorum valla. Çocukluk arkadaşı olabiliriz de yatağımda erkek bedeni görmek istemiyorum ben ya.Bak bak şuna bak, yorganı bacak arasına alıyor bir de.Gel de uyu şimdi o yatakta.Bu son ama yatağa 250 volt elektrik bağlayacağım hadi yatsın bakayım.Bu nedir ya?Oysa her şey çok iyi başlamıştı.İlkokulda bile sırada iki kızın ortasında otururdum.Ortaokulda ödev ayağına kızlar bana gelirdi,ben onlara giderdim,her şey bir rüya gibiydi.Lise'de kısmetim düğümlendi vallah.Iyyyyy!Salyası da yastığa akıyor şimdi.Tüylerim diken diken oldu lannn. Bok alırım seni bir daha eve.Biraz uzak duralım, özleyelim birbirimizi ya.Ne diyorum lan ben???Bildiğin sevgililerin birbirlerini fazla görmelerinden kaynaklanan sıkıcılığı yaşıyorum.Yeminliyim bir daha almayacağım eve.Uyusun bakalım pis herif. --Bana kaderimin bir oyunu mu bu,aldı kızları verdi bu pis soysuzu... Daha fazla durmam bu odada gidiyorum.Hadi görüşürüz....
20 Aralık 2012 Perşembe
Fotojenik Kar...
İstanbul'da ilk kar'ın düşmesinin ardından sanal alemin sevimli yüzleri, 3.2 Megapiksel boyutunda olan telefon kameralarıyla her sokakta ve her adımda fotoğraf çektirmeyi ihmal etmediler yine.Her kış,kar yağınca ilk işi fotoğraf çektirmek olan Türk kızına sorarım;amaç ne bebeğim?İkinci işleri ise Feysbuk profilinde ''kar'' ve ''kar'' ''Kar yağıyooo :p'' gibi klişe cümleler kullanırlar genelde..Tercihine göre kar yağmasıyla ile ilgili şarkıda paylaşabilir;''Kar beyazdır ölüm '' gibi mesela.Bir de kardan adam temalı fotoğraf çekmezse ölür bizim kızlar.O fotoğrafın altına da şöyle bir klişeyi yazarlar;(hazır ol geliyo geliyo geliyo hoppppp yapmaaa!Durrrr) ''Sonunda kış geldi de kardan da olsa bir adam gördük :D'' Aman ya!!!Tombala olsan çekilmezsin yeminle...(Anladınız siz).Ahan da örnekleri şuan karşımda duruyor.Sansürlenmemiş şiddet diye şikayet edeceğim birazdan.Bu yine iyi;bira şişesi ile yediği yemeğin resmini paylaşanlara ne diyeceksiniz?Pis insanlar sizi.Poşet...Bakkal poşeti;siyah olur hani,kanserojendir,iğrenç bir kokusu vardır,bakkalın adı falan yazar.O resimleri paylaşanlar böyle tiksinç poşet insanlar işte...Oysa benim için kar yağması;soğuktan yüzün uyuşmasına,ellerin buz tutmasına,ayak parmaklarının beşinin de bir tane gibi hissedilmesine rağmen anlamsız bir mutluluktur çoğu zaman.(G*tüm donacak sabahları yeminle.Nee?Evet,bunu da hissediyorum.Kabul,biraz sığ bir insanım) En güzeli de fincandaki mis kokulu kahve eşliğinde kar yağışını izlemek.Yalnızlar için tabi bu.Yoksa karlar altında hatunla romantik bir yürüyüş yapmak varken,minicik ellerinin,gülüşünün sıcaklığında erimek varken kahveye ne hacet!Efkar bastı beni,balkona çıkıp anlamsızca ''haayııııırrrrrrrrrrrrrrrrr'' diye bağırıp içeri gireyim hemen.... Hadi görüşürüz...
18 Aralık 2012 Salı
Benim Ki Rafadan Olsun..!
''Nereye şey yapıcaz biz?Kınıyoruz'' yazısı ortak tuvaletleri yıkılmış Sivas esnafının,Belediye Başkanını protesto etmek amacıyla duvara astıkları yazıdır.''Nereye sıçacaz biz,biri söylesin'' diyerek sitemini devam ettirmiştir.İzlenmesi gerekir,eğlencelidir.Bu arada Oğuzhan Uğur'un şarkıları süper yahu.''Terbiyesizim'' isimli şarkısıyla çok eğlenceli bir klip çekmiş,şarkı ayrı bir güzel zaten.Şarkı söylerken acayip bir jest mimik olayı var adamda hafız.Beyin loblarının renkli,eğlenceli olduğunu düşünüyorum.Yapılan araştırmaya göre kadınlar bir erkekte ilk olarak popoya bakarmış...Erkekler ise bir bayanda ilk olarak gözlere bakarmış... Evet,biz erkekler ilk olarak gözlere bakıyoruz da,sonrasını da araştırmak gerekir bence. Tayip bize kız bul!!!!!!
Son açıklamasında çocuk sayısı 3'de yetmez 5 olsun dedi lakin,bara bile girecek dam bulamayan Türk gencinin hali ülke ekonomisi gibi.Dışarıdan bakıldığında parlak,çarşıya inildiğinde esnaf kan ağlıyor.21 aralık yaklaştıkça tövbe eden ateistler varmış.Bu arada şirince,dünyanın dört bir yanından gelen binlerce gerizekalıyı ağırlamaya devam ediyor.Muhtar Niyazi Aysel,yöre halkı olarak bu kadar salağı bir arada görmekten duydukları memnuniyeti dile getirirken,''Gelen konuklarımızı ceplerindeki son kuruşa kadar silkelemek bizim için daha da büyük bir mutluluk kaynağı olacak'' sözleriyle beni güldürdü.Tam olarak böyle dememiş de benim anladığım bu.Sence??? Ceplerindeki parayı son kuruşa kadar almazsanız adam değilsiniz Şirince esnafı...Rahat olsana sen! İsmail abinin simit alacakken parasının olmadığını fark etmesiyle ''valla şımarıklığımdan yiyecektim zaten '' diyerek yine de cebinden çıkan şekerleri simitçiye vermesi ve Eylül Yavuzu beklerken İsmail abinin ''O simitleri yicen mi acaba'' diye sorup simitleri Eylül'den alırken ''Yemin ediyorum martı gibi kaptım simitleri haa!!Ben var ya ben ne anasının gözü martı İsmail'im ben be'' diyerek martılara seslenişi ve kendi karnı açken simitleri onlara vermesi duygulandırmış,insanlığı anlatmıştır.İyi ki varsın İsmail Abi...
16 Aralık 2012 Pazar
Zıt Kardeşlerin Hikayesi...
Hepinizi 1800'lü yılların sonuna davet ediyorum.İstanbul'da,Osmanlı'nın son günleri ve ayak topuna merak sarmış birkaç genç var.O güne kadar,1800'lerin ortasında Avrupa'nın birçok köşesine yayılan futbol merakı,önce İzmir sonra İstanbul'u sarmış durumda.Gençler merak sardıkları bu yeni sporun içinde olmak istiyorlar.Fakat saraydan net bir tavır;Zinhar yasaktır.Ayak topu oynanmayacak.Evet,gayrimüslimler oynayabilir.Rumlar,İngilizler İstanbul'da ve İzmir de kulüpler kurarak karşılıklı maçlar yapmaya başlamışlardır.Meraklı Türk gençleri de yasak olduğu için aralarına yabancı isimle girerler.Sırf bu yüzden yabancı dil öğrenmeye çalışan Osmanlı çocukları bile vardır.Yavaş yavaş yanan futbol ateşi kulüp kurmaya kadar gidiyor fakat, kulüpler Abdülhamit tarafından reddediliyorlar.Padişah sonunda 1905 yılında,futbol kulübü olarak Galatasaray'lı liseli gençlerin girişimine izin verir fakat bir şartı vardı;Kırmızı beyaz olan galatasaray'ın renkleri sarı içermek zorundadır.Çünkü beyaz o yıllarda tehlikeli bir renk.Padişahın emriyle sarı-kımızı yapılır renkler.Aynı futbol ateşi Kadıköy yakasında da yanmaktadır .Kadıköy'lü gençler,İngiliz ve Rumlarla oynamaktan sıkılmış,kendilerine bir kulüp kurmak isterler.1907 yılında sarı-beyaz renklerle kurulan bu önemli kulübümüz,daha sonra renginin yanına lacivertte alır.Fakat,2 yıl boyunca hiç görüşmeyen bu önemli iki genç gurubu,birdenbire 1909 yılında,birbirleri hakkında bir şeyler duymaya başlarlar.''-Hep yabancılara karşı oynuyoruz.Karşı tarafta bir Türk takımı varmış.Acaba onlarla beraber oynasak mı?'' İrtibat sağlanır,Galatasaray lisesi 18 öğrenci,2 öğretmen ve hocalarıyla birlikte bir tekneye binerler ve Modaya giderler.Çünkü,kendileri gibi ayak topu oynayan bir Türk takımı olduğunu duymuşlardır.Çok heyecanlıdırlar.Ali Sami ve arkadaşları,topu kucağına alır ve teknede giderler.Top çok önemli.Top o kadar önemli ki,Ali Sami hatıralarında diyor ki ''Varımız yoğumuz o toptu.Onu her gün domuz yağıyla yağlardım.Bir gün topun bir parçası kopunca,Ali Sami bey,kendi ayakkabısını çıkarıp makasla keserek,ayakkabısının bir parçasından topa yama yapmıştı.Bu hareketi gören diğer arkadaşları ''Bizim başkanımız sen ol'' dedi.Ali Sami' bey'in Başkanlığı sadece böyle minik bir feragatle açıklanıyor.
Tekne yavaş yavaş Moda kıyısına doğru yaklaşmakta. Fenerbahçeli gençler,Moda kıyısında gelen arkadaşlarını beklemektedirler.İki ekipte de bir tedirginlik bir heyecan var.Sebebi şu;Ali Samiyen bey de,Necip bey de(Fenerbahçe Başkanı) ilk defa şunu hissettiler.İlk defa futbol maçında,karşı taraf düşman değil;bir Türk takımı.Ve o yüzden Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşmalarının en büyük önemi şudur ki,Türk takımlarının ilk defa birbirlerini gördükleri maçtır.O güne kadar hep düşman takımlarıyla oynayan gençler,ilk defa ''sportif olarak hangimiz daha iyiyiz?'' gibi güzel bir duygunun peşindedirler. Necip bey bir adım atar tekneye doğru,Ali Sami bey bir adım atar kıyıya doğru,elini uzatır,göz göze gelirle ve şunu söyler: -Selamun Aleyküm. Necip Bey derki -Aleyküm selam...
Günümüzde kavgalarla andığımız bu güzel olayın adı yıllarca bu topraklarda Fenerbahçe-Galatasaray bayramıydı.İşte zıt kardeşlerin hikayesi bu şekilde başlar...
15 Aralık 2012 Cumartesi
Bir Varmış Bir Yokmuş Çocukluğum...
Aklıma çocukluğum geldi.Yoksul ve zor ama bir o kadarda neşeli ve güzel çocukluğum.Dün dışarı çıkacakken ellerim üşümesin diye eldiven aradım ama bulamadım.İşte o anda eskiden kar yağdığı zaman eldiven bulamayıp yerine çorap takarak ellerim buz kesene kadar oynadığım kar topları geldi aklıma.Ne günlerdi ya.Aslında takılan o çorabın hiçbir vasfı yoktu.Aksine suyu emdiği için daha çok üşütürdü.Ellerimin üşüyeceğini bildiğim halde,eve gidince babamdan zılgıt,annemden terlik yiyeceğimin bilincinde olmama rağmen,hasta olacağımı bile bile neşeyle saatlerce oynardık dışarıda.Belki kalın eldivenli yaşıtım olan çocukların ebeveynleri,beni ellerime çorap geçirmiş bir şekilde görünce içinden bir acıma duygusu yada ona varoşca geldiği için bir aşağılama hissiyatına kapılabilirlerdi ama bugün bile çocukluğuma dönüp bakınca iyi ki o gün o çorabı takmışım diyorum.O mutluluk hiçbir şeyde yok şimdi.Ben kalburüstü bir ceddin torunu değilim.Hazır bir servete konamadık hiçbir zaman.Memur çocuğu olarak büyüdüm.Çok zorluk çektik,yoksuluğun dibine vurduk;ama hiç kimseye boyun eğmedik,kulla kullu etmedik ve en önemlisi de kolay para kazanmak için harama bulaşmadık.Babamla beraber arabanın bagajında terlik sattık,tezgahta kuruyemiş sattık,kutu kutu sakızları toptan alıp bakkallara sattık,çok zorlandık ama kimseye boyun eğmedik.Alt tabakadan üst tabakaya geçişimiz çok çileli oldu çok.Bu yaşıma rağmen hayatın iki yüzünü de görmüş bir adamım ben.Fakirliği de gördüm yaşadım,zenginliği de gördüm ve yakınındayım.Bu geçiş dönemlerinde çok insan tanıdım.Zor zamanlarımızda yüzümüze bakmaya tenezzül etmeyenler şimdi kuyruğumuz olmuş.Anladım ki bir insanın değeri cebindeki parayla eş değermiş bu devirde.Yine de dönüp çocukluğuma baktığım zaman iyi ki de bunları yaşamışım diyorum.İyi ki sobanın üzerinde çay demleyip ekmek kızartmışım. İyi ki altı delik ayakkabının içine karton koyup yamamışım,iyi ki de yamalı pantolonlar giymiş.Ve iyi ki de,leğenin içinde bir iskemleye oturarak güğümde kaynatılan kaynar suyla pazar günleri çığlık çığlığa banyo yaptırılmışım.Ben geçmişimle varolan bir insanım.Hala içimde elleri üşümüş bir çocuk yatar benim...yüzünde mutluluk olan.
14 Aralık 2012 Cuma
İki Taraflı Soru İşareti...
''Korkmak için insanın bir nedeni olması gerekmez.''
Hiç unutmadım bunu,
bugüne dek duyduğum en doğru şeydir çünkü.
13 Aralık 2012 Perşembe
Tek Tip Vicdan
Serbest Kılık kıyafet...Bunu demeyi hiç sevmiyorum ama;eski köye yeni adet getirmek.Türkiye'nin daha çok ekmek yemesi lazım o seviyeye gelebilmek için. Avrupa'nın gelişmiş konumunda olan Birleşik Krallıkta bile olmayan uygulamadır.Millet tek formaya para bulamazken farklı giyinmek isteyecek çocuğuna nasıl cevap verecek acaba?Her gün aynı yırtık pantolon ve kolları çıkmış kazakla okula gidip utanmak zorunda kalacak öğrencilerin utancını ve onların en düşük kiranın asgari ücretin üstünde olduğu bir ülkede asgari ücretle aile geçindiren ebeveynlerinin çaresizliğini taa buradan,en derinimde hissetmeme neden oldu.İlköğretim ve ortaokulda air jordan ayakkabı,no fear montlu,swatch saatli,adidas çantalı arkadaşım okula üniformayla gelince ne güzel fakirliğimi unutup,kendimi çok zengin hissediyordum.Bundan sonraki nesilse sırf bu uygulama yüzünden fakir olduğunun bilinciyle büyüyecek.Bunları destekleyen ebeveynlerin de insanlığından ciddi derecede şüphe ediyorum.Benim ailemde önce destekliyordu ama sonradan at gözlüklerini çıkarıp olayları objektif bir şekilde incelemeye başladığı zaman,bu uygulamanın ne kadar acımasız olduğunun farkına vardılar.Serbest Kıyafet uygulamasıymış... Peh..!Her kuşu s*ktik bir leylek kaldı.Güvenlik zafiyetine ne demeli?Zaten birçok okulun önü torbacı modelleriyle doluyken yavaş yavaş okulların içine intikal edebilecekler.Elini koluna sallaya sallaya her serseri girebilecek okula.Eğer bu uygulama devam edecekse ki bence öyle olacak,okula turnike sistemi yapıp,her öğrenciye bu okula mensup olduklarına dair öğrenci kartları verilmelidir.Ancak bu kartlarla okula girişi sağlanmalıdır kanımca.Böylece okulla ilgisi bulunmayan şahsiyetler kapının dışında kalacaktır.Acı ama gerçekler böyle işte.Bize göre toz pembe görünen şey,bazılarına karanlık görünebilir.Okul kıyafetleriyle okula gitmeye devam edeceğim.Benim yüzümde kimsenin kendisini kötü hissetmesine neden olmayacağım.Vicdan sahibiyim...
10 Aralık 2012 Pazartesi
Uçan Balon...
Bugün okuldan eve şıkıdım şıkıdım gelirken,temiz yüzlü küçük bir çocuğa rastladım.Yağmurun altında,mavi kalın montuyla bekliyordu.Yanıma yaklaşıp ''Abi ateşin var mı?''diye sordu.''Yok'' deyip umarsızca geçip gittim.5-6 adım kadar sonra içime bir kurt düştü.Belli ki sigara içecekti.Geri döndüm,gittim yanına sordum ''Ne için ateş istiyorsun''diye.''Sigara içeceğim abi''dedi.Bacak kadar ya velet.''Sana hiç sigara içme diyen oldu mu?'' diye sordum ''Ooo herkes söylüyor abi''dedi.Dedim''peki sana hiç neden sigara içememen gerektiğini anlatan oldu mu?Biraz düşündü,''oldu ''dedi ve sonra sigaranın zararlarını öyle bir saydı ki bazılarına ''Yok canım!O kadar var mı ya zararı''diye tepki gösterdim.Tam öğüt veren babacan rolüne giriyordum hevesimi kırdı.Bilinçli çıktı piç.Dedim ''Oğlum mal mısın o zaman hala içiyorsun.Şuurun totono mu kaçtı senin acaba?.''Ee abi kolay değil hemen bırakamıyorsun''dedi.Sanki on yıllık içici yavşak.Daha yaşı bile on değildir,sabi sübyan bildiğin.''Kendi paranla kendini zehirliyorsun farkında mısın?klişesine hiç girmedim,aman diyeyim!Bu nasıl caydırmadır ya.Sanane!Kendi parası.İster zehirler ister sağlıklı yaşar.''Çoluğunun çocuğunun rızkını sigaraya veriyorsun'' demek geldi içimden de çocuk lan bu daha.Ne çoluğu ne çocuğu?Asıl bunun gibi bebelerin rızkını sigaraya veriyorlar.Hayvan herifler sizi.Bizim mahallede de var bir tane.Kaç defa''bırak şu sigarayı mazallah çocuğun olmayacak elin şeyinde gezeceksin sonra''diyorum,yok!Sigaranı yakacak çakmak bula emi Muhittin abi.Uzun sözün kısası diyeceğim o ki nereye gidiyor bu gençlik?Of!!!Çok klişe,hiç olmadı değil mi?O zaman şöyle bir sosyal mesaj verip bitireyim yazımı;Çocuklarımızın elleri sigara değil kalem tutsun,uçurtma tutsun,elma şekeri tutsun,iki parmak arasında sigara değil,misket bulunsun.Daha güzel bir hayat olsun...
9 Aralık 2012 Pazar
Pazar Günü...
21 aralıkta kıyametin kopacağına maya kabilesi kadar inanıyorum şuanda.Çünkü;PES oyununda en son bana karşı galibiyetini 2006 yılında alan abim,bugün yenmeyi başardı.6 sene de bir tarih yazıyor kendileri.Duvara karşı üçlü çektiriyor şimdi.Bak ya!Bak ya!Yakışıyor mu hiç bu yaptığın kıllı sakallı,meslek sahibi,iki Üniversite diplomalı adama?Tuttuğun takım küme düşer inşallah diyeceğim de biz yedi göbekten sarı-kırmızıyız,o olmaz.En sevdiğin yemeğinin içinden kıl çıksın da ondan soğu emi. Cebinde peçete kalmış pantolonun yıkanır da o iğrenç peçete partiküllerini tek tek toplamak için uğraşırsın inşallah.Radyoda en sevdiğin şarkı çıktığında telefonun şarjı bitsin, tokalaşmak için elini uzattığında tutacak el bulamayıp rencide olursun,sınav da işaretlediğin doğru şıkkı silersin de yanlış şıkkı işaretlersin inşallah abi.Sonra onun pişmanlığıyla yanıp tutuşursun emi.Bu nedir ya?Üçlü çektirmeler,yengeç dansı yapmalar,timsah yürüyüşünü taklit etmeler.Yalnız bende ihtiyar kocakarılar gibi beddua eder oldum.Ne yapcaz beni hiç bilmiyorum ki!Canım simit istedi biranda.Onun arasına Nutella yada tereyağını süreceksin kahve yada sütle tüketeceksin.Aklıma yattı,bir koşu gidip alıp geleyim.Bak şimdi de Baroni'nin ağlayan çocuk taklidi yapıyor.Tühhh!!
8 Aralık 2012 Cumartesi
7 Aralık 2012 Cuma
Tutarsızlık = Ben...
Candan Erçetin'in ''Yaşıyorum'' şarkısı çok mu güzel yoksa ben mi hayran olduğum için muazzam geliyor sesi.Dur bir saniye ben ne diyecektim ya.Hah!Forum da dünkü makyaj güzeliyle yediğim yemeği anlatacaktım.Okul çıkışı beraberce Foruma gittik tuvalet terliğiyle.Bir şeyler yedik sonra kahve içtik ardından hesabı ödedim(kadın erkek arasında özel bir ilişki bulunması durumunda erkeğin batı toplumlarında dahi kabul görmüş,oturmuş ve dahası psikolojik olarak da erkek tarafından bir ödev,kadın tarafından da bir beklentiymişcesine benimsenmiş durumdur hesap ödeme hadisesi.Çok saçmadır erkeğin sürekli hesap ödemesi.Bu konuyu başka bir zaman ele alacağım.Neyse,kıroyum ama para bende.Açılın ben zenginim...)başka bir kafeye geçtik sonra.Kızın suratına bakmamaya çalışıyorum çünkü tuvalet terliği muhabbeti aklıma geliyor.Hatta bildiğin terlik olarak görmeye başladım bir ara.Nasıl tiksinç,nasıl pis.Bu durumu unutmaya çalışırken yekten,yersiz bir şekilde suratına tokat atar gibi ''Tuvalet terliği''dedim ya.Böyle bir tutarsızlık olabilir mi abi ?Sonra ne hissediyorsam,nasıl görüyorsam anlattım hepsini.Vallahi rahatladım hafız.Ama ayıp oldu,aynı okuldayız yüz yüze bakıyoruz.Meslek sınıfından olmasa iyiydi de meslekten ama.Bu tutarsızlığı çevresindeki hatun kişilere anlatıp kısmetimi kapatabilir.Adamın derdine bak ya!Şuan kişiliğim kendinden utanıyor.O değilde masadan öyle bir kalkıp gitti ki,kendimi garsona bahşiş olarak bırakılan bozuk para gibi hissettim.Niye böyle oluyor anlamıyorum.Ağır beddua yemiş gibiyim,gönül gözüm düğümlendi.Ayrıca Allah kahretsin tuvalet terliğini,nereden çıktı bu ya... Neyse hala yakışıklıyım.
6 Aralık 2012 Perşembe
Tuvalet Terliği(Pis Kız)
Yağmurun altında,el ele,sırılsıklam olanan kadar bekleyelim,gözlerimiz sadece birbirimizi görsün diyorum ''Olmaz!Makyajım akar'' diyor.Ne ben sana kendimi anlatabildim ne de sen kendini anlayabildin makyaj güzeli modern Türk kızı.Yağmurlu havada şemsiyen rüzgardan ters dönerde sırılsıklam ıslanırsın inşallah makyaj güzeli modern Türk kızı.Damın akıtsın da altına koyacak kova bulama emi.Banyo yaparken bir anda suyun soğusun da tir tir titreyerek çığlıklar atarsın inşallah.Şimdi ki kızlarla Yeşilçam romantizmi yapılmıyor onu anladım bugün.Alper'in ''bu kızla çık la,bu kız güzel'' diyerek önerdiği kızdan ancak bu beklenirdi.Makyajı akarmış!O an kızı ne olarak gördüm biliyor musun?Tuvalet terliği.Vallahi,bildiğin tuvalet terliği.Plastik sarı renkte olan,bir tarafı kopmuştur hani,ayak dışarı çıkar basamazsın, giyemezsin de ayağını sürersin üstüne basarak...işte o pis tuvalet terliği gibi o derece çirkin gördüm.Iyyy pis seni.Hatırladıkça iğreniyorum...
5 Aralık 2012 Çarşamba
Sıfır Altında Adam...
Çok yoğun bir yalnızlık yaşıyorum.Çok ağır bir yalnızlığın ortasındayım galiba.Kuduz bir köpek kadar yalnızım.Yalnızlık işte.Şu bildiğimiz yalnızlık.Neydi Yalnızlık?Yalnızlık;gece ayazında sabaha kadar beklemek gibidir.Isınmak için güneşin doğmasını beklersin ama o güneş hiçbir zaman doğmaz.Yalnızlık,bulmadığın sevgiyi başka yerlerde aramak gibidir.Ne yaparsan yap onu bulamayacağını bilirsin ama yine de denemekten vazgeçmezsin.Onun boşluğunu hep başka şeylerle doldurmaya çalışırsın.Yalnızlık,bir kapıyı açıp dışarı çıkmaktır.O kapının dışında kalmaktır yalnızlık.Yalnızlık,aynı havayı soluyup da bir türlü yan yana olamamak gibidir.Aldığın her nefeste onun kokusunu duymak istersin ama yapamazsın.Aldığın her nefes ciğerini acıtmaya başlar.Yalnızlık dediğin,eski bir sandalyenin gıcırdamasıdır yalnızlık.Yine mi terk edildim acaba ben?Yine terk edildim.Sol kaburgam bile firar etti bedenimden.Gidenler bizden hep bir parça götürürler.O parçanın yerin de derin izler kalır.Herkesin bir yara izi vardır.İnsanların gizlemeye çalıştığı,saklamak için çok uğraştığı bir yara izi.Herkesin bir yara izi eminim ki vardır;kimseye dokundurmayacak kadar güzel olan.Baktıkça nefes alabiliyor olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi.Bu izlerle yaşamaya alışırsın... Bir sabah belki gün doğarken baktığında dışarı yaşamayı yeniden sevebilirsin...
4 Aralık 2012 Salı
1 Aralık 2012 Cumartesi
Anlayana...
Galileo;Senden haber alamayınca öleceğimi zannettim.Baktım ki ölmedim,bir daha arayıp sormamaya karar verdim.''Ama dünya dönüyor'',evet.
30 Kasım 2012 Cuma
Islak Yeryüzü...
Bugün,en sevdiğim hava gelmiş İstanbul'a.Bu havada bir ormanda olacaksın,sarı,kahverengi,kızıl,bakır rengi,açık yeşil,kuru,kupkuru yaprakları çıtırdata çıtırdata yürüyüşe çıkacaksın.Tek başına.İhtişamlı yalnızlığın içinde her adımda daha yücelerek...
29 Kasım 2012 Perşembe
28 Kasım 2012 Çarşamba
Ergen Aklı...
gözlük,tişörte sevgilinin resmini bastırmak(ki bence en ilkel olanıdır bu.Yıkanınca kızın resmi buruş buruş oluyor.Sonra onun tipini ütüyle düzeltmeye falan çalışıyorsun ..:) hiç etik
değil.Devam ediyorum)takım forması,Sezen Aksu konserine alınmış bilet,kızın adını meme ucunun altına kazıtmak,gitarla serenat yapmak(Akdeniz akşamları söylenmemesi koşuluyla belki olabilir.Söylenmesin artık ya!)basket potası büyüklüğünde halka küpe,iç çamaşırı,portakallı Eti-cin,diyabetik çikolata,Trabzon ekmeği,Barbie oyuncak bebek,epilasyon aleti vb. gibi hediye türleri kesinlikle ama kesinlikle verilmemeli,böyle jestler yapılmamalıdır..Bana göre hatun kişiye şuanda verebilecek en güzel hediye;kış ayına girdiğimizi göz önünde bulundurarak kömür,odun hatta koliyle erzak vermektir.Kolinin altına da ''hizmetindeyim'' yazdırırsın alsana on numara hediye.Kışı rahat geçirir kız.Odunları yakıp ısındıkça seni hatırlar fena mı..:)?Bu benim düşüncem tabii ki.Sınıftaki a-acayip şahsiyetlerden sadece birisi olan İsmail'e sorduğumuzda ise güzel bir cevap verdi:''Bence''dedi ''hediye işini boşver,kızı güzel bir balıkçıya götür.''Hiç fena bir fikir olmadığını düşünürken ''Ama Eminönü'ndeki sandalda satılan yere götürme!Ekmeğin arasına domates koymuyorlar'' diyerek ''yılın sığırı'' plaketini İsmail'e takdim ettik.Domates vermiyorlar dedi adam ya.Yasin'in içerisinde bulunduğu bu kararsızlık çok zordur,bilirim.Bence en güzel hediye içten bir şekilde ''seni seviyorum'' demektir.Eğer karşındaki senin sevgini büyük bir armağan ve lütuf olarak görmüyorsa,istediğin kadar hediye al,sadece kendini kandırırsın.Romantizmi bir kenara itip,biraz ciddi bir şekilde düşünecek olursam bence hatun kişiye en güzel hediyeler çanta veya kadın kaşkolu olabilir.Düşünüyorum da erzak da hiç fena bir fikir değil.Aman!Bende söylemesi...
27 Kasım 2012 Salı
Bir Kemik Aynı Yerden İki Defa Kırılmaz...
Unutma!
Yüreğinde bir ismin imzası var
Ve sen onu silemezsin
Söküp atamazsın ne kadar uğraşsan da
Seninle beraber büyür içindeki sızı
İlk önce onu hissedersin başkasına dokunduğunda.
Unutma!
Bir kere sevdin mi uzun uzun yanarsın
Sitemler...Öfkeler birikirken içinde
Sen azalırsın.
Dilinde küfür elinde kadeh eksik olmaz.
Günler böyle geçer,alışırsın.
Unutma!
Sabahlar artık gecikir.
İster sağa dön ister sola
Gözünüze uyku değil gidenin hayali gelir...
Kendini şiirlere verirsin
Elin sigaraya gider her on dakika da bir
Fena zehirlenirsin...
Unutma!
Bir süre güvenmeyeceksin kimseye
Kendine sığınacaksın
Aşk konuşulduğunda sen susacaksın.
Of'larla ah'larla başlayacaksın her cümleye
Çevrende senden başka herkes haksız olacak
Senin haklılığınsa çaresiz gidecek çöpe...
Unutma!
Bir gün kaldığın yerden başlayacaksın
Biri seni bulacak...
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan
Biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile
İnsansın sonuçta,seveceksin...
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara
Gavura kızıp da oruç bozulmaz
Sök at kafandan acaba'ları
Bir kemik aynı yerden
İki defa kırılmaz...
Artık kararmaz gecelerin.
Bir daha yaşlar akmaz gözünden.
Sabahların gecikmez.
Kim bilir ağladığın günlere gülersin
Bir defa öldün ya zamanında
Bir daha ölmezsin...
Can YÜCEL
26 Kasım 2012 Pazartesi
Yaşamakla Yaşamamak Arası...
Yaşar gibi yapmaktan,özlemez gibi yapmaktan,iyiymiş gibi yapmaktan,nefes alıp onu içimde tutmaktan,o nefeste boğulmaktan sıkıldım.Ki nefessizlikten değil nefesten boğulmaktır marifetimiz...
24 Kasım 2012 Cumartesi
Zamansızlık Ülkesi...
An anı kovalıyor,anlar sonsuzlukta eriyor.Çarşamba perşembeyi,perşembe cumayı sürüklüyor.
Kasım,aralık oldu,aralık ocak,ocak şubat olacak.Şubat da mart.Ve biz,karanlığın içinde bir vapur gibi zamanı yara yara ilerliyoruz.Nereye?Bir zamansızlık ülkesine doğru...Karşıda sahil göründü.Esrarlı ve karanlık.Yaklaştıkça yaklaşıyoruz.Ah şu vapur bir dursa...İyisi,geri geri gitse.Akreple yelkovan,yollarını şaşırıp ters işlemeye başlasalar.Gün kadranı perşembeden çarşambaya dönse,aylar sondan başa doğru sayılsa,halden geçmişe,yeniden eskiye,neticeden sebebe doğru ters bir akış başlasa.Başladı diyelim ne olacak?Vapur geri geri gitse,ulaşacağımız sahil,bu sefer de ilk kalktığımız zamansızlık ülkesi olmayacak mı?İster öne git,ister geri;değişmiyor hiçbir şey efendi...değişmiyor.
23 Kasım 2012 Cuma
Böyle Bir Hayat İstiyorum...
Evden durağa tam bir sokak serserisi gibi yürüyorum.Ne otobüse binişimde,ne iş yerinde mikrofon başında oturuşumda hiçbirinde beylik bir durum yok.Olamıyor istesek de.Küçük burjuvalaşamıyoruz;onlar gibi düşünemiyoruz.Yatakta birbirimize şiirler okuyoruz,kitapları tartışıyoruz.Dünya umurumuzda değil...
22 Kasım 2012 Perşembe
Kitaplar Ki En Yakın Dosttur...
İki alışveriş (dostluk ve aşk) raslantılara ve başkalarına bağlıdır;biri aramakla bulunmaz kolay kolay,öteki yaşla solar gider.Onun için yaşamımı doldurup doyuramaz onlar.Üçüncü alışveriş,
kitaplarla kurduğumuz ilişkidir ki daha sağlam ve daha çok bizimdir.Ötekilerin başka üstünlükleri vardır,ama bu üçüncüsü daha sürekli ve daha kolayca yararlıdır.Ömür boyu yanı başımda,her yerde elimin altındadır.Kitaplar yaşlılığımda ve yalnızlığımda da avutacaklar beni.Sıkıntılı bir avareliğin baskısında kurtarır,hoşlanmadığım kişilerin havasından dilediğim zaman ayırıverirler beni.Fazla ağır basmadıkları,gücümü aşmadıkları zaman acılarımı törpülerler.Rahatımı kaçıran bir saplantıyı başımdan atmak için kitaplara başvurmaktan iyisi yoktur,hemen beni kendilerine çeker,içimizdekinden uzaklaştırırlar.Öyleyken,onları yalnız daha gerçek,daha canlı,daha doğal rahatlıklar bulamadığım zaman aramama hiç de kızmaz,her zaman aynı yüzler karşılar beni...
20 Kasım 2012 Salı
Adını Unutmaya Devam Ediyorum...
İnsan bir şeyi bekliyordu,sabahtan akşama kadar bekliyordu ve hiçbir şey olmuyordu.
İnsan tekrar tekrar bekliyordu,hiçbir şey olmuyordu.
İnsan bekliyor,bekliyor,bekliyordu.Düşünüyor,düşünüyordu,şakakları ağrımaya başlayan kadar düşünüyordu.
Hiçbir şey olmuyordu,insan yalnız kalıyordu,yalnız,yalnız....
19 Kasım 2012 Pazartesi
Şizoşems
Ses,edebiyat,şiir ve oscarlık oyunculuk 2 dakikaya ancak bu kadar sığar.
Ruhun Şad olsun büyük usta...
Böyle zamanlar tehlikelidir Şemsettin,
Ya gel cebime saklan,ya bırak şapkana saklanayım.
Kim vurduya gider insan,
Fırsat yok ki kendimi savurup aklanayım.
Bir ara sen de,biliyorum,kedilerden korkuyordun,
Çünkü kendini işkembe zannediyordun.
Öyle bir şey bende atlattım,
İskemle sandım kendimi bir süre
Üzerime oturacaklar diye korkulardaydım.
Ama sonra yırttım Şemsettin!
Kendime telkinler yaptım sen iskemle değilsin diye diye
İnandırdım kendimi.
Sana hak vermiyor değilim ama Şemsettin,zaman kötü,
Aslında ne sen,ne ben ikimiz de deli filan değiliz
Herkes oynatmış.
Sadece sen ve ben normaliz.
Aman Şemsettin laf aramızda...
Laf aramızda
Laf aramızda...
Şemsettin,laf aramızda kaldı çıkmıyor,kendini ifade edemiyor bir türlü
Aman çok dikkatli olalım Şemsettin!
Sen de fark ettin
Zaman kötü.
En iyisi biz işi deliliğe vuralım.
Sen kedilerden kork,işkembesin diye,
Ben insanlardan korkayım,iskemleyim diye,
Ve iskemle üzerinde işkembe,çarşamba,perşembe...
Gün say Şemsettin gün say
Çünkü nasıl olsa bir gün gelip bizi alacaklar.
Bu işten yırtmak için saat numarası yapalım.
Sen yelkovan ol,ben yengeç
Sonra onlara tek cevap verelim
Vakit çok geç,
Vakit çok geç,
Vakit çok geç Şemsettin,geldiler...
17 Kasım 2012 Cumartesi
Öyle İçimden Geldi İşte...(İzlediğim Filmden Etkilendim)
Bir yerlerde tıkanıp kaldığında hayat,soluk almak güçleştiğinde,yüreğin susup,mantığın sürüklemeye başladığında ayaklarını;dağlara dönmeli yüzünü insan.Yeni patikalar yeni yollar seçmeli yüreğini ferahlatacak.Yeni insanlarla tanışmalı,yeni keşifler yapacak.Hep isteyip de bir gün yaparım diye ertelediği ne varsa gerçekleştirmeyi denemeli insan.Her geçen gece ölüme bir gün daha yaklaştığını ve zamanın bir nehir,kendisinin bir sal olup,o dursada yalculuğun devam ettiğini anlamalı.Baş döndürücü bir hızla geçiyorsa birbirinin aynı günleri,her akşam aynı can sıkıntısıyla eve giriyorsa,değiştirmeye çalışmalı bir şeyleri.Küçücük şeylerle başlamalı belki,örneğin bir kaç durak önce inip otobüsten,yürümeli eve kadar.Sağlığını kaybedip ölümle yüzyüze gelmeden önce değerli olmalı hayat.İlla büyük acılar çekmemeli küçük mutlulukları farketmek için.Başkasının yerine koymalı kendini.Ağlayan birisine ''gül'' inleyen birisine ''sus''dememeli.Ağlayan omuz,inleyene şifa olabilmeli.Şu adaletsiz dünyaya ayak uydurmamalı;sevgisiz soysuz kalarak.Dikeni yüzünden hesap sormak yerine gülden,derin bir soluk alıp hapsetmeli kokusunu içine.Güneşin doğuşunu sevmeli.Arada bir seher yeli okşamalı saçlarını.Bir çocuğun ilk adımlarıyla umudu,bir gencin düşüncelerinde geleceği,bir yaşlının hatıralarında geçmişi görebilmeli.Çalışmadan başarmayı,sevmeden sevilmeyi,mutlu etmeden mutlu olmayı beklememeli.Ama küçük ama büyük her hayal kırıklığı,her acı;bir fırsat yaşamdan yeni bir şeyler öğrenebilmek için.Çünkü hiç düşünmemişsen el vermezsin kimseye kalkması için.Hiç çaresiz kalmamışsan,dermanı olmazsın dertlerin.Ağlamayı bilmiyorsan,neşesizdir kahkahaların.Merhaba dememişsen,anlamsızdır elvedaların.Ne herkesi düşünmekten kendini,ne de kendini düşünmekten herkesi unutmamalı.Bilmeli çok kısa olduğunu hayatın.Sadece anlatacak bir şeyleri olduğunda değil,söyleyecek bir şey bulamadığında da dinleyebilmeli.Aklı ve kalbi ile katılabilmeli sohbetlere.Hafızası olmalı insanın;hiç değilse aynı hataları aynı bahanelerle tekrarlamaması için.Soruları olmalı,yanıtlarını bulmak için bir ömür harcayacak.Dostları olmalı,ruhunun ve zihninin sınırlarını zorlayacak.Herkese yetecek kadar büyük olmalı sevgisi;ama kapasitesi sınırlı olmalı yüreğinin ki,hakkını verebilsin sevdiklerinin,zaman bulabilsin bir teşekkür ve bir elveda için.Yaşam dedikleri bir sınavsa eğer,asla vazgeçmemeli sevmek ve öğrenmekten....
16 Kasım 2012 Cuma
Güzel Bir Filmden Güzel Bir Sahne...
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar filmini az önce izledim ve bir sahne var ki unutamadığım 5 sahne arasına girmeyi başardı.Sahneden çok kısa bahsedeyim.Kaleci torba Suat,aşk acısı çekmektedir.
Savaş Dinçer'in oynadığı takımın hocası gelir ve torba Suat'ı teselli eder.Ama o kadar güzel teselli eder ki,biz o ağabeyleri ararız.Maalesef o ağabeylerden çok kalmamıştır artık.Çok babacan bir sahne fikrimce...
15 Kasım 2012 Perşembe
Adım Adım Kayboldu ADIN
Zaman lazım sadece,unutacaksın!
Nasıl unuttuysan çocukluğunu,kırılan oyuncaklarını.
Kırılan kalbini de öyle unutacaksın...
14 Kasım 2012 Çarşamba
Hayatı Iskalamaya Lüksüm Yok Benim...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan,için rahat olsun.Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır.Hani ağzınla kuş tutsan ''Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?'' diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin...İki ucu keskin bıçaktır bu iş.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman.Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur.İyi halin cezada indirim sağlamaz.
Sen,''Ama senin için şunu yaptım''derken o,''şunu yapmadın'' diye cevap verecektir.Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır.Üzülme,sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın.''Peki,o ne yaptı''deme.Herkes kendinden sorumludur aşkta.Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu.Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için?Hayatı ıskalama lüksün yok senin.Onun varsa,bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen.''Acılara tutunarak'' yaşamayı öğreneli çok oldu.Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil.Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki...Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu?Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığını yanında.Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası...
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma;yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte.Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu.Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...
Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin...
Nazım Hikmet
13 Kasım 2012 Salı
Umut Ettikçe Yaşarmış İnsan...
Karamsar olmak zor değil,
zor olan çılgın bir fırtınadan
sonra gökkuşağı gibi gülümseyebilmektir...
Kucaklamaya kollarının yetmeyeceği bir ağaç,
bir tohumla başlar.
En uzun yolculuklar ise,bir adımla başlar.
Gerçek sevgiler ise bir tebessümle başlar...
Annem her fırsatta çocuklarına güneşe doğru
zıplamalarını öğütlerdi.
Güneşe ulaşamazdık ama hiç olmazsa
ayaklarımız yerden kesilirdi...
---Zora Neala Hurston---
12 Kasım 2012 Pazartesi
Tabiri Caizse Yalnızlık...
Bir yalnızlık ancak ve ancak bu kadar güzel anlatılır.Gönülden tebrik ediyorum...
''Sen gelsen.Yatağımın kenarına otursan.
Ellerin üşümüş olsa...''
Ellerin üşümüş olsa...''
11 Kasım 2012 Pazar
Pazar Muhabbeti
Ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil.Nükleer denemeler,kyoto sözleşmesi,küresel ısınma falan.Belki sen çok küçüksün.Belki benim ruhum ölü.Ben seni severim aslında da;düzenim bozulur diye korkuyorum.Durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar.Sinemaya gitmeye,el ele tutuşmaya falan kalkarız.İşin yoksa;saç tara,parfüm sık.Küsmesi,barışması,ayrılması,bayılması.Ona baktın,bunu süzdün tafraları...hatta; eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması.Bu kadar ceremeye ne gerek var.Uzaktan sev yar,uzaktan yahu.
Bir arkadaşım bir gün bana ''Güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır''demişti.Yalan.Bir sürü güzel kadın girdi hayatıma hepside ağzıma sıçtı.İçime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.Ben seni severim sevmesine de,iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim.Kime yazdım lan ben bunları.Ben içimi döktüm galiba,yok yok bildiğin kustum ben ya.Biraz uyuyup güzelce terleyince kendime gelirim ben.Hadi görüşürüz...
10 Kasım 2012 Cumartesi
Sen Rahat Uyu Atam!
-Dünya sahnesinden en dikkat çekici adamlardan biri geçti. -Chicago Tribune-
-O,kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil,gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı. -Prof.Walter L.WRIHT, ALMANYA-
-Atatürk Türkiye'yi tek düşman kalmaksızın bırakmıştır.Bu zamanımızın hiçbir devlet şefinin başaramadığıdır. -Alman Volkischer Beobachter Gazetesi-
-Yüzyıllar nadir olarak dahi yetişir.Şu talihsizliğimize bakın ki 20.yüzyılın dahisi Türklere nasip
oldu ve kader onu bizim karşımıza çıkardı. -David Lloyd George- İngiltere Başbakanı
-Mustafa Kemal bir temeldir.Bir yöndür.Yapılmış,her şeyi bitmiş bir bina değildir.Onu ancak devam ettirerek,sürdürerek sevebiliriz.Kendisine yeni şeyler,yeni değerler ekleyerek sevebiliriz.
Yalnız yüreğimizle değil,aklımızla da sevelim.Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacaktır. -Cemal Süreya-
-Mustafa Kemal;bir millet,bütün vasıtalarında mahrum edilse dahi,kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini ispat eden adamdır. -Adolf Hitler- Almanya Devlet Başkanı
-Hiçbir memleket,yeni Türkiye'nin Ata'sı tarafından başarılan kadar güçlü,hızlı ve kökten bir yenilik hamlesine erişmemiştir. -Dness Gazetesi,Bulgaristan-
-Devletimizin banisi ve milletimizin fedakar sadık hadimi,insanlık idealinin aşık ve mümtaz siması,eşsiz kahraman Atatürk!Vatan sana minnettardır. -İsmet İnönü-
-Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil,manevi gelişmesini sağlamak isteyenler,Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar. -Herbert Melzig,Alman Tarihçi-
-Eski Osmanlı imparatorluğu bir hayal gibi silinirken,milli bir Türk Devletini'nin kuruluşu,bu çağın en şaşırtıcı başarılarından biridir.Mustafa Kemal,yüce bir eser ortaya koymuştur.Atatürk'ün parlak başarısı bütün sömürgeler için örnek olmuştur. -Maurice Beaumont,Fransa-
-Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması'nın imzalanması nedeniyle; ''Bizi arkadan vurdu,dağ başındaki haydutlarla,Mustafa Kemallerle anlaştı.'' diyenlere Fransız Başbakanın Mecliste verdiği cevap:''Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı,teker teker hepsinin heykellerini dikerdik.Böylesine kahraman bir anlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum. -Briand,Fransa Başbakanı,1921-
-Türkiye'yi yaratan,tarihimizin bu en Büyük Adamını başımı en derin hürmetle eğerek selamlarım. -Prof.Sekretan,İsviçre-
-Savaşta Türkiye'yi kurtaran,savaştan sonra da Türk Milletini yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü,yalnız yurdu için değil,Avrupa için de büyük bir kayıptır.Her sınıf Halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahraman ve modern Türkiye'nin Ata'sına değer bir görünümden başka bir şey değildir. -Winston Churchill,İngiltere Başbakanı-
-Karşımdaki bu büyük adamda,keşfettiğim bu büyük meçhulde maharet ve karakter o kadar iyi işlenmiş ki,sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı. -Claude Farrere,Fransız Yazar-
Anmıyoruz,Arıyoruz...
8 Kasım 2012 Perşembe
Düşüncesiz Kelimeler...
Bıraktım zamanın ellerine yüreğimin sessiz,yorgun dakikalarını.Yüreğimin dalgalarında boğulan hüzünlerimi susturdum,şimdilik...Şimdi bildiğim tüm sözleri unuttum,kelimelerin içi manasız...
Ne tarih attım ne de takvimlere işaretledim,ayrılığın imzasını.Sessiz çığlıklara hapsettim seni.Şimdilik acımı dindirdim.Sabahın ilk ışıklarında,yüreğimin sahiline vuracağını bile bile...
Duymazlıktan geldim içimdeki seslerini,yumdum gözlerimi şimdilik.Nefes alabiliyorum,belki yine gülümsüyorum.İnadına gülümsüyorum acının dirençli hatıralarına.Şimdilik gözbebeklerime yerleşmiş hüznünle...Buğulu,mutlu,kırgın,karmaşık çizgilerle bakıyorum,gözlerimi kapatıyorum şimdilik.Karalıyorum tüm sözlerimin üstünü.Seni ve seni anlatan kelimeleri lügatımdan çıkarıyorum.Bir bakıyorum ki tüm sayfalar bomboş kalıyor.Şimdilik ne söylesem asılı kalıyor kırgınlıklarımın askılarında.Şimdilik sevmiyorum desem de yalan kalıyor,şimdilik ne söylesem çok acı geliyor.Şimdilik nereye baksam sensizlik acı rüzgarını yüzüme vuruyor.Ne zaman bir gülücük bırakıversem hemen ardından ince bir sızı damla damla yüreğime yayılıyor.Şimdilik hep sihrini bekledikleri zamana sığınıyorum.Şimdilik....
7 Kasım 2012 Çarşamba
Dün Gece Ki Ben Ve Kelimelerim...
Dünyanın renklendiğini düşünmeye başlamıştı.Güne daha mutlu uyanıp,sebepsiz neşenin varlığına alışmaya başlamıştı.Yüzüne yerleşen bir tebessüm,kalbinden dalga dalga yayılıyordu.
Mana bulamadığı her şey şimdi mecazlara bile sığmıyordu.Kalbinin içine yerleşen bu neşenin sinyallerini takip edip kaynağını bulmalıydı.Bu kadar iyi hissetmenin adı neydi?Renklerin cümbüşü kalbinde neşe festivalleri yapacak kadar kalabalıktı.Rengarenk bir ruh hali.Tüm küçük detaylar silinmişti,hayatının geneline yayılan bir enerji artışını gümbür gümbür hissediyordu.
Kalbindeki bu değişimin adını anmaktan korkuyordu.Telaffuz ederse eğer,bulutların kaplanmasından,yüreğinden gökkuşağının eksilmesinden korkuyordu.Hayatına giren bu dev mutluluğun adını zikretmedi ama ne olduğunu iyi biliyordu.Bu mutluluk kendisinin en büyük sırrı olacaktı.Aşk saklandıkça büyürdü ya,aşk sarmaşıktı sarardı ya,oysa daha şimdiden kalbinin her köşesi rengarenk yaz bahçelerine dönmüştü.Hayatındaki yankılanan boşluğun bir anda kapanıp,neşeden yana bereketli bir kalbin müsebbibi olmuştu aşk.Aşk başlığı altında derlenmiş,gün geçtikçe kalınlaşan gönül sayfalarının altın yaldızlı ismiydi sevgilinin adı.Göz görmüştü artık,gerisini aşk anlatacaktı;dil susacak,gönül konuşacaktı.Anlatmaya çalıştıkça kaybolacaktı.O zaman aşk olduğunu daha iyi anlayacaktı.Masalları hep küçümserdi minik kalbinde,şimdi yetişkin kalbi bu masala inanmak için dünden razıydı.Aşk uğruna verdiği mücadele ile anlamını tamamlıyordu,buna gönülden razıydı işte.Bir gülümseyişte mutluluk,bir sözde huzur,bir çift gözde sevgiyi tanımıştı,varsın bekleyiş olsun sonu vuslata erdikten sonra.Dillere düşürmeyecekti aşkını,derdini anlayıp sevgisinin sınavını kolaylaştırmayacaktı,sakladıkça kendi sırrı ile pişecekti aşk.''Dillendirilmeyen aşk daha büyük ''dememiş mi Layla?Gönül güzelliğine saplanan bir his deryasıydı yaşadığı,güzelliği ne gözlerde,
ne simada aramıştı,yüreğinden akan iyiliği,gözlerinde bulmuştu,güzellik ruhta baki,suretin fani hoşluğunu neylesin.Sabırla ektiği sevgiyi,emek ile büyütecekti içinde.Aşk gelişi ile tüm devrimleri yapmıştı kalbinde.Bu ne büyük güçtü,hayretti sevgiliye.Sevgiliden ilham alarak aşkı tanımak,tek bir aşkta kalbi yok etmek.Yok edip acı ile kalbi sonra varolmak tekrar tekrar sevgiyle.Ruhla eşini bulduğunda,hayatı paylaştığında,aşk kelimesinin karşısına ne yazsak yetersiz kalmaz mı?Aynı umutları aynı hayalleri yaşatabilmek,acılara ve sıkıntılara karşı mücadele verebilmek,tek olabilmek,iki gönülde beraberce hayata tutunabilmek.Aşkın gönüllere bıraktığı tılsımın kelimelere sinmesi ve aşkı defalarca anlatıp tüketememek.Kalbe mühürlenen isimle bir ömür paylaşmak...Tüm bunları düşünürken rüyalarından kopup sığınmak istedi,oysa ki gece aşkın barına idi,henüz habersizdi.Uyku tutmayıp düşüncelerin akıntısına kapılınca tekrarladı kalbine mühürlenen ismi...
6 Kasım 2012 Salı
Hayal Kurmak Gerekir Bazen...
Sessizlik değil benim aradığım.Dalgaların sesini dinlerken,huzuru yakalamak dileğim.Hayal kurmak zor değil.Gözlerini kapayıp,olmak istediğin yere ışınlamak kendini.Uçsuz bucaksız maviliğin kenarına oturmak ve huzurun sesine kulak kesilmek.Tek düşünce güzelliğin keyfine varmak.Ne varsa huzuru bozan içinde,sonsuz maviliğe atmak.Gözlerden süzülen hüznü,damla damla denize bırakmak.Hayal ettiniz mi hiç sonsuzluğun rengini?Mavinin her tonu...Biri özgürlükten esinlenmiş sema,biri huzurdan doğmuş deniz.İki maviliğin birleştiği noktada,mühürlenen gözleriniz,hayalleriniz,kendi sessizliğiniz.Sessizliğinizi besleyen doğanın musikisi.Güneş ışığında dinginleşen yaprakların narin oynayışları,rüzgarın her dokunuşunda.
Kuşların selam verip kaybolmaları gözlerinizin önünden,rüya gibi.Huzurun resmine,hayallerinizden ne eklerseniz,size kalmış...
Hayal edin olmak istediğiniz yeri.Düşlerde imkansız kelimesi bulunmaz.İmkansızlığın yokluğu ürkütmesin sizi.Gerçeklerin grilikleri henüz yaklaşmadı düşlerinize.Gözlerinize açmadan,kovun zihninizi bulandıran düşünceleri.Denizden esen rüzgara bırakıp kendinizi,gökyüzünün kuytularında kanat çırpın.Kanatlarınıza gücü veren hayallerinizin sınırsızlığı olsun.
Sınırsızlığında bir nokta misali konduğun maviliğin kucağında,yaşa hayallerin kadar...
Şimdi aç gözlerini,hayal içinde hayal...Kaybolma düşlerinin karmaşasında. Laciverte çalan denize düşen ayışığını içir gözlerine.En sevdiğin kitaplardan biri dizlerinin üzerinde,ayışığının aydınlattığı sayfaları tekrar tekrar yaz hafızana.İmrenme oradaki kahramanlara.Şu anda sen kahramansın kendi hayallerinde.Hikayeleri kıskandıracak kadar...
En sevdiğin musiki,en sevdiğin besteler çalmakta.İçinde açan çiçekler,hayallerinden beslenen sen.Yüzünde yayılan tebessüm,doğan güneşle gerçekliğe bırakılacak gün.Düşünme yarını.Yaşam şu an,yaşadığın zaman;sensin.Hayallerin kadar varsın...
4 Kasım 2012 Pazar
Var Mısın?
Yağmur çağırdı içimden seni.Hüzünden hüzne misafir olur mu?Bir yağmurun içinden hüzün doğmaz sadece,bir de saklar içine tüm renkleri.Görmeyi bekledim,mevsimleri yitirirken kendimden,takvimlerden rakamlar biçerken adımın ardına,yaşamayı bekledim beni,seni,bizi.Ne zaman çoğalsa ekler fillerin sonuna,isimler türese bilirdim ki hayatıma doğan bir yağmur bereketi,berekete saklanan hüznün yenilenişi.Bu kadar söze yetmeyen,içinde durmadan akan bir karmaşanın sesi, gel de huzura çevir,renkle huzurdan çağrışım yapsın.Yaprakların hışırtısı ayaklarımızın altında bestelenirken,ışıklar solgunluğunu damlatırken cılız dallara,sonbaharı yaşatsak kalbimize.Üşürsek doğaya sarılsak,bir rüzgar esintisi kalbimizi titretse.Yalnızca yalnızlığın duruluğunu takınsak üstümüze,bir de suçu sonbahardan alıp,hüznü benimsesek.Hayatın hızını bir adım bir adım daha durdursak,orada bitse mevsimlerin geçişi.Sonbahara usulca sığınsa renkler.Güneşin kendisi varken,aldansak üşümeye niyetli.Biraz da sonbaharı hazmetsek kirlenen renklerden kurtarmak için.Biraz da hissetsek yaşamın bulutlarını.Sorgusuz sualsiz yaprakların örtüsünü çeksek ruhumuza,toprak renklerine bulansak,
doğallığı kaftan dikerek düşüncelerimize.Sonra mı?Sonrasında bir şeyler mırıldansak,kelimeler özgürce dökülse dilimizden,neşeyi mevsimlere yakıştıranları kalıplardan söküp,sonbaharın bağladığı yeni ufuklar görsek.Görsek kendimizi,kendimize bakmaktan çekindiklerimizi yola bıraksak,yoldaşlık yapsak birbirimize.Öyle işte...
Bir mevsimi de kendimize benzeterek benimsesek,hangi sıfata daha çok yakınsa...
3 Kasım 2012 Cumartesi
Var Mı Öyle Bir Yer?-Hayal...
İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyilikler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?
Özgürlük neye yarar,
Yaşarsa bir arada,
Özgürlerle tutsaklar?
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
Akıl neye yarar?
........
İyi insan olacağınıza,
Öyle bir yere götürün ki dünyayı,
İyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
Öyle bir yere götürün ki dünyayı,
Kavuşsun özgürlüğüne herkes,
Özgürlük sevgisi geçersiz olsun!
Akıllı insan olacağınıza,
Öyle bir yere götürün ki dünyayı,
Akılsızlık zararlı olsun!
Bertolt BRECHT
1 Kasım 2012 Perşembe
Bakış Açısı
Duane Michals tarafından yapılan bu parça,birbirini takip eden dokuz fotoğraf ile tek bir ayrıntı oluşturmaktadır.Bir bütün olarak ele aldığımızda arsız bir entrika var kanımca...
31 Ekim 2012 Çarşamba
Sıkıntıydı Sadece...
Aşık olmayı denedim,hemde bir kez değil iki kez.İnanın bana korkunç acılar çektim.
Ruhumun derinliklerinde,çektiğim acı ile alay eden bir ses işittiğim halde acı çekmeye
devam eder,üstelik deli dolu aşıkmışım gibi kıskançlık krizleri geçirirdim.
Bunların hepsinin sebebi can sıkıntıydı,emin olun can sıkıntısı...
30 Ekim 2012 Salı
Aşk,Geçip Gidiyor...
Bir kadın bakıyor pencereden.
Mutsuz.
Bir adam geçiyor karşı kaldırımdan.
Umutsuz.
Aşk,tam ortada duruyor.
Adam bakıyor.
Kadın ağlıyor.
Aşk,geçip gidiyor...
29 Ekim 2012 Pazartesi
Yaşasın Cumhuriyet...
![]() |
Atatürk'ün Cumhuriyetin 10.yılı kutlamaları sırasında çekilen fotoğrafı. |
Mustafa Kemal Paşa,daha Erzurum Kongresi sırasında,zaferden sonra hükümet şeklinin cumhuriyet olacağını söylemişti.23 Nisan 1920'den beri Türkiye'yi idare eden Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti,milli egemenlik esasına dayanıyordu.Bu,adı konulmamış bir cumhuriyet yönetimiydi.20 Ocak 1921 tarihli anayasada ''Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir'' deniliyordu.
Bu,yeni rejimin ilan edilmemiş bir cumhuriyet olduğunu gösteriyordur.Cumhuriyetin ilanın önündeki en büyük engel saltanattı.1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla bu engel aşıldı.
Milli Mücadele'nin zaferle sonuçlanmasında tarihi görev yapan birinci dönem TBMM üyeleri,yeni seçim kararı alarak dağıldı(1 Nisan 1923).Yeni seçimlerin yapılmasından sonra TBMM ikinci dönem çalışmalarına başladı.Yeni kurulan meclis,Lozan Barış Antlaşmasını onayladı.Böylece milli bağımsızlık tam olarak gerçekleşmiş oldu.
23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldığı sırada yeni Türk devletinin adı henüz konulmamıştı.Hükümet,Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşıyor,meclis başkanı hükümet başkanlığı da yapıyordu.Bu sistem içinde devlet başkanlığı boş görünüyordu.Şimdi,
yürürlükte olan siyasi rejime uygun devlet şeklini bulmak zorunlu hale gelmişti.Milli Mücadele Dönemindeki,olağanüstü şartların bir ürünü olan meclis hükümeti sistemi de artık işlemez olmuştu.Bu sistemde,Bakanlar Kurulunun her üyesi için ayrı ayrı oylama yapılırdı.Bu durum ise hükümet kurulmasını zorlaştırıyordu.
25 Ekim 1923'de hükümetin istifasıyla bir bunalım ortaya çıktı.Bu olay Mustafa Kemal Paşaya,cumhuriyeti ilan etmek için beklediği fırsatı verdi.28 Ekim 1923 akşamına kadar hükümetin kurulamaması üzerine,Mustafa Kemal Paşa,Çankaya Köşkü'nde arkadaşlarına ''Yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz.''diyerek fikrini açıkladı.O gece İsmet Paşa ile birlikte 1921 Anayasası'nın bazı maddelerini değiştiren kanun tasarısını hazırladı.''Türkiye Devleti'nin hükümet şekli cumhuriyettir.'' hükmünün yer aldığı tasarı üzerinde TBMM'de yapılan konuşmalardan sonra cumhuriyetin ilanı kabul edildi.''Yaşasın cumhuriyet''sesleri arasında alkışlarla cumhuriyet ilan edildi (29 Ekim 1923)
Bundan sonra cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi.Yapılan gizli oylamada 158 miletvekilinin tamamının oyunu alan Gazi Mustafa Kemal Paşa,TBMM tarafından yeni Türk devletinin ilk cumhurbaşkanı seçildi.Bunun üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal,yaptığı konuşmasını ''Türkiye Cumhuriyeti mesut,başarılı ve muzaffer olacaktır.'' sözü ile bitirdi.Böylece devletin adı ve rejimiyle ilgili tartışmalara son verildi.Devlet Başkanlığı konusu çözüme kavuştu. Hükümetin kurulma şekli yeniden düzenlendi.Buna göre;cumhurbaşkanı başbakanı atayacak,başbakan da bakanlarını seçip cumhurbaşkanın onayına sunacaktı.Bu uygulamayla,meclis hükümeti sistemi yerine parlamenter rejimine geçmiş oldu.İlk hükümet kurmakla İsmet Paşa görevlendirilmişti.
Böylece Türk Milletinin tarihinde yeni bir devrim açılıyordu... Ne Mutlu Türküm diyene...
28 Ekim 2012 Pazar
Sevgi...
Yaşlı bir Zen rahibi hakkında bir hikaye duydum:
Ölüm döşeğindeymiş.Son günü gelmiş ve o akşam artık öleceğini ilan etmiş.O yüzden müritleri,havarileri ve arkadaşları gelmeye başlamış.Onu seven çok insan varmış ve hepsi gelmek istiyormuş.Çok uzaklarda olanlar bile gelmiş.En eski müritlerden biri ustasının ölmek üzere olduğunu duyunca hemen pazara koşmuş.Biri sormuş:''Usta kulübesinde ölüyor,sen neden pazara gidiyorsun?''Eski mürit yanıtlamış:''Ustamın özel bir çeşit pastayı çok sevdiğini biliyorum.Gidip ona o pastadan alacağım.''
Pastayı bulmak hiç kolay olmamış ama akşam üstü bir şekilde bulmuş ve elinde pastayla kulübeye koşmuş.Kulübede herkes endişeliymiş.Sanki Usta birini bekliyor gibiymiş.Gözlerini açıp etrafı taradıktan sonra tekrar kapatıyormuş.Mürit,kulübeye gelince hemen sormuş: ''Tamam,sonunda geldin.Pasta nerede?''Mürit pastayı çıkartmış.Usta pastayı sorduğu içinde çok mutlu olmuş.Ölmek üzere olan usta pastayı eline almış...ancak eli titremiyormuş.Çok yaşlı olmasına rağmen elleri titremiyormuş.O yüzden biri sormuş: ''Bu kadar yaşlısın ve ölmek üzeresin.Yakında son nefesini vereceksin ama ellerin bile titremiyor.''Usta yanıtlamış:''ben asla titremem çünkü korkum yok.Bedenim yaşlanmış olabilir ama ben hala gencim ve bedenim geride kaldıktan sonra bile genç olarak kalacağım.''Sonra pastadan bir lokma alıp çiğnemeye başlamış.O sırada biri sormuş: ''Son sözün ne olacak,Usta?Yakında aramızdan ayrılacaksın.Neyi hatırlamamızı istersin?'' Usta gülümsemiş: ''Ah,bu pasta çok lezzetli.''Şu anda,burada yaşayan adam budur:Bu pasta çok lezzetli.Ölüm bile önemsiz.Bir sonraki an anlamsız.Bu anda,bu pasta çok lezzetli.Eğer bu anın içinde olabiliyorsan, şimdiyi bu an içinde her şeyiyle yaşayabiliyorsan ancak o zaman sevebilirsin.
Sevgi nadiren açan bir çiçektir.Sadece arada bir gerçekleşir.Milyonlarca insan sevgili oldukları yanlış inancına kapılmışlardır.Onlar sevdiklerine inanıyor ancak bu yalnızca onların inancı.Sevgi nadiren açan bir çiçektir.Arada bir olur.Nadirdir çünkü ancak korkunun olmadığında gerçekleşebilir,daha önce değil.Yani gerçek sevgi ancak derin ruhsallığa sahip birinin başına gelebilir.Seks herkes için mümkündür.Tanışlık herkes için mümkündür.Sevgi değil.Korkmadığın zaman saklayacak bir şeyin yoktur;ancak o zaman bütün sınırları kaldırıp açık bir insan olabilirsin.Ancak o zaman bir başka insanı kendi gönlünün derinliklerine ulaşması için davet edebilirsin.Ve unutma;eğer birinin gönlünün derinliklerine girmesine izin verirsen,o biri de senin kendi gönlünün derinliklerine girmene izi verecektir.Güven yaratılmıştır.Sen korkmadığın zaman diğeri de korkusuz olur.
Senin sevginde her zaman korku vardır.Koca karısından korkar,kadın kocasından korkar.Sevgililer sürekli korkar.O zaman yaşanan sevgi olmaz.Yaşananlar sadece birbirine dayanan iki korku dolu insanın arasında yapılmış olan bir düzenlemedir.Kavga,sömürü,manipülasyon,kontrol,hükmetmek,sahiplenmek vardır ama bu sevgi değildir.Eğer sevginin oluşmasına izin verirsen duaya ihtiyaç kalmaz,meditasyona ihtiyaç kalmaz.
Eğer sevebiliyorsan,Tanrı'yı tamamen unutabilirsin..Çünkü sevgi sayesinde her şeyi yaşamış olacaksın:meditasyonu,duayı,Tanrı'yı.İsa,''Sevgi Tanrı'dır'' derken bunu kastediyor.Ancak sevgi zordur.Korkunun geride bırakılması gerekir.İşin garip tarafı da bu;kaybedecek hiçbir şeyin olmamasına rağmen korkuyor olman.Kabir isimli mistik bir yerde şöyle söylenmiştir:''İnsanlara bakıyorum.Çok korkuyorlar,nedenini anlamıyorum çünkü kaybedecek hiçbir şeyleri yok.Onlarınki,tıpkı çıplak olmasına rağmen elbiselerini nerede kurutacağını bilemediği için nehirde yıkanmaktan korkan birisinin durumuna benziyor.''Senin de durumun bu; çıplaksın,hiç elbisen yok ama sürekli elbiseler için endişeleniyorsun.Kaybedecek neyin var?Hiçbir şey.Ölüm bu bedenini elinden alacak;ölüm onu almadan önce,onu sevgiye ver.Her şeyin elinden alınacak;alınmadan önce neden onları paylaşmıyorsun?Ona sahip olmanın tek yolu bu.Eğer paylaşıp verebiliyorsan,efendi sensin.Zaten elinden alınacak;hiçbir şeyi sonsuza dek elinde tutamazsın.Ölüm her şeyi çok edecektir.
Eğer beni doğru anladıysan mücadelenin ölümle sevgi arasında olduğunu anlarsın.Eğer verebiliyorsan bir ölüm olmayacak.Senden bir şey alınmadan önce sen onu çoktan vermiş,onu hediye etmiş olacaksın.O zaman ölüm olmaz.Seven birisi için ölüm söz konusu değildir.Sevmeyen biri için her an ölüm demektir çünkü sürekli ondan bir şeyler kopartılmaktadır.Bedeni kayboluyor,her anı kaybediyor.Ve sonra bir de ölüm gelecek ve her şey yok olacak.Neden korkuyorsun?Neden bu kadar korkuyorsun?Hakkındaki her şey biliniyor olsa bile,açık bir kitap olsan bile neden korkuyorsun?Sana nasıl zarar verebilirler?Bunlar sahte kavramlardır,toplumun neden olduğu şartlandırmalardır.Toplum her şeyi gizlemen gerektiği,kendini korumak zorunda olduğunu,sürekli mücadele içinde olman gerektiğini,herkesin düşmanın olduğunu ve herkesin sana karşı olduğunu söyleyip durur.Hiç kimse sana karşı değil.Birinin sana karşı olduğunu hissetsen bile,o bile,sana karşı değildir.Çünkü herkes kendisiyle ilgilenmektedir,seninle değil.Korkacak hiçbir şey yok.Bu konu üzerinde bir düşün.Sonra başkalarının sana nüfuz etmesine izin ver,onlar içeri davet et.Hiçbir yerde bir engel yaratma.Bir koridor ol;her zaman açık,kilitsiz ve kapısız ol.Üzerinde kapalı bir kapı olmasın.O zaman sevgi mümkün olabilir.
Sevgi olduğu zaman;iki gönül buluşup,kaynaşıp,bütünleştiği zaman yeni simyasal nitelik doğar ve tatmin oluşur.Sanki tüm varoluş durmuş gibidir,hareketsiz.O zaman yaşanan an,varolan tek an olur.İşte o zaman ''Bu pasta çok lezzetli'' dersin.Sevgiyi yaşayan bir insan için ölüm bile herhangi bir şey ifade etmez...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)