31 Aralık 2013 Salı

Yılbaşı Klişesi...




Dünyada en sinirime dokunan şeylerden biri de o mumlar ve yaldızlarla donatılan çam fidanlarıdır.Çünkü insanlar kendilerini bir an için mesut zannetmek sevdasıyla başvurdukları bu nevi manasız merasimi saçma buluyorum.Yılbaşının senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki?Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı?Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması... İnsan ömrü doğumdan ölüme kadar uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerine yapılan her türlü bölümler sunidir... Kendimizi kandırmayı bırakalım isterseniz.
Televizyondaki süslü programlar,Nişantaşı'nda yağdıralan suni kar,kafasında kukalarla,ağzında şişirilen süslerle,çılgınca oynayan insanlara sakın özenip kendinizi mutsuz hissetmeyin.Sadece birazcık düşünün.Farkında olun.Sevdikleriniz yanınızda mı?Sağlığınız yerinde mi?Mutlu muyum?Kimseye muhtaç olmadan başı dik bir şekilde onurumla yaşamımı sürdürebiliyor muyum?Eğer hepsi için''Evet'' ise cevabınız,mutlu görünmek için çırpınan sahte gülen yüzlerden bin kat daha mesutsunuzdur.Sadece farkında olmak gerekiyor.!
Hevesini baltalayan balta olmak istemem ama benim düşüncem böyle.

Hülasa,
2014 hastalara şifa,
yoksullara para,paralılara vefa,kimsesizlere bir çift göz,aşkı arayana layıkı bir aşık,iş arayana istihdam,birbirimizi yeyip bitirdiğimiz dünyaya barış ve herkese mutluluk getirsin.
Bana gelince,ben yeni senede de sevmeye devam edeceğim..

Hadi iyi SENELER...




29 Aralık 2013 Pazar

Ne Dersiniz?





Bir kadın herhangi bir şekilde hoşuma gidince ilk yaptığım iş ondan kaçmak olurdu.Karşı karşıya geldiğim zaman her hareketimin,her bakışımın sırrımı meydana vuracağından korkar,tarif edilmesi imkansız,adeta boğucu bir utanma ile dünyanın en zavallı bir insanı haline gelirdim.Hayatımda hiçbir kadının,hatta annemin bile gözlerine dikkatle baktığımı hatırlamıyorum.Kaçmak,her sevgiyle bakıştan kaçmak... Benim sahip olduğum tek yoldu.
Sonra yolumun sonunun görünmediğini fark ettim.İnsanlardan kaçışım,içimden geçenlerin en küçük bir parçasını bile etrafıma sezdirmekten çekinişim bana sebepsiz ve manasız göründü.Geriye dönmek lazım geliyordu. Kaçtıklarım ve sevdiğim her kadınla yüzleşmem gerekiyordu.Hiç tanımadığım birini sevmek... Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi?Fakat bu hep böyle değil midir?Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra keşfetmez miyiz?Ben de,o zamana kadar ki hayatımın boşluğunu,gayesizliğini sırf böyle bir insandan mahrum oluşumda bulmaya başlamıştım.Onu bulmuştum.Bütün çekingenliklerim yok olmuştu.Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek,bütün iyi ve fena,kuvvetli ve zayıf taraflarımla,en küçük bir noktayı bile saklamadan,çırılçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum.Ona söyleyecek ne kadar çok şeylerim vardı... Bunların,bütün ömrümce konuşsam bitmeyeceğini sanıyordum.Çünkü bütün ömrümce susmuştum.Eskiden her insan hakkında peşin hüküm vererek: ''Bu beni anlamaz!'' demişsem,bu sefer bu kadın için: ''İşte bu beni anlar!'' diyordum.Anlayacak gibi bakıyordu kara gözleri.Hissedecekmiş gibiydi ince parmakları kalbimin heyecanını.Aldanmak hoşuma gitmiyor!Aldanmak hiçbir zaman hoşuma gitmedi. Hülasa kendimi aldattım.Hemde defalarca;bile bile,aptal gibi göz göre göre.Bundan pişmanlık duymak ya da ders almak şurada dursun,hala sevgimi senle aldatıyorum...
Akıllanmama daha çok var...


Size bir parça kendimi sundum...
İyi geceler efenim...








22 Aralık 2013 Pazar

Abazan-lar...





Uzun bir aradan sonra tekrar buradayım.
Bu aralar hem okuldaki hemde dershanedeki sınavlardan vakit bulamadım.


Görüşmeyeli hayat aynı.Okul ve dershane arasında mekik dokuyorum.Ufak bir fırsatta sinemada buluyoruz kendimizi.Şu son iki ay Türk sinemasının altın çağı denebilir.Üst düzey filmler vizyona aynı anda girdi.Türk sinemasının küçümseyenler bile salon salon gezip filmleri izlemek için çıldırıyorlar.Kendilerinin tabularını nitekim yıktılar gibi.Böyle olması normal.Bakar mısınız vizyondaki filmlere:Sürgün filmi.Düğün Dernek,Bu İşte Bir Yalnızlık Var,Tamam Mıyız? (Çağan Irmak filmidir hee!) Erkekler,Sağ Salim-2,Senin Hikayen,Benim Dünyam... Hem oyuncu kadroları hemde filmlerin hikayeleri çok ama çok kaliteli.Düğün Dernek,Tamam Mıyız ve Benim Dünyam filmlerini izleyebildim henüz.Benim Dünyam filmi,yeni vizyona girdiği tarihte dillerden düşmüyordu.Bunun en önemli iki sebebi: İlki,konusu. İkincisi,(ki en önemli sebebi bence.) Beren Saat'in oynuyor olması.Aşk-ı Memnun ve Fatmagül'ün Suçu Ne? dizilerindeki yaşadıklarından dolayı,biz Türk erkeklerin kafasında Beren Saat ile ilgili bir imaj oluştu.Beren Saat denildiği zaman artık ''erotizim,atölyede gizli seks,peçete,şehvet'' gibi şeyler çağrışıyor kafalarda.Benim Dünyam filminde canlandırdığı görme engelli,saf kız karakterine rağmen,abazan Türk erkeklerinin kafalarındaki Beren Saat profili değişmemiş,bilakis;filmde Uğur Yücel'le kısa ve masumane öpüşme sahnesi bile onları azdırmış,filmin önüne geçmiştir.Sevgili şeyini beyninden daha çok kullanan canım ülkemin abazan insanları;türünüz ne sizin? Tramvayla okula geliyorum,arka koltukta iki tane genç bu film hakkında sohbet ediyor.

Abazan-1 abazan-2'ye diyor ki; ''Duydun mu,Beren Saat yeni film çekmiş.Adı Benim Dünyam.'' Abazan-2 cevap veriyor abazan-1'e; ''Yoo.Güzel mi acaba film?'' 
Abazan-1 diyor ki abazan-2'ye: ''Güzel olmaz mı oğlum!Beren Saat öpüşüyormuş filmde.Bayağı,dudak dudağa,dil dile..'' Abazan-2 diyor ki; ''Hadi ya!Hemen gidelim lan o zaman.Canım çekti lan..'' 

Filmin konusu ne,nerede çekilmiş,mesajı ne,diğer oyuncular kim? hiçbiri umurlarında değil adamların.Sadece 15 saniyelik bir öpüşme sahnesi nasıl kadar şuursuz yapıyor seni arkadaş.Nasıl bir çaresizlik lan bu!15 saniye yahu.Sonra ''Türk sineması neden gelişmiyor?'' deniliyor.Bu ve benzeri zihniyetlere sahip birçok insan olduğu için gelişmiyor.Oyunculuğun ne olduğunu bilmediği için gelişmiyor.Rol ile gerçek hayattaki farkı kavrayamayanlar yüzünden Amerikan filmlerine bağımlı kalıyoruz.Çünkü bizde seyirci kültürü yok.Ne sinemada ne de sportif etkinliklerde.Gösterilenin arkasındaki manayı kavrayamıyoruz.Şu at gözlüklerini bir kenara bırakıp,bakış açımızı biraz değiştirsek kimse bizi tutamaz da,yok işte.Erotizme hastayız.İki saatlik bir filmden sadece iki dakikalık sevişme sahnesi aklında kalıyorsa ve bunu anlata anlata bitiremiyorsan,o sahnelerin dakikalarını bile ezberlediysen,Allah aşkına izleme sen ya!Veterinere gidip kendini kısırlaştır öyle gel abicim!
Garip bir toplumuz kanımca...

Hadi iyi geceler...









8 Aralık 2013 Pazar

Microsoft Office Word...





İsmail 20 sene sonra bir ilk yaşadı:Sevdi.Yıldırım hızıyla sevdi.İlk görüşte,ilk öpüşte..
Hepimiz çok mutlu olduk.Çünkü İsmail,uzun senelerin verdiği yalnızlık ve kızışmışlık nedeniyle hepimiz risk altındaydık.Bir ara: ''Hocalara yavşayacağım sonunda!'' diyordu.Neyse ki olmadı bir şey.İsmail bana gelip: ''Nasıl kıza açılsam acep?Bir fikir versene bea!'' dediğinde o kadar acıdım ki, ''İşte'' dedim, ''Ölüp ölüp dirileceğin aşama geldi.'' Benim bir şey söylememe fırsat vermeden ''Buldum'' dedi, ''Kıza mektup vereceğim.'' Tamam,güzel!Ama sakın çalıntı şeyler yazma kağıda.Ne hissediyorsan dök içini. ''Hayır!'' dedi,''Sen yazacaksın!'' Dedim:''50 liranı alırım.''
Aşk para etmiyor klişesi var ya hani,bu sefer geçerli değildi çünkü,İsmail'in kıza olan saf aşkı üzerinden para kazanabilirdim.Para lafını duyunca İsmail hemen geri adım attı tabi.Kendisi yazmaya karar verdi.Ertesi gün geldik okula.İlk ders,ben her zamanki gibi Asphalt 8 oynuyorum arka sırada.(Hacı çok fena bağımlısı oldum bu oyunun lan!Dünya sıralamasında ilk 100 içindeyim he!) Yanıma geldi ve mektup işini hallettiğini söyledi.Göstermesini istedim mektubu.Mektubu görmemle gülmekten altıma sıçma bir oldu.Adam aşk mektubunu,Microsoft Office Word'den performans ödevi yapar gibi çıktı almış gelmiş.Çok özenli yapmış ama.Yazı stili kalın-italik falan yani. ''İsmail!'' dedim, ''çok büyük bir şey eksik bunda!Kapak yapmamışsın abi.Okul numaranı,yazının konusunu falan yazman gerek.Ha,ürün dosyasına da koymayı unutma sakın!Bazı hocalar--- aman bazı kızlar kabul etmiyor.Aşk notundan puan kırıyorlar valla.!!'' 
Dedim: ''Şaka yapıyor olmalısın!Bu mektup ne böyle?Çıktı almışsın.'' Adam çıktı kabul etmez diye tekrar oturdu kendisi yazmaya başladı ya.Mektupta şöyle başlıyor: ''28 Kasım Perşembe 2013 tarihinde,üçüncü kattan ikinci kata inerken merdivenlerde gördüğüm ve sizden çok etkilendim.Aşık pozisyonunda istihdam edilmek üzere kalbinize müracaat etmek istiyorum.''
Bu bildiğin iş başvurusu.Oldu olacak kağıda fotoğrafını da yapıştır,CV'ni de yaz ver.Ne lan bu?
Yazının sonunda Allah'tan ''Gereğinin yapılmasını arz ederim.'' yazmıyordu.Şaka yapıyorsam şuradan şuraya sevişmek nasip olmasın!İlk bende şaka sandım ama gayet ciddiydi.Bu mektubu kıza verdikten sonra ne duymayı bekliyor ben onu merak ediyorum!En fazla '' İsmail başvurunu değerlendireceğim.Biz sizi ararız'' der ve gider.Boynuna atlamasını beklemesin de... 
''Aşkın gelişi,aklın gidişidir.'' derler ama İsmail bayağı bayağı mala bağlamış.Bende sevdim ama bu kadar şuursuz olmadım.Bu nedir ya?Neyse,bizim şaşkın bir gazla gitti kıza ve reddedildi.Bu mektupla başka bir ihtimali zaten yoktu.Kızın 2 yıldır birlikte olduğu birisi varmış?Pöhh! 2 koskoca sene hacı!2 senedir yiyorlar kızı,bizimkide her şeyden habersiz,çok saf bir şekilde gidip sevdiğini söylüyor.Aptallık sende İsmail!İki haftadır ne konuşuyorsun bu kızla da özel hayatının ne durumda olduğunu sormaya fırsat olmadı?Seçimlerimi konuşuyorsunuz,dershanelerin kaldırılmasını mı,Paul Walker'in ölüp ölmediğini mi yoksa galatasaray'ın ruhsuzluğunu mu?Nedir yani mesele?Hülasa,fena patladı İsmail!Bu reddediliş hikayesi üzerine Goethe'nin kitabından bir alıntı yapmak isterim.Daha dün bitirdim de!İsmail'in bu reddedilişine cuk diye oturacak!

''Bazen aklım almıyor.Bazı zamanlar,bir başkasının onu nasıl olup da sevdiğine ya da bunu yapmaya kalkıştığına aklım ermiyor.Ben onu,yalnızca onu severken,böyle derin,böyle taşkın bir sevgiyle yalnızca onu düşünür,gözüm onun dışında hiçbir şeyi görmezken,nasıl olur da bir başkası... aklım almıyor.''

Bu aşk işleri böyle İsmail!İnsanı,yeniden doğmuş gibi mutlu da eder doğduğuna pişman da.!
Merak etme İsmail!
Sana bildiğin her şeyi öğreteceğim evlat.
Ben aşk Tanrısı...

Aynı kitaptan bir alıntı daha yapıp,Oğuzhan Koç'un yeni şarkısıyla veda ediyorum...


''...Gerçi dünyadaki bütün işler değersiz,başkaları istiyor diye kendi tutkusunu,kendi gereksinimini dikkate almadan,para,onur ve başka şeyler uğruna kendini yeyip bitiren insan her zaman budalanın biridir.''

İyi geceler efenim...








4 Aralık 2013 Çarşamba

Kısır Döngü...




ÇARESİZLİK


Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
İlk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
Ve korkularla yine sana koşuyorum
Hep aynı soru düşüncemde ya severse
O zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
İlk defa yenileceğimi anlıyorum
Karşımda kendimden emin gözlerin,dudakların,ellerin bunu söylüyor bana
Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
Önceleri hiç bilmediğim adını,şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
Gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
Gün oluyor eski bir Yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
Beni sevmediğin,sevemeyeceğim
O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
İnsan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
Bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
Güzelliğinde bana aynı şeyi düşündürüyor
Gün oluyor mavilerde,gün oluyor kırmızılarda,gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
Dudaklarından çıkan her kelime suya bir taş atmışcasına büyüyor içimde
Nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
Sonra kendine has kokun,kokuların en çıldırtıcısı,en tahrik edicisi
Ve gözlerin
Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
Görebildiğim,duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
İşin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
Belki hiçbir zaman sana sevdiğimi söyleyemeceğim
Ne sana ne de başkasına
Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
Sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluvericekmiş gibi geliyor
Bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
Galiba asıl korku sevmek değil,onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
Küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
Düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
Belki de aynı korkular içindeyiz seninle,birbirimizden haberimiz yok
Sevmek
Seni alabildiğine sevmek
Hiçbir şeyi umursamadan,bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
Tutmak ellerinden,o derinlere inmek,gitmek oralara,o yerlere
Orada hep sen olmalı,seni yaşamak ve olduğun yerde bile
Seninle sensiz olamamak
Sonra da sensiz edemediğim,edemeyeceğimi söyleyememek sana
Susmak
Susmak
Korkudan ölünceye kadar...

............

İyi geceler efenim...


3 Aralık 2013 Salı

Var etmek...






Hadi biraz şaircilik oynayalım bu gece...

Bana çılgın diyorsun;seni sevdiğim için.Yanılıyorsun,sevmek çılgınlık değil.Sevmek,insan tarafımızı bulmamızdır bence.Biraz da yaklaşmamızdır tanrıya zaman zaman.Dünyada sevmeyenlere,sevemeyenlere acımalı.O ot gelip,ot gidenlere acımalı.Sevebilen insan,kendini keşfetmiş insandır.Talihli insandır.Çektiği bütün acılara rağmen mutlu,kıvançlı insandır o.Aşktır yücelten bizi ve derinliğimiz aşktandır.Gerisi boş,yalan.Aşksa,sevmektir.Durmadan,nefes alırcasına sevmek.Sevmekle sevilmek ayrı şeyler.Sevilmeyi çoğaltmak,ona bir başka şekil vermek,daha da yoğunlaştırmak onu elimizde değil.Oysaki sevgimizi istediğimiz gibi yoğurabilir,dilediğimiz şekli verebiliriz ona.Derinlikse derinlik,yükseklikse yükseklik,genişlikse genişlik.Sevmekte gücümüz var,irademiz var,aklımız var.Biz varız sevmekte.Sevmek yaratmaktır bir bakıma.Sevilmekse yaratılmak... Demek ki biz seninle birbirimizi yaratıyoruz durmadan.Sen beni yarattıkça güzelsin işte ve ben seni yarattıkça güçlüyüm,daha bir insanım.

Beni sevmeseydin yine bir şey değişmeyecekti benim için.Sen biraz eksik kalacaktın,biraz sen kaybedeceksin;o kadar! Şimdi insanların en güzeliyiz,en iyisiyiz elbette.Seviyoruz seviliyoruz.Sevgimi anlamadığın ve ona saygı göstermediğin anda ölebilirim.
Karşılık vermediğim anda değil. 
Birbirimizi yeniden yaratmaya devam edelim....



28 Kasım 2013 Perşembe

Yuvarlanıyoruz...





Selamlar...

Ben geldim..

Nazar değmesin çok çok güzel bir şekilde devam ediyorum yaşam denen yolun yolculuğuna.Her şey yolunda yani.Bugün çok sevindirici bir şey daha oldu ama ondan bahsetmeyeceğim.Hemen bir önceki yazımda yaptıklarımın neticesinden çok kısa bahsedeyim.
Tabii ki iddiayı ben kazandım.Tuba koluma girdiği anda bizimkilerin suratları şöyle oldu:Hani çekirdeği uzun uzun yedikten sonra tam bırakacakken son bir tane daha yersin ve son çekirdek acı çıkar ya,deliye dönersin,suratın şekli şemali değişir; işte bizimkilerin hepsinde bu ifadeyi gördüm.Artı, paramı da aldım,dalgasını da geçtim.Güzelce eğlendik yani.
''Peki,Tuba ne oldu?'' 
diye soracak olursunuz,hiçbir şey olmamış gibi yapıyorum.Hemi de bugün başladım bunu yapmaya.Zor olmadı çünkü;varlığını hiçbir zaman içimde hissetmedim.
Hilal konusunu hiç açmıyor.
Ona üç maymunu oynuyorum.
Bence böyle daha iyi...

Eğer bugün mühim bir işim olmasaydı Best Fm'e gidip,dillere destan sesi ve güzelliği olan Emel Sayın ile tanışacaktım.Rıza ağabeyi aradım,yayınına zorla davet ettirdim ama işim çıktı yahu!Şimdi heyecanla yayının başlamasını bekliyorum.Son iki dakika.Dur kahvemi yapayım...


Bu dışında anlatmaya değer pek bir şey yok hafız.Şükürler olsun ki her şey tam,her şey güzel.
Ne mutlu bana o zaman!

Bir daha ki yazımda görüşürüz!











21 Kasım 2013 Perşembe

Yine Rafadan...





Herkese merhabalar efenim.
Ben geldim!

Hadi biraz rafadan muhabbet yapalım...

Okulda,benim derbeder aşk yaşantımla ilgili çok çok enteresan şeyler oluyor.Bir anda kısmetim mi açıldı diyeyim,beni sınırlandıran,melankolik yapan üzücü şeylerimi artık unuttum diyeyim bilemedim ama üzerimdeki büyünün kalktığı kesin.Tek tek anlatacağım olayları...

İlk olarak Tuba'dan bahsedeyim.Evet,yumuşak ''Ğ''  yok isminde;Tuba.
Bu çıtırla hiçbir alakam yokken,sınıfın kapısının önünde geyik yapıyorken,Furkan adlı alkolik arkadaşım kızı görünce dedi ki: ''Vay be!Ne manita ama!İyi bakın beyler,gözünüz gönlünüz açılsın.Zaten hep biz bakarız,lakin böyleleri  hiçbir zaman bizim gibilere bakmazlar.'' dedi ve beni fitilledi.Eskiden beri bende,tavırlarında egosantrik hareketler gördüğüm kızlara karşı haddini bildirip,aslında kimseden farkı olmadığını,insanı insandan ayıran tek güzel farkın ''Tevazu'' olduğunu ona en uygun dilde,yani tabiri caizse ''Götünü indirerek'' anlatmaya yönelik bir istek uyanır içimde.Neyse işte,Furkan öyle bir kelam edince,dedim ki: ''Baba kendi adına konuş sen.İstesem iki günde kollarımın arasında o kız.'' Ee,tabi inandırıcı gelmedi ona.Artık her gördüğümüzde,onun hakkında ''İmkansızlar'' muhabbeti ve ''Çünkü taş'' beğenileri dönerken,dedim ki:''Her gördüğünüzde sizi,azgın bir kuduz köpeğine çeviren bu kızı ayartacağım.Ama bir şartım var: Ayartamazsın diyenlerle (Özellikle Furkan'la) bir iddiaya gireceğiz.İki gün içinde dediğimi yaparsam bana sınırsız 4GB internet paketi yapacaksınız.Yok eğer dediğimi yerine getiremezsem,hepinizin tek tek telefonuna 4GB internet paketini yapacağıma dair söz veriyorum. (Uyandırayım,yapamayacağımı düşünen kızlı-erkekli kişi sayısı:13.)
Her neyse,bu saçma olayın saçma iddiasına girdik.Paralar ortada toplandı,bir kutunun içine konuldu,yarın açılmak için kilitlendi.İddiaya girdiğimiz dersten bir ders sonra yanına gittim,konuştum,kulak memesi kıvamına getirdim.Kıza diyorum ki:Erkek arkadaşın var mı?
''Nasıl yani,anlamadım?'' diyor.Dedim:Yani seviştiğin biri var mı hali hazır da? 
Halbuki,sorum bence gayet açıktı.Kıçını büyütmek yerine biraz kafaya yüklenseydi daha kolay anlayabilirdi.Neyse, ''Hayır,yok!'' dedi.Ben o gazla İltifatlar,metaforlar,teşbihler v.b kız kanatlandı iyice.Çıkışta beraber yürüdük.Aynı günün akşamı feysbuktan ekledim.Biraz da sanal alemde yoğurdum onu.Çarşamba günü,sınıfına gelmemi istedi.Dedim ki:Ben kimsenin ayağına gelmem.Ya kantine gelirsin ya da çıkışta buluşuruz. Mırın kırın etti bir süre,çocukça tripler atmaya başladı.Benim de bir kızda en çok aradığım şey olgunluktur.Bu kızla muhatap olunca bazı kızların değerini daha iyi anladım.Biraz da agresiflik var bende böyle saçma hareketlere karşı,ters bir şey söyleyip 520 lirayı da kaybetmek istemiyorum;sabır çekerek katlandım.Neyse işte,konuştuk,kaynaştık,tanıştık iyice ısındık birbirimize.Yarın finali yapmak kesinleşti artık.Ama bizimkilerin bu gidişattan haberleri yok tabi.Hep olumsuz şeyler söylüyorum seviniyor sefiller.Yarın gülen ağızlarına ..... Görecekler onlar.İki gündür saçma salak şeylerin içine sokuyorlar beni yahu.

İşte bu cephede durum böyleyken,bugün Zülal  yanıma gelip sevgilimin olup olmanı sordu bana.Yekten sorunca afalladım.Ben şarkı dinliyordum arkada.Ulan ne diyeceğimi de şaşırdım.Dedim:Bir tane öylesine takıldığım var.Yarın her şey netliğe kavuşacak. Kızın suratı düştü ki, çok enerjik bir kızdır kendisi. ''Ciddi düşünüyor musun?'' diye sordu. Dedim:Belli olmaz.Bu aşk oyununu biz yönetmiyoruz sonuçta.
Neyse,eve geldim,Berna vatsaptan Zülale böyle böyle şeyler demişsin,ne kadar doğruluk payı var. diye soruyor.Dedim:Niye bu konuyla bu kadar ilgileniyorsunuz?Ona ne,sana ne,kimi ne?
''Sen zeki adamsındır.Sezmişsindir bir şeyler.'' dedi. Ne yalan söyleyeyim aklıma ilk Zülal'in bana iş attığı geldi.Ama o değilmiş.Ee,Berna hiç değil zaten.Geriye Hilal kalıyor.Evet,Hilal'miş.Şimdi Hilal'in yeri her zaman bende ayrıdır.Çok severim kendisini ama bu zamana kadar hiç o gözle bakmadım.İyi de bir arkadaşlığımız var.Güzel de anlaşıyoruz.Üzerine oynamayı da çok severim.Görüldüğü gibi hep ''Artı''lar var.Çok muntazam bir kızdır.Aramızdaki bu münasebeti,iki gün sonra bitecek bir ilişki yüzünden bozmanın bir manası yok ki?Sorun onda değil,bende.Bu şahsiyette bağlanma problemi olduğu için (Artık bu problem mi yoksa avantaj mı orasını tam olarak kestiremiyorum!) hakkıyla sevmek isteyen birisine haksızlık yapmak yakışmaz.Belki çok çok mutlu olacağız,çok iyi bir ilişkimiz olacak ki muhtemelen öyle olur,ama ben hiçbir zaman onun bana karşı hissettiklerini ben ona hissetmediğim için sıkıntı olacaktır.O seviyor diye benim de onu sevmeye mecbur hissetmem riyakarlık olur kanımca.Arada kalmak böyle bir şey işte.Gerçekten kırmaktan korktuğum birisi olmasa umurumda bile olmaz ama Hilal işte.Yarın Tuba'dan sonra Berna ile konuşayım da işin ayrıntısını iyice öğreneyim.Ne yapacağımı kesin olarak bende bilmiyorum.
Bakiciz...

Ya,böyle işte!Bir kapşonluyu değiştirdik kısmetim açıldı :))
Şekilcilerin gözü kör olsun lan...
İyi geceler efenim...





14 Kasım 2013 Perşembe

O Şimdi Asker Canı Karı İster...




Merhabalar efenim...

Okulun bitmek bilmeyen sınavlarından dolayı delirmek üzereyken,neyse ki sona yaklaştık.Yazmaya da,kitap okumaya da,dedikodu yapmaya da fırsat bulamadık malum.Çok acayip havadislerim var.Öncelikle ağabeyimden bahsedeyim biraz.Dün kendisini askere uğurladık.Bu yaşına kadar  beni hep koruyan,gövdesi geniş asırlık bir ağaç gibi gölgesi üzerimden eksik olmayan ağabeyim,artık vatanı koruyup kollayacak.Az önce telefonda konuştuk;sesinde hasret vardı.Yorgunluk da cabası tabi.Resimlerini gönderdi;çakı gibi asker olmuş maşallah.Askerliğini,Tuzla'da yapıyor.Asteğmen rütbesinde ve 11 ay sonra teğmen olabilecek.Çok da güzel para alacak.Sevindim çünkü,hak ettiğini vermiyorlardı memurlukta.Kazandığının iki katını alarak güzel bir birikim sağlayacak.Ben diyorum ki,askerliğini kalıcı yap.Rütbesi yüksek olduğundan hem rahat edecek ofis başında,hem de evliliği düşündüğünü bildiğim için o gün gelip çattığında hiç sıkıntı çekmeden ihtiyaçlarını giderebilir.Tabi,Oblomov karakterinin özelliklerini taşıyan ağabeyim,bu düşünceme pek sıcak bakmayacağı belli.Çoraplarının tekini giyip de diğerini yere eğilip almaya üşendiği için işe, bir ayağı çorapsız giden çapsız bir adamdan bahsediyorum size.Aynı kardeşi... 
''Asker parası verme'' diye bir hadise varmış,bilmem duyan,gören var mı?Şu yaşa kadar bende bilmiyordum ama ağabeyimin asker olması vesilesiyle öğrenmiş oldum.Akrabalardan tam tamına 600 lira topladı.Hem de sadece ellerini öperek! ''Sadece ellerini öperek !'' ne demek ya?Neyi öpmesi gerekiyordu ki alınan parayı hak etsin?Laf işte.Paranın tamamını indirmek üzereyken son anda laf sokunca adam vazgeçti.Trajik hata.Telefonunu bana bıraktı ama SIII bile olsa benim işime yaramaz ki.Ben telefon kullanmayı sevmiyorum moruk.Valla,iki güne kalmaz ben bu telefonu satar parasını ezerim, demedi deme.Ezerim derken yapacağım şey şu:Koli koli kitap almak.Bir insan,cebindeki bütün parayı kitaba verir mi yahu?Dayanamıyorum işte,o kadar kitap okuma açlığı var ki,bir asır aralıksız kitap okusam doyuramaz beni.Haa,şimdi aklıma geldi!Ağabeyim asker parasını vermeyi kabul etmişti ama bir şartı vardı;üzerime kıyafet alıp,benimle özdeşleşen kapşonu çıkarıp atacakmışım. ''Ben bıktım seni öyle görmekten,sen hala nasıl aynalara bakabiliyorsun?'' demişti.Söz verdim ama yine de inanmadı.Çünkü kıyafetle,giyinmek hiç ama hiç işim olmadığı iyi biliyor.Ben de biliyorum,niye ikimizi de kandırmaya çalışıyorum ki... 
Neye üzüldüm biliyor musun?O giderken arkasından bir Türkiye klasiği olan ''O şimdi asker,canı neler ister'' şarkısını çalamadım ya tadım kaçtı.. :)
Düşünüyorum da,ne çabuk büyüdün be ağabey?Daha dün kıçında 1 kilo bokla dolaşan çocuk,şimdi asker oldu ha.. Daha pipisi çıkmadı lan onun.. :) 
Neyse,lafı biraz daha uzatırsam duygusallığın dibine vuracağım.
Hayırlı teskereler ağabeycim.Allah yardımcın olsun.Karşına hep iyi niyetli,vicdan sahibi komutanlar,kumandanlar çıksın.O hep hınzırca bakan gözlerinden öpüyorum.

Görüşürüz abicik...



7 Kasım 2013 Perşembe

Mobbing...






İnsanların kafalarındaki ön yargıların,küçük bir çocuğun büyümesi gibi sürekli gelişme göstermesi çıldırtıyor beni.Gün geçtikçe,tabularımızı yıkıp hem kendimizi hem de diğer insanları azat edeceğimize,bilakis;aşılması güç duvarlar örüyoruz.O duvarların arasında can çekişiyoruz,boğuluyoruz.Birilerini yargılamadan nefes bile alamayacak duruma geldik.Çıldırmış bu insanlar!Bizim gibi olmayan,bize benzemeyen insanları neden toplumdan ötekileştirmeye çalışıyoruz?Halbuki farklılık her zaman iyidir.Beyaz olmasaydı siyahı nasıl fark edebilirdik?Siyah da en güzel beyaz da belli olur.Niye tek renk istiyoruz?Bu mutaassıp zihniyetlerin olduğu bir dünya yaşamak,çağdaş ve düşünce özgürlüğüne inan insanlar için bir küfür.Maalesef,bir kalıba sokmaya çalışıyoruz her şeyi.Kimseye saygımız kalmadı.Küpe takan bir erkek 'İbne',saç uzatan bir erkek 'Kadın kılıklı',dövme yaptıran birisi 'Dinsiz,abdestsiz',mini etek veya dekolte elbise giyen kadın 'Yollu',birçok kadınla yatan erkek 'Çapkın yahut zampara' ama aynı şeyi kadın yapınca 'Orospu',hakkını savunana 'Çirkef',kürt kökenliyse 'Terörist' ve nice nice muhafazakar ve kalitesi kuduz bir sokak köpeği kadar sefil düşünceler.. .Ben anlamlandıramıyorum neden bunu yaparız,neden?Bırakalım bunları,herkes istediği şeyi yaparken kafasında ''Acaba ne derler?'' sorusu olmadan özgürce yapsın.Bunları her gün her gün gördükçe yemin ediyorum çıldırıyorum. Mobbing denilen şey bu işte;sosyal kabadayılık.Bu sistemin çarkları değişmeli artık.İnsanlara anlata anlata dilimde tüy bitti.İnanın,birçok kişinin iptidai düşünceleri konuşmamın sonunda değişiyor.Bu mutluluk verici ama 24 saatten sonra yine aynı yere geliyorlar...
''Bunları sen hiç yapmadın mı,melek mi sanıyorsun kendini?'' diye sorarsanız cevabım:Evet,ben de yaptım!Hem de olağanüstü biçimde.Ama yaptığımdan daha çok maruz kaldım.Hemen farkına vardım ve ders çıkardım.Kimse kusursuz değil.Önemli olan kusurlarımızı en aza indirgemek.Siz de öyle yapın.

Değişin,değiştirmeye çalışmayın...
Ucube insanlar,kendinize gelin...






3 Kasım 2013 Pazar

Ben Mi Zamanı Kullanıyorum Yoksa Zaman Mı Beni?






Ne düşünüyorum biliyor musun?

Hani her şey insanlar için vardır,her şey insanların elindedir ya,öyleyse bu su misali akıp giden zamanı neden kontrol edemiyoruz?Zaman bizim için değil,biz zaman için varız ve ayak uydurmak zorunda bırakılıyoruz.Her yerde,her manada zamanın esiriyiz. ''Çok üzgünüm!Geç kaldım!'lar bu yüzden var. ''Artık çok geç''ler nedeniyle ömrünün tamamını ışıksız geçirmek zorunda bırakan tek şey: Zaman. Bizi hegemonyası altında inip inip inletiyor.Sürekli onun istediğini yapmak zorundayız. Güneşin bile uyanmaya üşendiği vakitlerde bizi istemediğimiz şeyleri yapmaya sevk ediyor. ''Hadi!'' diyor, ''Kalk!'' ''Hiç sevmediğin işine gitmek zorundasın.Bana uymazsan hayatın tepetaklak olur.Şu saatte senin hiç gitmek istemediğin yerde bekliyor olacağım.Geç kalma köle...''  Acımıyor hiçbirimize.Sabahları insanların suratlarına dikkatle bakarsanız bunu görebilirsiniz.Hiç kimse memnun değil ve herkes şikayetçi,ama elinden de bir şey gelmiyor.Pişmanlık'lar,kavuşamamazlık'lar,keşke'ler,şimdi ki aklım olsa'lar hayatımızda hep var ve olmaya da devam edecek.Kontrolü elimizde olmayan zamanın eseri bunlar.Biz insanoğlu,bütün ömrü saatlere göre,zorunluluklara göre,zamana göre ayarlanmış makineleriz.Kendimize inanamıyorum!Nasıl ''Özgürüz'' diyebiliyoruz.Bizi yöneten bir zaman var.Nasıl hissedemiyoruz zamanın esaretini?Yaşamlarımız hiçbir zaman böyle ucuz olmamıştı... 

Burada cevaplanması zor olan tek bir soru çıkıyor karşımıza: 
Nasıl özgür olabiliriz?

İnsanoğlu cevabını bulduğunda mutluluğu elde edecek.
Ama şimdilik mutluymuş taklidi yapmaya devam edebiliriz...








31 Ekim 2013 Perşembe

Beni Uyandırma...




Merhabalar.

Uzun bir arandan sonra ben geldim...

Çok bir şey yazmayacağım.Yorgunum.Hemen yatıp uyuyacağım.Dün gece yatıp uyumadan önce bir şeyler karalayayım dedim.Onu paylaştıktan sonra sessizliğe gömülelim kısa bir süre... 

Dün gece biraz düşündüm.Düşündükçe yazdım,yazdıkça düşündüm. 
''Ne güzel uyuyorsundur şimdi '' dedim kendi kendime... ''Sıcacık yatağında!''
 Görmek isterdim o berraklığını.Dakikalarca seni seyredip,alnına bir öpücük kondurduktan sonra sessizce kapardım kapını... Yastığının altına,bir dörtlük iliştirirdim.Sabah onunla başlardın güne.
Dudakların;uyurken daha da bir öpülesi... 
Kıyamam yine de uyandırmaya,alacağım olsun bir buse... 
Elinden tutunca her yol kestirme bana.Gözlerin alabildiğine sonsuz.
Daldım gittim şimdiden geleceğe.İlk defa hayal kuruyorum,içinde sen varsın.

Ölüme çok var!

Beni uyandırma.




23 Ekim 2013 Çarşamba

2 SATIR OKU...


Seslerine,kulaklarımızın aşina olduğu üstatların kitap okumanın önemine dikkat çekmek için hazırladıkları küçük bir belgesel filmi efenim...

Farklı kitaplardan küçük alıntılar...














17 Ekim 2013 Perşembe

Dejavu...





Merhabalar..
Islak bir İstanbul akşamından selamlar.
Ben geldim.

Henüz on beş dakika önce izlediğim filmden bahsedeceğim sizlere.Film 1993 yapımı,Harold Ramis'in yönettiği ve 2006 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kütüphanesi tarafından ''kültürel,tarihi ve estetik olarak önemli'' filmler arasında seçilmiş komedi temalı bir yapıttır.

Filmin ismi:Groundhog Day.

Türkçesi:
''Bugün Aslında Dündü.''

Başrollerinde Bill Murray ve Andie Macdowell vardır.

Konusu şöyledir efenim.
 Amerika'da geleneksel 2 Şubat Groundhog günü için hazırlıklar yapılmaktadır.Televizyonda spikerlik yapan Phil Connors (Bill Murray) şenliği seyircilere duyurmakla görevlidir.O küçük köy yerinde,bir sabah uyandığında bir önceki günü yaşadığını anlar.Gün içinde neler olacağını bilen Phil,önce bu işin keyfini çıkarmaya başlar.

Hep aynı gündür yaşanan.Her sabah aynı güne uyanılır.

Günler günleri takip eder.Günler kendi kendini tekrar eder.

Günler,kendi kuyruğunu kovalayan bir köpek gibidir.Kahramanımız,hayatın anlamsızlığı ve küçük hayatının kısır döngüsünde kaybolmak üzeredir.Kurtulmanın imkanı yoktur.Her yeni gün,hayatının anlamsızlığını tüm şiddetiyle yaşamakta,bu anlamsızlığın ve amaçsızlığın duvarlarına çarparak sonraki günlere gebe kalmaktadır.

Günler,günlere gebedir.Günler,kahramanımızın küçük hayatına,o küçük hayatın iğrençliğine ve tekrarına gebedir.

Başkalarıyla uğraşmaktan vazgeçip kendisiyle uğraşmaya başlayıncaya kadar da bu kısır döngüden çıkış mümkün olamayacaktır.

Bir ders almanın zamanı gelmiştir...

Bana yansıyan bunlar.

İzlemenizi tavsiye ederim.

Görüşürüz...



15 Ekim 2013 Salı

Şöyle Böyle...





Herkese merhabalar...
Ben geldim.

Öncelikle herkesin Kurban Bayramını kutluyorum efenim.Bu günün anlam ve  önemini çok iyi idrak edip,usulünce hareket etmek gerekir.Sen eti her gün yersin;bırak da sadece seneden seneye evindeki kara kaplı tencerede et pişirebilen cebi fakir ama gönlü zengin insanlar yesin.
Bir insanı,bir anlık bir olsa mutlu etmek gibi dünya üzerinde insana verebilecek başka büyük bir haz var mıdır acep?Bu günlerde olmasa insan olduğumuzu hatırlayamayacağız be!
Neyse efenim,Allah herkesin kurbanını kabul etsin.

Bugün Ramazan ile telefonla konuşurken çok ama çok korktuğum bir klişe yaptı.Tahmin etmişsinizdir hepiniz! ''Nerede o eski bayramlar'' klişesi işte yahu.Onu bunun bilmem babacım,herkesle arkadaş olmayacaksın.Sorgulamadan olunca böyle hayattan soğutuyorlar adamı işte.
Pislik seni be!!

Makine Kafa'ya gittiğimizi söylemiştim galiba.
Sabah ezanında ancak eve gelebildik lan!
Ama şükür çok absürt bir şey olmadı. Anıl'ın dürümcünün ''Dürümü elinizde mi yersiniz yoksa burada oturup mu yiyeceksiniz?'' sorusuna ''Sen elimize ver abi...'' demesi dışında tabi.
Gecenin üçü,tehlikeli yerler ve adam da karanlık bir tip.
Bizi asıl korkutan,Anıl'ın isteği sonrasında adamın suratın da oluşan müthiş bir haz ifadesiydi.
Çok kötü şeyler olabilirdi çok.

Heyecanla maçı bekliyoruz.Yaklaşık yirmi dakika sonra Hollanda maçı başlayacak.
Portakalları soyacağız...

Biz inandık,siz de inan...
Başarılar.

Görüşürüz....



10 Ekim 2013 Perşembe

Kafalamaya Geliyor...





Adam:Sivri dilli,komik,aykırı,arada aforizmalarla aklı ermemiş gençliği etkileyen birisi.
Onun programlarında,insana garip nesne veren,hülyalara daldıran,hipnotize eden bir şeyler vardır.
Cumartesi geceleri evdeyseniz ve yapacak hiçbir şeyiniz yoksa,o cumartesi gecesinizi bunalıma sokmaktan kurtarır. 

''İnsanları aşağılayarak egosunu tatmin eden zavallı.'' dese de bazı kesimler,
ben: ''Dobra,açık sözlü,gelişine vuran... '' birisi olarak adlandırırım .

Her zaman sisteme küfredip de,sistemin içinde olmaktan vazgeçmeyen insan.

Eğer yavşaklık bir sanat olsaydı,o bu sanat dalının Mozart'ı olurdu.

O adam Okan Bayülgen... 

Cumartesi gecesi arkadaşlarımızla Ayazağa da
''Makine Kafa'' olacağız.

Cumartesi saat 23.30'da Show TV'de  buluşalım...








3 Ekim 2013 Perşembe

Tutsam Ellerinden




Aşıkmışım.Geçermiş... Yalan!Bir bak gözlerime geçecek gibi mi duruyor?Nasıl da çaresizim.Nasıl da muhtacım ellerine.Gözlerine susadım... o çocuksu bakan gözlerine.Gülüşüne,sevmene açım.
O kadar istiyorum ki ellerini,istediğini alana kadar ağlayan bir çocuk gibi içli içli ağlayabilirim saatlerce.Tutsam ellerinden... 
Yazmak da yoruyor artık beni.Asıl yorucu olan seni yazmak;uçsuz bucaksız seni yazmak kolay olur mu hiç?Sana olan duygularımı kendime okumak yıpratıyor.Sen bilmezsin.Bilmezsin nasıl kahreder insanı...  
Seni sevdiğimi;kendime belli etmiyorum.Tutamaz çenesini,sonra gidip sana yetiştirir hemen.Yürek ketum.Dil müzevir.Birbiriyle geçimsiz iki kişiyim ben.İkisinin arasında sen duruyorsun.Ama ben daha bulamadım ortasını bu yolun.Ne yaparsın?Dil müzevir,yürek ketum...


Ne yapacağımı bilmiyorum.Görüyorsun,bitmiyor yazı... bitmiyor elem.
Ne yaptın sen bana?
Yeter elinden çektiğim be kızım.
Biraz sev istersen olur mu?
Artık ne yapacağımı bilmiyorum...
Yardım et...





29 Eylül 2013 Pazar

Garip Veda...







''Biliyordum.'' dedi,ayrılmamız gerekiyor derken gözlerine... ''Biliyordum'' dedi, ''Sevmediğini... En başından beri biliyordum.Derdin gönül eğlendirmek değildi.Benimleyken,sanki birisini öldürmeye çalışıyor gibiydin;küllerin üzerine su dökmeye,yeniden doğmaya çabalıyordun. Hiçbir zaman beni sevdiğini söylememen de bu yüzdendi zaten.Kim olduğunu bilmiyorum ama hep başkasını gördün bana bakarken.Diyeceksin ki, 'bunları bildiğin halde neden devam ettirdin bu oyunu?'.Çok yaralıydın be Onur.Aynı 3 sene önceki ben gibiydin;kanadı kırık... Kızmıyorum sana.İstersen,arkadaş kalalım...''

Sustum... 
Sonra hep sustum.
Suskunluğum ağır geldi bedenime;kalkıp gidemedim...
Bir filmin en dramatik sahnesi gibiydi sanki,hiçbir zaman unutulmayacak olan.3 ayda nasıl bu kadar tanıyabilmişti beni?Nasıl farkındaydı her şeyin?Hiç kendimi bu kadar aciz hissetmemiştim...

Güçlü bir rüzgar esmesini istedim;çok güçlü bir rüzgar ama.Bir anda alsa,savursa beni bilmediğim bir yerin biçimsiz bulutunun içine...

Ardından,bir süre konuştuk.Fırtına esip geçmişti ama ikimizde hayattaydık.Kendimize geldik;silkindik,sonra uzunca güldük.Vedamız,hiç olmadığı kadar neşeliydi.Çok hafiflemiştik;istesek uçabilirdik.İnsanüstü babasından dayak yemeği de göze alarak evine bıraktım.Ayrıldık... İkimizde hiç olmadığı kadar mutluyduk belkide.

Benziyorduk birbirimize..
Kendimizi kandırmaya çalışırken 
yakalanmıştık.
SOBE..!





27 Eylül 2013 Cuma

Ellerinin İzi Var...




Ben geldim.

Dışarıda yağmur var.Yağmurun en güzel yönü,ağladığında gözyaşlarını belli etmemesidir.Toprakla öpüştüğünde çıkan koku da olabilir.Birazdan kahvemi yapıp balkona çıkacağım.Ben böyle havalarda var oluyorum;yıldızların parlaklığını göremesem de.
Çok bir şey anlatmayacağım bu akşam.Bir şiir yazacağım,bir şarkı paylaşacağım,sonra bir kızı terk edeceğim...
Terk edilen kız Aysu olacak.Bu kaçıncı olacak? Kaçınca mutlu mu olacak bu adam?Yo,ama hep kaçacak!Beni sevdi mi,bilmiyorum?Aslında biliyorum.Zaten onun için gidiyorum.Hırsız telaşı benimkisi;alacağı bir şey olduğunu bildiği halde,açamayacağı kapıyı zorlayan... Fener misali, düşler elinde;ama sürekli gerçeğe yakalanan...
Zor olmayacak;terk etmeyi iyi bilirim.Zamanın da çok terk edildim;nasıl yaptıklarını biliyorum.
Korkuyorum!Ya gözlerine çarparsa gözlerim.Ya çatık kaşlarını hissedersem.Her şeyden önemlisi,elleri... Ellerinde gözyaşı olursa.O zaman ne yaparım?
Senin yüzünden oluyor bunlar.Senin yüzünden terk ediyorum.Kimse sana benzemiyor çünkü.
Herkeste seni ararken kendimi kaybettim. ''Benim günahım ne?'' derse eğer,seni anlatayım mı en başından? Bakarsın belki acır da hak verir bana.Verir mi dersin? Görüyorsun,her şeyin sebebi ne kadar da sensin.
Ne kadar benimlesin?


Yarın zorlu bir gün olacak...
Artık geceleri yazacağım.
İyi geceler...



VAR OLMADIKÇA SEVİLECEKSİN

Susup düşürdüğümde dilimden adını,
Güzel duruyor sessizliğin içinde...
Ama sesime karıştığında,yitiyor anlamını.
Sadece adın değil,tamamın böyle...

Gözlerin bakılmadığında güzel...
Ellerin tutulmadığında sıcak...
Yanımdayken değil de,
Özlendiğinde mühimsin...
Zaten bu yalanın,
sarılışlar -vücut bulması- yasak!
Kısacası;
Var olmadıkça sevileceksin...

Karşıma yaşanmama koşuluğuyla çıkarılmış,
Geçmişte işlediğim bir günahın bedeli gibisin...








20 Eylül 2013 Cuma

İçimizdeki Kurumlar...






Merhabalar...

Ben geldim...

Bu yazımda,içimin kurumlarını temizleyeceğim.
Amaç sadece baca temizliği.
İçimizdeki kurumları boşaltmak gerekir bazen.

Bu gece yokluğunun dökümünü yapıyorum.Seneler önce sensizliği yazdım şiiri okudum,bir de dün gece yazdığımı... Hiç fark yok... Neden azalmıyorsun bende?Neden gidişin dün gibi?Neden sana yazdığım her yazı,hep aynı yerde tıkanıyor?Ben bugüne kadar kimseyi yokluğunda bu kadar önemsemedim... Kimseyi yokluğunda bu kadar özlemedim... ve şuna emin ol; hiç kimse,yok'ken bu kadar sevilmedi... Benim karşıma ''aşk'' diye bu sonucu çıkaran,yarım kalmışlıktan başka bir şey değil,bunun farkındayım...

Ama iyi ama kötü,bitmeli her hikaye!Sen bitmedin... Bitmeyensin...Ayrılığın adını koyamadık sevgilim.İşte bu yüzden kopamadık birbirimizden bir türlü..... Ben yarım kalan ve adı konmayan hiçbir şeyi unutmam... unutamam..... içimde sızısı kalır. Ya her şey yaşanacağı yere kadar yaşanıp sona ermeli ya da ayrılık söz konusu olduğunda bir daha kimsenin çıtı çıkmamalı!Biz bunu başaramadık,ayrılamadık!Sen yaşanıp da bitseydin eğer hatırıma gelmezdin.Seni bu kadar yazılası yapan,yarım kalmışlığındır....

Ben yaşadığım hiçbir aşkı hayatın akışına bırakmadım.Bunu yapanlar her zaman kaybeder... Zaman denilen kavram düşmanıdır aşkın... eğer ortada aşk denen bir şey varsa,ne yapıp edip zamanı durdurmalı.Biz bunu başaramadık... oysa bu o kadar zor bir şey değildi sevgili... Farklı bir dokunuş,ağızdan çıkan ve bugüne kadar kullanılmamış bir söz yeterdi zamanı durdurmaya.....
Ben,aşktan söz açıldığında zamanı durdurmayan kimseyi sevemedim.... Ondandır belki de varlığında sevemediğim insanları,yokluğunda düşlemek....

Yokluğun hiç de adil değil.... beni yok ediyor,seni var ediyor sevdiğim.... Evet,seviyorum seni varlığına rağmen!Çok mevsim değişti bu şehirde ama ben varlığınla yokluğunun tezatını çözemedim... seni yaşamak istemiyorum!... öyle bir sen yarattım ki sen yokken,yaşanıldığı an yitirir anlamını... sen yokkken yarattığım sen,yasakladı sana dokunmamı... Sana düşman bir sen var içimde... seni senle savaştırıyorum,olan bana oluyor...

Tam olarak hatırlamıyorum ama uzun zaman önce bir yerden duymuştum bu sözü,
''HANİ RUHLARIMIZ ÖPÜŞÜR YA!BAŞKASINDAYKEN AĞZIMIZ...'' şu an varlığınla yokluğunun tezatını bu şekilde tanımlıyorum,seni senle savaştırırken mağlup olan yüreğime...
Birkaç ay geçtikten sonra,daha anlaşılır bir tanım bulabilirim elbet ama şimdi gerçek olan bu;RUHLARIMIZ ÖPÜŞÜYOR SEVGİLİM...

Gidişin yaralamadı beni,aksine daha bir sevilir hale geldin... varlığındaki seni,yokluğundaki sen kadar sevemezdim.... ''Keşke sen yanımda olsaydın,keşke bir şeyler yapıp da seninle zamanı durdursaydık.'' diye hayıflanmıyorum artık.... her ne kadar adı konmasa da bu kopuşun,her ne kadar vazgeçmeyi beceremesek de,ayrılık ihtiyaçtandı bu hikayede.... Yazık!Son sözü zaman söyleyecek... Yazık!Bu sefer hayatın acımasız akışına bıraktık aşkı... Ben senden kalan ayrılığa bile yas tutamıyorum adam gibi!Bunu engelleyen senin varlığın... ben bunca zaman yokluğundaki senle hayatı paylaşsaydım ve böyle bir senle ayrılığı yaşasaydım,hiçbir şiir kolay kolay hayata döndürmezdi beni... işte bu kadar güzeldir senin yokluğun... işte bu kadar ayrılığına üzülmemi engelliyor varlığın.... 

Varlığının canı cehenneme,yokluğunu alma bari...










17 Eylül 2013 Salı

Geç Bunları,Anam Babam...







Üstadın en çapkın ikinci şiiridir...  :)
Ne canlar yakmış güzel insan!
Şairlerin prensini saygıyla anıyoruz...



DEDİKODU

Kim söylemiş beni
Süheyla'ya vurulmuşum diye?
Kim görmüş,ama kim,
Eleni'yi öptüğümü,
Yüksekkaldırımda,güpegündüz?
Melahat'ı almışım da sonra
Alemdar'a gitmişim,öyle mi?
Onu sonra anlatırım,fakat
Kimin bacağını sıkmışım tramvayda?
Güya bir de Galata'ya dadanmışız;
Kafaları çekip çekip
Orada alıyormuşuz soluğu;
Geç bunları,anam babam,geç;
Geç bunları bir kalem;
Bilirim ben yaptığımı.
Ya o,Mualla'yı sandala atıp,
Ruhumda hicranın'ı söyletme hikayesi?

Orhan Veli KANIK





16 Eylül 2013 Pazartesi

Sarhoş Olsak Ya!!






Kendi yaşantımı düşündüm;bulunduğum çevreleri,tanıdığım insanları ... 
Boş verebilseydim,hiçbir şeye aldırmasaydım,üzülecek yerde gülseydim... 
Ama yapamadım,anlamamıştım yaşamın maskeli bir balo olduğunu.
İnsanların her gün,her an değişik maskeler taktıklarını... 
Ben de kendime çeşitli maskeler hazırlamalıymışım!Boy boy,renk renk... 
Yerine göre kullanmalıymışım,durumuna göre... 
Güleç,kızgın,asık suratlı,üzgün,perişan,mutlu... 
Hepsinin yeri geldi ama yapamadım.Hep kendi yüzümü taşıdım. 
''Binbir surat'' denilen insanlar arasında maskesiz biri yaşayabilir miydi?
Dayanabilir miydi?






13 Eylül 2013 Cuma

Budala...




Ben geldim...

Tek başıma değil,yalnızlığımla geldim.
Şiirimle geldim...


KARA GÖZLERİN

Kara gözlerindeki umut
Siyah saçları kadar karamsardı
Ve kadere küsmüştü O,bir kere
 Sevgiyi öldürdü diye...
Sanki ona uzanan ellerde
Keskin bir bıçak
Ha vurdu ha vuracak
Bu,benim karanlıklarım,
Bu benim sırlarım diyor hep
Bir gün gelecek
Şefkatle kollarına saracaklar...
Asılsız sevgilerdi onu yıkan aslında
Umutları umduğu gibi çıkmamış
Beklentileri hep korkuları olmuş
Sanki bütün hayatı,
Kupkuru bir odadaymış kopadıklarıyla...
Gülüşleri bir sigara içimi zamanı kadar az
Her nefeste biraz daha kısalırken
Bütün beklentileri duman duman uçuyorlardı.
Kurallar koymak isterken dostluklarına,
Kuralları bozduğunun farkında değildi aslında...
Şimdi o gözlerde,
Vakitsiz yağan yağmurlar var,
Hasat mevsimi bitmiş bahçelere
Sağnak sağnak yağacaklar.
Belki gönlünde gökkuşağı açacak 
Ama,altından çocuklar geçmeyecekler.
Su yerine zehir akacak ırmaklarından,
Hiç kimse içmeyecek...
Ya ben,
Şimdilerde bir bağ bozumu hüznü var içimde,
Üzümlerim gazap üzümü
Şaraplarımsa gözyaşları...
Sen güz güneşinde,sanki kanadı kırık bir kuş,
Konmuştu bahçeme,
Ona şefkatle eğilirken
Pır diye uçtu birden
Kırık sandığım kanatlarındaki sahtelik,
Ve inancımla birlikte...





3 Eylül 2013 Salı

Ses! Deneme Bir ki...







Efenim,herkese merhabalar...
Bir buçuk ay önce,Başkent İletişim'in ses yarışmasına katılıp -pek umudumuz olmadığı halde- dereceye girerek,üç farklı daldaki kursları normal fiyatlarının yarısını ödeyerek katılmaya hak kazandığımı buradan sizlere bildirmiştim.(Kimlere?)
Derece yaptığımız kaydın küçük bir kısmını da yayınlayacağıma dair sözüm de vardı.
Geçte olsa sözümü tutuyorum efendim.

Bahanem:
Ses kayıtlarının bir kısmı Ebru da,bir kısmı da Mehmet'te olması nedeniyle hemen 
paylaşım olmadı.

Ebru'dan rica ettim,
okuduğum metnin 50 saniyelik bölümünü küçük bir slaytla birlikte gönderdi.
Buyurun efenim...






30 Ağustos 2013 Cuma

Bir Şiir Bin Ölüm...






BİR YERDE ÖLÜM GÜZEL OLUYOR

İnsan bir kere ölüyor ne fena
Bu düzeni değiştirmeli
Bir kere yaşamalı; çok çok ölmeli
En büyük kederler bizim için 
Bizim için karşılıksız sevgiler
Kör kuyular,çıkmaz sokaklar bizim için
Dünyaya nasıl gelmişiz sormayın
Saygı değer annelerimiz incinmesin
Her yerim ayrı ayrı ölmeli
Yoksa ölüm yok bana dünyada
Bir kurşun beynime girsin
Bir bıçak kalbime saplansın
Kızgın bir demir dağlasın gözlerimi
Çok düşündüm bilek damarlarımı kesmeyi
Rönesans öncesi devirlerden kalma zehir içmeyi
Ve düşmeyi yüksek kulelerden mermerler üstüne
Ayaklarıma taş bağlayıp denizler altında ölmeyi
Yine de ölmedim görüyorsun,ölmedim
O aşağılık hesaplar,küçük korkular bırakmadı beni
Belki de sen bırakmadın,bilmiyorum
Bıraksaydın çoktan unutmuş olacaktın
Halbuki şimdi benden kaçman da zor
Anlıyorum beni sevmen de zor
Dedim ya bir yere kadar yaşamak güzel
Ama bir yerde ölüm güzel oluyor.




23 Ağustos 2013 Cuma

Uzun Bir Aranın Kısa Mevzusu...




Ben geldim...
Uzunca bir aranın ardından yine buradayım.
Tatilin hemen akabinde dershane işleriyle fazlasıyla ilgilenmek zorunda kaldığım için yazmaya inanın vakit olmadı.Neyse;şükür kavuşturana diyelim.
Dediğim gibi dershane başladı;biraz uykulu biraz sessiz biraz sıcak ama faydalı olacağını tahmin ediyorum.Nasıl koşullar olursa olsun ihtiyatlı olmam gerekiyor çünkü geleceğim benim ne yaptığımı izleyip plan yapıyor.Gaziosmanpaşa'daki Kültür dershanesindeyim;sadece ben değil bütün Tuna Lisesi burada maşallah.Çok farklı bir şey yok;kendisini playboy zanneden erkekler ve makyajları silindiğinde bir şeye benzemeyen mağrur kızlar... Klasik ''Tuna'' işte. 
Sınıfta,seksi bir kız var ve bizim dershanedeki arkadaşlar onu görünce el pençe bekliyorlar.Neden?Etkileyebilmek için belki.Ben onlardan olmadığım içim şanslıyım.Hatta bugün,kapının önünde muhabbet ederken biz bize,önümüzden geçerken yanıma çağırdım tanışalım maiyetinde.Tanıştık ama bizimkiler kasılmaktan taş kesildiler;eklemleri bükülmüyordu o derece yani.  ''Üzerindeki kıyafet çok güzelmiş.'' dedim. Güldü ve ''Teşekkürler'' dedi. Dedim; ''Gerçi,elbisesiz daha güzel görünürsün sen ama...'' deyince Ramazan'a baktım salyası akıyordu. Artık aklında nasıl canlandırdıysa kızı... ''Herkes göremez beni öyle '' dedi. ''Üyelik mi almak gerekiyor?Nasıl yapalım?'' deyince gülerek ''P*ç adamsın'' dedi ve güldük.Yani diyeceğim o ki,kasma normal muhabbet et.Oda etten kemikten,nedir yani? Bazıları da,kendisine azıcık ilgi gösteren kızlara aşık olurlar.Bu tamamen tecrübesizlikten kaynaklanıyor bunu belirtmeliyim.Ben gecelerin veliahtı Onur efenim.. :)
Vakit kalmadı acil gitmem gerekiyor.Yazacaklarım vardı bir sonraki yazıya kaldı artık.

Kendinize iyi bakın efenim...