26 Eylül 2012 Çarşamba
İçimize Atıklarımız Ve İçinden Çıkamadıklarımız
Bir insan neden içine atar?Neden duygularını bastırır?Bastırdığı ve içine attığı şeyler ne kazandırır?Ne kaybettirir?Bu yüzden mi her şey ters yüz olur,içinden çıkılmaz bir hal alır,keşmekeş olur,viran olur,harap olur,beter olur?Duyguların bastırılmaması ve içe atılmaması gerektiği hep söylenir,ancak bunu herkes başarabilir mi?Birçok insan;bağırıp çağırması,ağlaması gerektiği zaman gözyaşlarını içine akıtır.Yaşadığımız olumsuz olaylar,bastırılan duygular,konuşup anlatmadığımız veya haksızlığa uğradığımız anlar.Gün geliyor bunlar,fiziksel hastalık olarak açığa çıkıyor.İçimize attığımız her şey katlanarak ve katmanlaşarak ilerde daha ağır hasarlara neden oluyor.Sonra zorluyor organları.En başta beynimizi,kalbimizi,midemizi sonra psikolojimizi,insanlığımızı ve daha birçok şeyi.Atalarımız ''duvarı nem,insanı gam yıkar''demişler.İyi de demişler.İçine atmak nedir?Kaşlarımızı çatmak gerekirken umarsızca gülmek.Duygularını tam olarak anlatamayan,içini olduğu gibi döküp açamayan kişilerin ellerinde olmadan yaptıkları şeydir.Defalarca konuşup da anlaşılmamış insanın usancıdır ya da pes etmektir.İfade etmekten bıktıranların yarattığı sonuçtur.Ya da Seneca'nın dediği gibi ''hafif acılar konuşulabilir ama derin acılar dilsizdir.''Bu yüzden en çok söylemek istediğimiz şeyleri içimize atarız ''söylenecek o kadar çok şey vardı ki,tek kelime bil edemedim''derken ki anlatılan durumdur bu işte.Kendini anlatmaktan yorulanlar için tek kaçış yolu;duyguları,düşünceleri rahatlıkla karşı tarafa söyleyemeyip,karşısındaki kişiye kalbinizi tamamıyla açamayıp,tüm hislerinizi,beyninizi kucaklayan tüm detayları kalbinizin bir köşeciğinde biriktirmek.O köşecik git gide büyür ve tüm kalbiniz söyleyemediklerinizle kaplanmaya başlar.Ağlayamazsınız bile,bir çeşit kendi kendine paylaşmaya alışma halidir.Beklemektir aslında.Karşı taraf bir an gelsin görsün suskunluğu istenir.Görülmedikçe yakar kavurur.O zaman kırgınlıklar,öfke ve hüzün dışa vurulamayıp kişisel kutuya gizlenir.İnsanın içine atması için sanırım bu yüzyılda birçok neden var.Etrafımızda patlamaya hazır o kadar canlı bomba var ki.Ekonomik sıkıntılar,iletişim kuramama,anlaşılmama,anlatamama,maddenin manayı hapsetmesi,hızlı tüketim çılgınlığı,bireyselliğin ön plana çıkması,değerlerin hiçe sayılması gibi birçok hadise,insanların açılamaması ve içine atmasına neden oluyor.Evet,içinize atmayın demek kolay bir söylem tabii ki.Zor olan bunu eyleme geçirebilmektir.Yaratıcı bizi son derece kuvvetli donanımlarla yaratmıştır.Aklın yanında bir kalp vermiş.Yani duygu ve akıl.Biri kalbi temsil ederken diğeri beyni.İki büyük güç.İki büyük nimet!Bu iki nimeti dengeli kullanarak sorunlarımızla,sıkıntılarımızla,çıkmazlarımızla baş edebiliriz.Sorunların ve olumsuzlukların içini doldurmaktansa bunların içini boşaltmak için delikler açmaya çalışabiliriz.İçimize atıp yakmaktansa yada içinden çıkamamaktansa;dışınıza çıkartıp söndürmeye çalışabiliriz.Yutkunmaya çalışıp boğazımızı düğümlemektense,zehirlenmemek için kusup rahatlayabiliriz.Kaçmak yerine kovalamak,sırt çevirmek yerine yüz çevirmek,almak yerine vermek,beklemek yerine gitmek,sevilmek yerine sevmek,şarj olmak yerine deşarj olmak,kırmak yerine tamir etmek,üzmek yerine sevindirmek,zorlaştırmak yerine kolaylaştırmak,karamsar olmak yerine iyimser olmak,el sıkmak yerine kucaklamak,anlaşılmayı beklemek yerine önce anlamak,susmak yerine konuşmak.Acaba yapabilir miyiz?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder