28 Kasım 2014 Cuma

Sen Hiç Sevdin Mİ Adaşım..?








Hiç sen bir su değirmeninin içini dolaştın mı adaşım?
Sen aşkın ne olduğunu bilir misin adaşım,
Sen hiç sevdin mi?

Yahut sevgilin seni sevmiyordu..
O zaman ne yaptın?

Sen sevgiline ne verebilirsin ki sanki?
Kalbini mi?
Pekala,ikincisine?
Gene mi o?Üçüncü ve dördüncüye de mi o?
Atma be adaşım,kaç tane kalbin var senin?

Peki ama,bu sevmek midir be adaşım,
bir kadını öpmek,onu istemek sevmek midir?

Çırılçıplak soyunarak şehrin sokaklarında koşabiliyor musun?
Bir bıçak alarak kolundaki ve bacağındaki adalelere saplamak 
ve böylece bir nehre atılarak yüzmek elinden geliyor mu?
Bir şehrin adamlarını öldürmek cesareti sende var mı?
Bir minareye çıkarak bütün dünyaya işittirecek kadar kuvvetle bağırabilir misin?

Aşk sana bunları yaptırabilir mi?
İşte o zaman sana seviyorsun derim..


Alın size muazzam aşk testi...
Aşk bunları yaptırabilir mi?
Sorgulayın bakalım kendinizi...










22 Kasım 2014 Cumartesi

Hata Ve Aptallık...!



Efenim,bu gördüğünüz iki değerli fotoğraf çok değerli bir filmin(bize göre) fevkalade can alıcı sahnelerinden kesitler olup,emeğin,çabanın,arzunun ve amatörlüğün harmanlandığı otuz beş dakikalık filmden maalesef ve maalesef geriye kalan son görüntüleridir.Uzunca süredir; 'Hafız bir şeyler çekelim yahu...' diyerek birbirimizi heyecanlandırıp ama hiçbir zaman arkasında durmayarak havada kalan istekler silsilesinin ardından,yaklaşık bir ay önce hafif yağmurlu bir gece uzunca saatler sonunda naçizane bir senaryo yazma şerefine eriştim.Hiçbir zaman giriş cümlesi olarak yazmayı tasarlamadığım alelade bir cümleyi bir anda bilgisayarımın beyaz ekranında gördüm: 

'Adam,makul bir durgunlukla ölü olan bedenini izler...'
Aşağıda konusundan ve yaşanan hüsrandan kısacık bahsedeyim.!

Ah be,
resme tıklayınca ekranda büyüyor ya,perdede ne şık dururdu diye hayal etmekten kendimi alamıyorum!

Anlatıyorum olanları!





_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=_=



Filmin başındaki bu sahne aynı zamanda filmin finali olup,neden genç kahramanımızın (Yani benim) henüz on dokuz yaşındaki bedeni beyaz kefenlere sarılı olduğunu hızlı bir kurguyla anlatılmaya başlıyor.Ölüm nedeninin uyuşturucu bağımlılığı yüzünden olduğunu,bağımlığının nedeni ise kendisini terk eden sevgilisiyle başlayıp,hayattan zevk alamamasına,işsizliğine,ayrı ve ilgisiz anne-babaya v.b kendini değersiz hissettiren her şeyden bir anlık kaçış için uyuşturucuyu sığınak olarak benimsemesiyle devam edip,genç yaştaki ölümünün ardından kendisini bir ölü olarak sorguya çekiyor ve yaşasaydı hayatının geri kalanı için olacaklara kocaman bir 'Acaba?' sorusunu soruyor.Ondan önce kendisini adım adım ölüme götüren olaylar izleniyor ve 'Keşke'lerle 'Acaba'lar çarpışıp,geriye kocaman bir pişmanlık kalıyor...
Konusu genel hatlarıyla böyle.Daha önce tasarladığım bir mevzu kesinlikle değil.Yukarıda belirttiğim giriş cümlesiyle başlayıp,sonradan kendiliğinden peyda olmuş bir hadise.Senaryoyu bitirdikten sonra, 'Hadi bunu çekelim..' deyip Sezer'e,Mehmet'e ve 'Sığır' Halil'e (Sığır dememin nedenini açıklayacağım)senaryoyu mail attıktan hemen iki gün sonra arkadaştan tedarik ettiğimiz kamera ve ışık argümanlarıyla işe koyulduk.Yaklaşık yirmi gün gibi bir zaman aldı.Toplamda on dokuz kişi filmde oynama kibarlığını gösterdi.Kamera önünde olmayı hiç sevmeme rağmen baş rol bana uygun görüldü.Sonrasında bu otuz beş dakikalık kısa filmi okuldaki hocalarıma göstermeyi planlıyordum.Bu hiçbir zaman mümkün olamayacak çünkü yukarıda belirttiğim 'Sığır Halil' antika kamerayı düşürüp,içindeki emeği,çabayı sonsuzluğa gönderdi.Evet,bunu yaptı!On dokuz kişiye tek tek hesap vermesi gerekmez mi?İnsani bir hata olsa belki sineye çekilebilir.Ama bu tamamen salaklıktan ibaret bir davranış.Defalarca 'Kamerayı kılıfında taşı,antikadır,aman dikkatli ol,emek boşa gitmesin..' uyarılarımızı hiçe sayıp,mesuliyetsiz davranışı sonucunda geriye kendisine sadece kocaman bir öfke kaldı.Ve kendisini tıpkı onun filmime yaptığı gibi hayatımdan çıkartıp,sonsuzluklar evrenine terk ediyorum.Yaratandan da bir daha karşıma çıkarmamasını diliyor,aksini ise düşünemiyorum.O gün fiziksel herhangi bir zarar vermememin tek nedeni,başladığım zaman duramayacağımı ve en nihayetinde de onun adına çok kötü bir final yapacağımı önceden biliyor olmamdır.Beni bilen bilir, çok çok zorlamadıkça insanlara şiddet uygulamayı asla sevmem ve tasvip etmem.Her şeyin konuşularak çözüme kavuşacağına inanırım.Lakin,insanların sabrı da bu denli sınanmamalıdır.Hepimizin büyük bir sabır imtihanından başarıyla geçtiğimiz kanısındayım.Linç etmeye ramak kalmışken,kendimizi durdurduk;değmezdi. 'Hata neticede insanlara mahsustur,fazla tutucusun,abartıyorsun!...' diyen olabilir.Hatta bazılarınız 'Hatasız kul olmaz...' da diye bilir Orhan Gencabay'ın o müthiş eserinden alıntı yaparak.O vakit bende derim ki size:Hata ile aptallık arasında ince bir çizgi vardır.Hata,bütün tedbirler alındığı halde,insanın önleyemeyeceği,önüne geçemeyeceği  bir şansızlığın gelip kendisini bulması sonucu yaşadığı hayal kırıklığıdır.Aptallık ise,göz göre göre yapacağını bildiğin bir hataya önlem almayıp,işi şansa bırakmaktır.Kameranın kılıfta taşınması kameranın olası bir zarar görme ihtimaline karşı,yani hataya önlemken,bunu bilerek ve isteyerek yapmayarak kameranın düşüp parçalanmasına izin vermek,APTALLIKTIR.
Üzüldüm mü diye soracak olursanız,hayır;üzülmedim.Her şerrin bir hayra vesile olacağına inanırım çünkü. 'Üzülme,kaybettiğini sandıkların belki de kurtulduklarındır...!' demiş ya şair,hak veriyorum.Halil'i sonsuza kadar isteyerek kaybettim;üzüldüm.Çünkü futbol oyununda tek fark atabildiğin yegane insandı kendisi.Ama sevindirici yanı ise o sorumsuz adamdan sonsuza kadar kurtulmuş olmamdır.Belki ileride daha aptalca bir şey yapıp,daha  fena bir sinir krizine girmemize neden olabilirdi,haksız mıyım?
Hem zaten hayat üzülmeye,sinirlenmeye değmeyecek kadar kısa değil mi?
Olanla,ölüne çare de bulunmazmış zaten...
O zaman kaldığımızı yerden biraz eleme yaparak,yanımızda olmasını istediğimiz insanlarla  her zaman ama her zaman gülerek yaşamaya devam.
Mutluluğunuza gölge düşüren herkesi ne kadar yakın olursanız olun kendinizden uzaklaştırın!
Ama sizi mutlu eden yahut yanınızda olmasından mutluluk duyacağınız her kimse bir an evvel ona ulaşın.
Nefes alışverişimiz bile sayılıyken ey dostlar,bu neyin mutsuzluğu,çekingenliği...

Şairin dediği gibi: 
'Bir akşam uyudu;uyanamayıverdi olacak...'

Görüşmek üzere...










12 Kasım 2014 Çarşamba

Zor Olacak Ama,Yaşamı Sevin...!



''Hayat yaşandığı kadar vardır.Gerisi ya hafızadaki hatıra,ya da hayaldeki ümittir.
Hüsranı ise bir tek yerde kabul ediyorum.
Yaşamak,sevmek mümkünken hiçbirini yapmamış olmakta.'' 
-Elif-

''Yaşamak güzel şey be kardeşim'' -Nazım-

''Çok az insan yaşamı gerçekten sever,bunun böyle olduğunun kanıtı da değişim korkusudur.'' 
Andre Gide


''Bütün birleşerek var olan,parçalardan oluşan şeyler,tekrar dağılabilir,yok olabilir şeylerdir.
Kendi kurtuluşunuz için çalışın.''
 Buddha

Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme de dönse bütün ömrün
Mutlaka bir şey değişmeli her gün...


(Edirne'deki yeni hayatına bir senedir alışamayan ve her konuşmamızda 
'Çekilmez bu hayat!' 
diyerek yaşamın tatminsizliğine dem vuran Ebru'ya selamlar olsun...)

O,burayı bilemediği için ne yazdığımı okuyamayacak ama
 hasbel kader yolu bu blog düşen ey insanoğlu: 
Ve cehenneme de dönse bütün ömrün
Mutlaka bir şey değişmeli her gün...

Anladınız siz...!




6 Kasım 2014 Perşembe

Acaba..?





Bir benim başıma mı gelir,bilmem!Milyonlarcasını görsem etkilenmem ama bazısı öyle derin,öyle masum bakar ki,içinizdeki uyuyan güzel duyguları o an harekete geçirir.Her şeyi unuttursun o vakit,uzayıp gider zaman sonsuzluğa.Bir kadının ama özellikle masum bakan bir kadının gözlerinde dinlenmek,oradan sana doğru gelen muazzam huzuru her hücrende hissetmek.. nasıl güzeldir,anlatılmaz.Ben anlatacağım ama!Anlatmazsam öleceğim çünkü.Her zamanki gibi sakin,zaman zaman eğlenceli,kimi zaman huzursuz,ama hiç değişmeyen bolca düşünceli bir okul gününün sonunda,beni eve götürecek çift katlı otobüse pek de kalabalık sayılmayacak bekleyenlerin arasından kolayca sıyrılıp,koşar adım bindim.Şoföre selam verdim ama aldırmadı.Çünkü gözü kart cihazına sabitlenmiş,sanki avının bir hatasını bekleyen fırsatçı aslanlar gibi cihazın ekranına bakıyor,kartı kullanmadan gizlice arkaya gidebileceğim korkusuyla tedirgin ve bir o kadarda huzursuz gözlerle seyre dalıyor,havada kalan selamım ise açgözlülüğün sefil iradesini ele geçirdiği şoför yüzünden umarsızca yere çakılıyordu.Biraz ilerledim.Daha çok ilerlemek isterdim ama insanlar her köşebaşını kapmış,ayaktakiler de yerinde memnun olunca mecburen yerimde saydım..Şoförün 'Arkalara doğru ilerleyelim.Gelen var,hadi ablacım.!'diye bağrışı da benim selamım gibi havada kaldı.Şoförün bana yaptığı terbiyesizliğin cezasını da otobüsteki diğer yolcular onu umursamayarak vermişlerdi;yahut ben öyle düşünmek istedim.Neyse efenim,biz asıl konumuza dönelim!Kafamda bir an önce eve gidip,şöyle bol köpüklü kahve yapıp, iştahla içerken kitaplara göz gezdirmek,belki önceden okuduğum kitapların altı çizili cümlelerini bulup,o zamanlar neden bu kelimeleri işaretlediğimi  düşünerek vakit geçirmeyi tasarlıyordum.O derece kaptırmışım ki bu keyifli düşüncelere,önümde duran baştan ayağa siyahlar giymiş ay suratlı kızı görmemişim.Siyah deri montu ve siyah hafif yırtık pantolonuyla bohem bir havası vardı.Yüzünün sol tarafı bana dönüktü ve gülüyordu.Uzun yolda yorulur diye üç yahut dört yaşında tahmin ettiğim kardeşini oturacak yer bulamadığı için otobüsün girişindeki uzun ve geniş bir bölmenin üzerine oturtmuş oynuyordu.Anneleri ara sıra arkalardan 'Kızım,kardeşini tut da düşmesin,amana ha!' diye sesleniyordu.İlk önce 'her zamanki kızlardan biri' diye etrafı izlemeye başladım.Yolcular inmeye başladıktan sonra karşılıklı oturduğumuz koltuklarda yüzü,gözlerimi kamaştırdı.Şaşırdım.Çok masum,çok huzur veren bakışları vardı.Bembeyaz suratında utanç kızıllığı oluşmaya başladığını fark edince,uzun bir süre aralıksız ona baktığımı anlayıp rüyadan uyanır gibi bir heyecan hissiyle kendime geldim.Bu his,bana geçmişte fazlasıyla yaşadığım,sonradan rafa kaldırdığım duyguları hatırlattı.Ama bu sefer başka güzel gözlü ve başka güzel gülüşlü kadındı bu.Benim buraya bile hiç yazmadığım kendi aşk tarifimdir :Tanrının huzuruna çıkmış gibi,çaresiz ve itaatkar.Sadece bir kişi,yalnızca tek bir kişi böyle hissettirmişti bana.Böyle hissedersem sevdiğimi anlardım.Bir an 'Acaba mı?' derken,uzun bakışlarımdan tedirgin olmuş olacak ki 'Bir şey mi söyleyeceksiniz?' dedi bana.Hiç değişmeyen gülümsemesi bir an bile olmasıydı yüzünde,gözleri yakarcasına bakmasaydı belki 'Çok ama çok özel yüzün ve gözlerin var!' derdim,ama  tek diyebildiğim 'ııııııııı,aheehe!' gibi hırıltılı seslerden sonra 'Yok.Niye sordun?' oldu.Sesimin titrediğini duyunca gülümsemesi otobüse yayıldı iyice.Ben niyeyse utandım.Belkide çok belli etmiştim hissiyatımı bakışlarımla,okumuştu beni.Bunu anladığım içinde kızarmıştım biraz sanırım. 'Bir şey söyleyecek gibi bakıyordun,beni tanıdın sandım.' dedi küçük ağzıyla.Sonra sustum.Uzun uzun susup,kaçamak bakışlarla bakar,onun gözleri beni gözlerime çarpmadan kafamı çevirmeye çalışırdım.Ama çok başarılı olduğumu söyleyemem bu konuda!Bazen 'O da bakıyor mu acaba?' diye bakarken yakaladım (ki bu da onun baktığını gösterir) bazen karşısında oturan birisine bakmamanın ne kadar güç olduğunu bilirsiniz, istem dışı baktığımda karşılaştık.
Bir zaman sonra indi otobüsten.Geriye de sadece belki yıllar sonra okuyup mutlu olacağım bu yazıyı bıraktı...

Aşık olmadığım için yazımı daha fazla duygusal hale getirmeyeceğim.Ama çok etkilendiğim her halimden belli zaten.Geçti lakin.Çünkü her şey 'an' da saklı;o anın içinde güzel.Süreklilik kazanmayan hiçbir şey kalıcı olamayacağı için o 'an' sadece bu yazıda kalacak ve ben unuttuğumda -ki mutlaka unuturum- bundan yıllar sonra okuyup,mutlulukla anacağım.

Aşık olmak öyle kolay bir şey değil arkadaşlar.Yanlış olmasın,sadece 'Acaba.' geçti kafamdan!
Kaç kişi çıkmış ki  zaten şu sefil hayatta bana kendi yaptığım aşkın tarifini hissetirecek..!



Neydi o his:Tanrının huzuruna çıkmış gibi,çaresiz ve itaatkar...!