30 Nisan 2014 Çarşamba

Hayatımdan Bir Piyes...




Her boşluğa düştüğümde ''Her şey güzel olacak'' ümidiyle ayraç koyup hayatıma,bilincimi bir süre kapatır,her şeyin güzel olduğu bir ütopya kurgularım kafamda istemsiz.Sahnenin tam ortasındayım.Yukarıdaki beyaz spot ışıkları benim üzerimde.Kocaman karanlık,gözlerimin önünde.Kimin izlemeye geldiği meçhul.Kafamın içinden bir ses ''Başla'' der.Başlarım ağzımı açmaya.Sanki hiç kelimeler çıkmayacak gibi tedirginlik hakim.Esas korkutan beni,anlatıp da anlaşılamamak.Ama burası benim ütopyam.Burada da anlamazlarsa beni gerçek dünyadaki insanları nasıl suçlayacağım?Olmaz!Herkes beni anlamak için buradalar.Karanlıkta ayak sesleri;uzaklaşıyorlar.Kaçmaya başladılar şimdiden.Henüz anlatmadım bile.Kim olduklarını bir göre bilsem,hayatımın ön sırasından yer vermem bir daha. 'Çekinmeyin,gösterin yüzünüzü!' diye bağırsam, 'Sorun değil.Beni daha kimler anlamadı' desem.Yok,gittiler.Hayatımdan firar eden kaçakların hepsini yakalatmalıyım.Nedensiz gidenlerin hepsini kurşuna dizmeliyim.Hepsi,hepsi yok olmalılar.Tekrar giremezler böylece hayatıma.Özür dilemek geçersiz bu ütopya da.Karanlıktan huzursuz oldukları anlaşılan homurtular geliyor.Başlasam iyi olacak oyunuma!Nasıl bir giriş yapsam? ''Korkmayan var mı aranızda insanlardan?'' Fena bir giriş olmadı.Herkes merakta.Güzel!  ''Neden korkalım ki?'' dediğinizi duyar gibiyim.Ben her gün aynı korkuyla uyanıyorum: İnsanlarla karşılaşmak korkusu.Tanımıyorum,bilmiyorum insanları ve tanımadığım bir şeyle karşılaşmak beni korkutuyor.Var mı içinizde tanıyan insanları?Geçen gün gördüm; bir erkek insan bir dişi insana bağırıyordu.Dişi insan susuyordu. 'Nasıl yaptın?' diyordu erkek insan 'Bunca sevgime karşılık nasıl sevmedin?' İnsanlar sevince karşılık bekliyorlarmış dostlarım.'' 'Reziller,utanmaz insanlar.Haya perdesi yırtık mahluklar!' sesleri geliyor karanlıktan. Devam etmeliyim.Kendimizi tanımak bizi delirtiyor. ''Evet,her şey karşılıklıymış bu insanlarda.En kötüsü de sevgilere de bulaşmış bu illet. 'Seviyorsam,sevecek! ' olmuş.Sevmese de severim'e ne olmuş? Ben,senin bir gün beni seveceğin umuduyla hep bekleyeceğim hayatın kıyında'cılara ne olmuş?
Bencil bu insanlar dostlarım.Onlara benzeyeceğim diye ödüm kopuyor. Kim o? Kim dedi onu?
Sahnenin sol bölümü aydınlanır.Burası gerçekçilerin yeri. 'Sende o bencil insanlardansın.Saklama kendini,anlat.' 'Bana mı dediniz?Yo,hayır!Ne bencilliğimi gördünüz gerçekçiler?'' Herkes şokta.Tenis maçı seyreder gibi kafalar bir sola bir sağa dönüyor.Bir bana bakıyorlar bir gerçekçilere.Susturmaya korkuyorum gerçekçileri.Herkesin gözünden düşebilirim.Kahretsin!Biliyordum beni köşeye sıkıştıracaklarını! ''Hatırla,sevgileri yarıştırmaktan sevgiyi yaşayamadığını.Bencilsin çünkü,kendini bırakmaktan korkuyorsun,sevmekten,sevene muhtaç olmaktan;yani bağlanmaktan.Hayatı,ördüğün duvarların arasındaki deliklerden izliyorsun.Aşmak senin elinde duvarları;korkmadan karşılıksız bağlanmakta.Bencilsin çünkü,kendini sevene feda edemiyorsun.Aman canım acımasın,aman yüreğim sızlamasın,aman rahatım bozulmasın... Bencil herifin tekisin sen! Ahkam kesmeyi bırak bize..''  Gerçekçileri kim aldı içeri.! Gerçekleri duymak canımı sıkıyor.Karartın sol bölümün gerçeklerini.Karanlıktan şimdi de bana küfürler geliyor.Peşin hüküm vermeyin diye bağırmalıyım.O zaman dinlerler beni.  ''Dostlarım,peşim hüküm vermeyin.Dinleyin önce,sonra isterseniz sahneden inerim.Ben gerçekçilerin söylediği gibi hodbin birisi değilim!Ben sadece,birisini kendimden bile  fazla düşünmeyi hazmedemiyorum.Canımın acımasından korkmuyorum; sadece canımı acıtanın beni üzecek kadar değerli olmadığını sonradan anlamak endişesi çıldırtıyor beni.Durmadan beni kendisine çeken o manyetik gücün esiri olmak,bir gün çekip gittiğinde bağımlı hastalar gibi nöbetler geçirmek,deli gibi her yerde onu sayıklamak,bu denli bağlanmaya karşılık bir yığın hüsranla baş başa kalmak,korkutuyor beni.Ben sevince abartıyorum dostlarım.Bir eli tutunca bırakmak zor geliyor.Bırakınca da bir daha tutmak...
.Beni anlamayacağınızı biliyorum.'Sevmek, risk almaktır.' diye bağırmak istiyorsunuz,biliyorum.Bilmiyorsunuz dostlarım,risk almayı sevmeyen birisininde risklerini aldım ben.Uçurumun kıyısındayım.Bırakırsam ölecek,bırakırsam öleceğim.Sımsıkı tutuyorum iki kişilik sevgimizi.Birisini bekliyorum,sevgimizi kurtaracak o birisini.Bir tek onu bekliyorum.Zamanında gelmeli.Zamanı şimdi,şimdi gelmeli.Ellerim,ellerim yoruldu dostlarım bu yükü tek başına kucaklamaktan....   

Işık söner.Perde iner...

Bu nasıl hayali yer?Niye hiç rahat bırakmıyorlar beni?Niye her zaman birileri beni korkaklıkla suçluyorlar?Kim bunlar?Hatırladım.Beni sürekli sorgulayan ben'ler.
Vicdanlarım,yüreklerim,sevgilerim,gerçekçi taraflarım,saçmalamacılarım,biz senin iyiliğini istiyoruz'cularım,yüzleşmelerim,bunların hepsi benim.Sağ olsun,hiç yalnız bırakmazlar beni.
Peki,neden sahneye çıktım ben?Kime kendimi göstermeye çalıştım?Seyircilerin hepsi ben'im parçalarım.Beni deniyorlardı o zaman.Kendime karşı ne derece dürüst olduğumu sorguluyorlardı.Maskemin altındaki ben'i istiyorlardı.Beni en zayıf halimle görmek istiyorlardı.Zaaflarımı yüzüme vurmaktan çekinmiyorlardı.Amaçları,kabul etmediğim korkularımı kabul ettirip,onların üzerine bir cesaret gidip saf dışı bıraktırmaktı.Eksik olmayın.
Bu oyuna bir final şart oldu.

Işık,bu sefer sadece sahnenin ortasını aydınlatmaz.Bütün benlerimi,bütün korkularımı,heveslerimi,endişelerimi,bütün hissi duygularımı aydınlatır,gün yüzüne çıkarır.
Ama istediğinizi vermeyeceğim size.

Final.

''İkimizde bu dünyanın insanı değildik.İyi kötü bir şeyler yapmaya çalıştık.Ben suçluyum:Ondan farklı olduğumu gizledim.Gene de bizi yargılayanlara karşıyım.Ne yazık,sonunda haklı çıktılar.Onlara göstermeliydim.Fakat anlatması çok zor:Benim becerebileceğim bir iş değil.Neler söyleyeceklerini duyar gibi oluyorum;duymak istemiyorum.Bir fırsatı daha kaçırdık.O,kendisine karşı hissiyatımı hiç anlamayacak.Ben bir şey yapabilseydim.Başım ağrıyor,yorgunum.
Boşu boşuna denecek,boşu boşuna.
İşte buna dayanamıyorum....''

Oyun sonu...

















25 Nisan 2014 Cuma

Bir Baba Doğdu Bugün...!


Uysal ailesinde daha önce eşi benzeri görülmemiş olağanüstü bir doğum günü hediyesi bu akşam saat 20.00 sularında evin reisine takdim edilecektir.Ben ve ağabeyim, ''Hayırlı Evlatlar'' kategorisine yıllar sonra girmeye hak kazandığımız için çok müteşekkiriz.Bu gelişmelerin ardından verilen harçlık miktarında da gözle görülür derecede artış olması bendeniz tarafından beklenmektedir.Maddi tarafını bir kenara bırakırsak,manevi anlamda kalplerdeki sevgi patlaması ''Uysal'' ailesi üzerinde yıllar geçse de unutulmayacak bir iz bırakabilir.Bu sevgi patlamasının,2000 yılında galatasaray'ın Uefa Kupasını aldığında antrenör Fatih Terim'in sevinçten Emre Belözoğlu'nu tokat manyağı yapması gibi kutlanılmasından derin endişe duyulmaktadır.Çünkü bilinmektedir ki, Uysal ailesine mensup bireylerin sevinirken mübalağa kaçıp insan yaraladığı kayıtlarda mevcuttur.(Bakınız: Kadıköy'de şampiyon olduğumuz gece,Erol için mutlu bitmemişti:Burnu kırıldı... ) Nereden,nasıl,hangi açıdan bakılırsa bakılsın tek bir şey ön plana çıkacak bu gece: Önemli olanın her zaman mutlu,sağlık,hayırlı birlikteliğin olması ve bunun daim olması...

Neyden mi söz ediyorum? 
Bugün, ben ve ağabeyimi imal eden kutsal insanın doğum günü:Babamın...
Allah'ın izniyle 54 yaşına basacak.Her zaman söylerim; babam Allah'ın bana sunduğu en büyük mükafattır.Keza annem ve ağabeyimde öyle ama bugün koca oğlanın günü olduğu için daha çok onu anlatmak gerek.Övgüler,iltifatlar,şükranlar aynı adrese gönderilecek bugün.Uzun uzadıya anlatsam azdır babamı.Her şeyden önce onun bize bıraktığı en büyük miras; terbiyedir.Paha biçilmez bir hediye.Ne olursa olsun kimseye muhtaç olmadan başı dik bir şekilde yaşamanın her şeyden daha mühim olduğunu,bunu yapabilmek için de yorulmadan,bıkmadan,isyan etmeden,harama bulaşmadan azimle çalışmak olduğunu ve vicdanının seni azarlamasına yol açacak davranışlarda bulunmamak gerektiğini hayatında yaşadığı ya da yaşadığımız dönüm noktalarında kendim bizzat şahit oldum.Babamda bir sürü güzel şeye şahit oldum.Sürüdeki dişisine ve yavrularına bir zarar gelmesin diye bütün gücüyle sürüyü koruyan alfa aslan da oldu,çocuklarını eğlendirmek için yaşına,gururuna,aslanlığına bakmadan,çocuklarını sırtına alarak kendini eşek yerine de koydu.Bembeyaz,saf,tertemiz bir kalbi var.Mübalağa etmiyorum;tanıdığım en iyi niyetli insan.Kendisi 54 yaşında ama yeni doğmuş bir bebeğin ki gibi pırıl pırıl bir yüreği var.Allah bozmasın ve başımızdan eksik etmesin onu...

Yazmakla bitmez baba sevgisi;zaten de bitmemeli.Çok şey anlatmak istiyordum ama babam için yüzyılın sürprizi olacak hediyeyi hazır etmek gerektiği için ağabeyimle buluşmam gerek.Açıklıyorum o zaman!Yazımın başında anlata anlata bitiremediğim o muamma ama müthiş olduğunu her cümlede altını çize çize belirttiğim hediye:Arabadır efenim.Evet,doğum günü hediyesi bir araba olacak.Önceki arabayı sattığından beri özlemini duyduğu ama bir türlü almaya fırsat bulamadığı arabayı ağabeyimle gizlice aldık.Aldık dediğime bakmayın,benden sadece 4.500 TL çıktı.Geri kalan 30.000 lira ise ağabeyimin cebimden uçtu.Kendi ihtiyaçlarım için biriktirdiğim hasılatı(kendi ihtiyaçlarımdan kastım tabii ki kitaplar!Benim her zaman ihtiyaç duyduğum ve duyacağım tek şey:Kitaplardır.Bir de gitar.Yenisini almayı düşünüyordum ama sonraya kaldı bu.Pedere can feda lan!;) koşa koşa verdim araba bayisine.Ağabeyim de ben de hiç bu kadar mutlu olmamıştık para harcarken.Normalde Uysal ailesi olarak maddi olan hediyeleri almayı hiç sevmeyiz.Parayla gösteriş yapmaktan başka bir şey değildir bu.Klişe gibi gelecek ama manevi yönü ağır basan armağanlar bizim gönlümü hemencecik fethedebilir.Yalnız bizde şöyle bir aptallık var:İnsanlardan,manevi anlamı daha fazla olan armağanları almaya bayılsak da,bir başkasına hediye almak cereyan ettiğinde,nerede etiketinde bol sıfırı olan,göz kamaştırıcı, ''Ben pahalıyım.'' diye bağıran hediye varsa onu alıp hediye ederiz.Bakınız:Ağabeyimin kız arkadaşına aldığı 450 liralık saat gibi.Herkesin kendimiz gibi küçük şeylerden mutlu olduğuna inanmadığımız için paralar dökeriz anlık mutluluklara.Yani bir bakıma mutlulukları satın alırız;ya da öyle olduğunu sanırız.Uysal ailesinin garip bir yapısı var.Garip,çünkü biz doğum günlerimizde birbirimize emek harcanarak sevgiyle yapan şeyler hediye etmesini severiz.Anneme birçok defa şiir yazdığımı bilirim.Ya da pasta yapmaktan anlasak da anlamasak da birleşip beraber pasta yapmak.Kitapta önemli bir yer tutar.Veya güzel bir oyuna alınan tiyatro bileti.Bizim kendimize göre koskoca bir dünyamız var;365 gün sevginin,mutluluğun etrafında dönen.Sevginin ışığı altında pekişen bir aile yapısı.Çünkü mutlu olmak için büyük şeyler aramayız.Küçük şeylerden mutlu olmasını bilmeyenler,mutlu olmak için büyük şeyler beklerken hayatın güzelliğinden mahrum kalırlar.Çok şükür öyle değiliz!
Hülasa,arabayı görünce babamın gözlerindeki mutluluğu görmek için akşamı iple çekiyorum.
Nice nice sağlıklı,mutlu senelere babacık.
İyi ki varsın....









22 Nisan 2014 Salı

Belirtiler Ayrıntıda Gizli...






Bazı insanlara gerçekten şaşırıyorum.Çünkü, sevip sevmediğine karar vermekte güçlük çekiyorlar.Sinir bozucu,ucuz bir saçmalamadır bu.Sevmediğine veya sevdiğine dair onlarca belirti vardır  ki kendinde,muammaya düşmek neredeyse imkansıza yakındır.Kendimden yola çıkarak söyleyeyim birkaç belirtiyi!Mesela,
o durmadan kaçıyor,sen ardından gitmiyorsan; o günün her saatinde saklanıyor,sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan; o sana acıların en büyüğünü tattırıyor,sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan;boşuna aldatma kendini,onu sevmiyorsun demektir.
Okuduğun kitapta,mırıldandığın şarkıda,söylediğin şiirde,gördüğün rüyada ve yaşaman için ciğerlerine doldurduğun havada o yoksa; onun vazgeçilmezliğini anlamamışsan: Onu sevmiyorsun demektir.
Renkler onunla değerlenmiyorsa,örneğin: Onsuz kırmızı kırmızılığının,mavi maviliğinin farkında değilse,beyaz yalnız o giydiği zaman güzelliğini haykırmıyorsa,sabahları onu görünceye kadar güneş doğmuyorsa ve onsuz gökyüzü geceleri Aya,yıldızlara hasret değilse:Onu sevmiyorsun demektir. Sokakta gördüğün her yüzde ondan bir şeyler aramıyorsan,güzel bir manzara,hüzünlü bir musiki onu hatırlatmıyorsa,uykudan uyandığın zaman yaşamakta olduğundan önce onu hatırlamıyorsan,omuzlarına dökülmüş saçları,bir sis perdesinin ardından her zaman gülen,ışık saçan gözleri aklına gelmiyorsa,durup durup avuçlarının sıcaklığını özlemiyorsan:Onu sevmiyorsun demektir.Dünyada yaşayan öteki insanların,senin için hala bir değeri varsa,ona karşı tutumunu toplumun köhne ve manasız kurallarına göre ayarlıyorsan ve açık açık,sanki var olduğunu haykırırcasına sevgini söylemiyorsan: Onu sevmiyorsun demektir.

Yok o senin için her şeyden değerliyse,gözünü yumduğun anda onu görebiliyorsan,o bütün şarkılarda,bütün resimlerde,bütün şiirlerde ise,ona muhtaç olduğunu söylemekten utanmıyorsan,senin içten ve büyük sevgine karşılık vermeyeceğinden korkmuyorsan,bütün bencil duygularından sıyrılabilmişsen,onun için her şeyi ama her şeyi yapacak gücü kendinde buluyorsan,her hali sana ayrı ayrı güzel geliyorsa,karşısında kendini bir çocuk gibi hissediyorsan,istediği anda onun için ölebileceksen,onun için yaşıyorsan ve yine onun için bildiğin bilmediğin bütün düşmanlıklara karşı koyabileceksen,o her geçen dakika sende biraz daha büyüyorsa ve kendi kendine bile çok sevdiğini bütün samimiyetle,inanmışlığınla itiraf edebiliyorsan,bir gün o seni hiç ama hiç sevmediğini söylese bile,senin sevginde azalma olmayacaksa ve ölünceye kadar onu aşkların en olumsuzu ile seveceksen:İşte o zaman onu seviyorsun demektir...


Böyle işte!
O bana sevmeyi,gerçek aşkı öğretti.
Benim payıma,onu hep sevmek ve sevilmenin mutluluğunu tattırmak düşüyor.
O,hiç ben olmasa bile.
Beni bir parça sevmese bile...









17 Nisan 2014 Perşembe

Sen Varken Nasıl Ben Olmam?





Madem gece saat iki,madem uyku uğramamış gözlerime,madem bende sadece anlatarak rahatlayabiliyorum,izninizle birazcık aşktan bahsedeceğim.Hoş,sanki hiç yapmadığım şey gibi.Biraz uzun anlatacağım,biraz önceki yazıma ters düşer gibi olacak ama aslında hakiki aşk inancım her zaman budur.Şunu söylemeliyim ki,bu kadar aşkı,sevdayı tarif edipte,bu tarifi uygulamadığım için her zaman kendime kızmışımdır.Önceki yazımı nasıl yazdım,ne zaman yazdım,neden yazdım bilmiyorum.Sanki birisine serzenişte bulunuyorum gibi yazıda;tek kızdığım kendim aslında.Kızdım çünkü,neden karşılık bekliyorum ki!Kızdım kendime çünkü,aşkta herkes kendinden sorumlu.Sen beni istemiyorsan bana ne!Ben istiyorum ya seni,sorun yok o zaman.Bana da karışamazsın ya!Ben yine bildiğimi okuyacağım.İstersen arsız de,istersen aptal veya kendini bilmezde olabilir.Senin,adımın önüne koyduğun her sıfat bana mükafat gibi gelir.Daha arsız,daha aptal ve mütemadiyen kendini bilmez olurum.Sorun yok!Hadi birazcık aşktan bahsedelim... 

Sezai Karakoç'un dizeleriyle başlayalım.

''Ben çiçek gibi taşıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmış demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum''

Bazı kelimeler vardır,söyledikçe anlam kaybına uğrarlar bellekte,bazıları da vardır ki,tekrar ettikçe ayrı bir anlam kazanır, damağınızda-dimağınızda lezzet bırakır.Aşk gibi.
Önce aşk vardır.Gökler kat kat kurulmamış,yeryüzü kadem kadem örülmemişken,aşk vardı.Ay gecede saklanmadan ve gölge güneşe nikahlanmadan,aşk vardı.Dağlar,yerin boynuna gerdanlık gibi takılmamış,yıldızlar gökyüzünde billur avizeler gibi yakılmamıştı ve aşk vardı.Hava suyla dertleşip toprak için ağlamamışken ve su toprakla bir olup ateşe kin bağlamamışken,aşk vardı.

Ve aşk kendisini,

''Var mı beni içinizde tanıyan?
Yaşanmadan çözülmeyen sır benim.
Kalmasa da şöhretimi duymayan,
Kimliğimi tarif etmek zor benim... ''

diye tarif ediyorken... 
Önce aşkı,ille de aşkı anlatmalı.


Aşk bazen fiziki,beşeri,geçici:bazen metafizik,dini,hakikidir terminolojide.Tarifi zor olanı tarife kalkmak,öyleyse tarife kalkışanların sözlerine danışmalı,yalanlarına inanmalı,gerçeklerinden yudumlamalı... aşk her ne ise,ona adım atmalı.
Aramakla bulunmayanı aramalı satırlar arasında: Beyazıd'ı Bistami'nin dediği gibi: ''Aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır.'' Aramalı öyleyse,bulduğunda da bağlanmalı .
Aşk,ya içten dışadır,ya da dıştan içe. Yaradan'ın aşkı içeriden dışarıya çıkar; oysa yaratılanın aşkı dışarıdan içeriye girer.Nereye kadar nüfuz edeceği kişinin yeteneğine göre değişir.
Aşk,sevgili olmaktır,tek olmaktır,vazgeçmektir her şeyden,bedenden ve dünyadan... ve ızdıraba talip olmaktır karşılık beklemeden... Aşk,almadan vermenin,verdikçe yücelmenin,yaşamak için vermeyi ibadet bilmenin adı değil mi?
Aşk,kimi bir insanadır kimi de bir yaratıcıya... Kimi içten dışadır,kimi dıştan içe... İki yüzü vardır da her iki yüzünde de tek olmadan,sevgili olmadan aşk yoktur...

Satırlar,dizeler bunları söylüyor işte.Kendinize bakıyorsunuz ''Aşık oldum mu?'' diye ve fark ediyorsunuz ki,aşkta bir sureti seviyor,o sureti yüceleştiriyor,onu farklılaştırıyor,onunla yirmi dört saat yaşayıp,onunla bir yaşam hayal ediyorsunuz.O,bunları bilmeden bir sevgili inşa ediyorsunuz,ondan çok kendinizden kattığınız özelliklere.O,siz oluyorsunuz aslında,siz o değil.Onunla Halide Edip Adıvar'ın ''Hayallerime giydirdiğim bir esvaptın'' dediği şeyi gerçekleştiriyorsunuz,o olmadan onu inşa ediyorsunuz.Aşk bir kurmaca aslında bu noktadan bakıldığında,bir kurma ve yıkma işlemi.Kurduğunuz bir şato ama üflenince yıkılacak kadar da güçsüz,gerçek dışı,hayali.Sevgilinin kendisi de gelse,onda bulacağınız hiçbir şey,sizin inşa ettikleriniz kadar güzel olmayacak;hiçbir mimik,jest,diyalog size istediğinizi vermeyecek,sizin kurgunuzla sevgilinin gerçeği hiçbir zaman örtüşmeyecek çünkü.Sizin gibi bir ölümlü değildir hayalinizdeki sevgili.... İnsanüstüdür,aslında biraz da bu yüzden değerlidir.Siz,tek kişilik bir ilişkide hem sevgili olursunuz hem aşık.Yönetmen sizsinizdir, senarist siz.O sadece suretiyle,görüntüsüyle bu filmin dramatizasyonuna yardım olur.Sadece surettir,esvaptır,görüntüdür.Kendisi gelse,yıkılıverekcektir belki de hayalleriniz.Korkarsınız gerçekleşmesinden,gerçekleşmesi için kendinizi parçalarken hem de.Kays çölde karşılaştığı Leyla'yı tanıyamaz,onun için Mecnun olmuşken hem de.

Aşk,böyle seversen aşktır.Onu bile tanıyamayacak derece seversen.
Ben bir Mecnun olamam belki.
Sende Leyla olamazsın.
Ama ikimiz yeni bir hikaye yazabiliriz.
Destanlaşmadan,kendi dünyamızda birbirimizi sevebiliriz.
Senin vereceğin her role razıyım ben;yeter ki bir olalım,biz olalım...







Bir Öfke,Bir İnsan,Bir Yakarış...




Dayanılmaz sevgim olmasa bir dakika bile katlanmam sana.O dayanılmaz gülüşün olmasa,sevilir misin bilmem!Öpülesi gözlerine bir şey diyemem;o gözlere uzaktan bakmak kadar acı bir şey yok.Ellerin diyorum ellerin,nasıl güzel durur avucum içinde biliyor musun?Üstünü elimle örter sana bir yuva yaparım parmaklarımdan.Daha niceleri işte...  Sen bunları bilmezsin.Kimseyi bu kadar sevmedin ki.Hiç dayanılmaz gecelerin oldu mu?Gülüşünü hiç maske yaptın mı için kan ağlarken?Veya gözlerin bir bulutu benzetti mi çehreye?Merak ediyorum,hiçbir şey yapmadan nasıl bu kadar sevdirdin kendini?Hak ettin mi bu denli sevilmeyi?Susuyorum,cevabım üzer seni.

Sadece kızgınım,kendime çok kızgınım....

Tek kelime yazmak istemiyorum!





11 Nisan 2014 Cuma

Nefes Nefese...




'Ne yazmalıyım' diye düşündüm az önce.İlk defa 'Ne yazmalıyım' diye düşündüm.Önceden düşünmeden yazardım aşkı.Şimdi ise bir hiçlik var!Sanki yoruldum gibi,sanki bezmiş gibi yüreğim dert yanmaktan.Bütün vücudum kızgın bana.Parmaklarım: ''Yeter artık.!Yeter be adam aynı aşk,aynı kelimeler,aynı benzetmeler,aynı melodram.Bıkmadın mı yazmaktan?Bombok bir boşluğa yazıyorsun.Bir boşlukta yazıyorsun,bir boşunalık içindesin... ne yapıyorsun? Kendin anlatıp kendin dinliyorsun?Neden sadece kendine anlatıyorsun?Usan...'' diyerek sitem ediyor gibi.
Kalbim : ''Dostum normalde yaratılış gereği benim görevim kan pompalamak.Ama siz insanlar,Adem ve Havva'dan beri beni mutluluğun,öfkenin,nefretin veya aşk gibi duyguların kaynağı olduğum görüşündesiniz.Bu bir yanılgı olsa da bir süre sonra herkes gibi bende kabullendim.Her neyse,içimde birini barındırıyorum ben.Aslında sen barındırıyorsun.Ama onu bana emanettin;kalbine.Çok kişi geldi konakladı bende.Hepsinin adı da,rengi de,sesi de farklı.İlk Aslı geldi yanılmıyorsam öylece kurulmaya.Esmer bir kızdı;çıtkırıldım bir tip.Bir sene geçti geçmedi bavulunu topladı gitti.Hiç etkilenmedim ben gidişine.Sonra kapılarımı başkalarına açtım.Aysu diye biri geldi.Odayı dolaşmak istedi önce;yerleşmek için müsait olup olmadığına bakacakmış. ''Tamam'' dedi ''Tutuyorum!Benim yerim burası artık!'' Ben bir heyecan bir heyecan,anlatamam sana!Anlatamam da hissetmişsindir mutlaka.Sen ''Yok'' dedin. ''Kalamaz kalbimde.Buranın kirasını ödeyemez;sevgisi yetmez.Hem zaten satılığa çıkardım kalbimi.Kim daha fazla severse onun olur.'' Aysu'ya elveda!Sonra İrem,sonra Derya,sonra İman,sonra Özge.... Böyle devam etti gitti.Hepsinin az da olsa izi var bende.Hiçbirine için sinmedi.Bir türlü veremedin sevgilerine karşılık kalbini;yani beni!Bir süre kapalı kaldım ben.Ara sıra kapımı tıklatıp yoklayanlar oldu ama evde yokuz numarası yaptım aşk ışığımı kapatıp.Kendimi restore etmeye başladım.Her kalbe giren,bir şeyler götürür çıkarken.Az da olsa eksilmiştim biraz.Kendimi toparlamaya başladım yavaş yavaş.Sonra... Sonra o geldi!Daha öncekilere hiç benzemeyen,o!İtiraf etmek gerekirse tir tir titredim görünce.Delicesine atıyor,göğüsünü parçalayıp dışarı fırlamaktan korkuyordum. ''Sakin ol'' diyordun bana ''Bu da önceki aşk nöbetlerimden birisi olmamalı.Geçer,sakin ol! '' Senin aşk nöbetlerin vardı,bilirdim.En çok acısını ben çektim,nasıl bilmem?Ama bu gelip geçici bir nöbet değildi.Hayır,kat'iyen değildi.Bu seni de,beni de esareti altına alacak bir tanrıçaydı.Esaret mi?Korktum.Almamaya çalıştım içeri onu.Direttim,çok direndim ama... çat kapı gelmişti.Gafil avlanmıştım.İkimizde iyi biliyorduk,eğer bu tanrıça bir kez adımını atarsa içeri,bir daha hiçbir güç onu oradan,benden;kalpten çıkaramazdı.Onun için çarpmaya,ona hizmet etmeye başlayacaktım.Bu felaket olabilir miydi?Kimin umurundaydı ki bu?Gitgide ele geçirdi beni.Artık onun için vardım ya da onun için vardık.Ben durmadan sana onu hatırlatacaktım çalan bir şarkıda,ılık bir yaz gecesinde,süslü bir cümlede.Öyle de oldu.Zaman zaman ''Çıkar,at şunu kalbim!'' diye yalvardığın oldu.Kızdın,sitem ettin.Ona kapıyı ben açmadım ki,kendi girdi.Bende,sende farkında olmadan girdi.Gittikçe büyüdü.Şimdilerde etkisi biraz daha az gibi.Sanki,bavulunu toplayıp gidecek gibi.Bu kalp ona 'Dur' demeyecek gibi.Biraz daha durursa bu kalp duracak gibi...''

Böyle diyor kalbim.
Ben demiyorum kalbim diyor.Artık oyun istemiyor.Son demlerinde.Aşk ışığını söndürüp tekrar karanlığa gömülmeden,gerçek sahibini istiyor...
Gidene ''Dur!Otur oturduğun yerde.'' demek gelmiyor.

Koşmaktan yoruldum...







3 Nisan 2014 Perşembe

Veda Busesi...




Güzellik,bakmayı bilen gözdedir sevgilim.Artık kendime layık olanı seçebiliyorum sayende.Bir insanın gözlerine bakıp,kalbini görebiliyorum her seferinde.Eskisi gibi değilim.Neden mi?Senden çok daha öndeyim.Herkesin dünyası kendi gördüğü kadardır sevgilim.Sen önüne bakarken,ben uzakları ezberledim.Sen olup bitenlerle ilgilenirken,ben olmayanın izindeydim.Çivi çivi sökermiş.Yalnızlığı kanatan hüzünlü şarkılar,yalnızlığa iyi gelirmiş.İşte,ben bu şekilde hayata karşı direndim.Keşke bana akıl vereceğine,aklımı alacak kadar sevseydin.Ben,bir çocukluk edip büyüdüm işte!Sen büyümüşsün ama doğmamışsan bile.Ben,senin doğrundum sevgili.Bu aşkın vebası sende,busesi bende kaldı.Hazırdım ben gitmene zaten.Yollarına güller döküyorum,en az gelişin gibi gidişinde güzel olsun diye.Seçtiğin yolda sana mutluluklar diliyorum.
Unutmak,alışmaktır.
Unutursun demiyorum,
ama alışacaksın,biliyorum.!!