Bazı sevgiler vardır sadece bazı insanların başına gelen.Bu sevgi o kadar şiddetlidir ki,sevilenin senin hakkında ne düşündüğü umurumda olmaz bile.Sadece seversin;taparcasına dediklerinden!Bu tapmak hissi çok az insana çok az zamanlarda olur.Sen böyle olmasını istemezsin,bir bakmışşsın,olmuştur.Artık sen,eski sen değilsindir!Sabahlar daha bir aydınlık,geceler daha bir yakıcı gelir insana.Bir tek o vardır,her şey onunla ilgili. 'Yaşamayan bilemez!' derler ya hani,işte öyle bir şey;ne kadar anlatsan boştur yüreğinin her zerresiyle sevmeyene.Erdoğan,o anlar beni!Bende onu çok iyi anlıyorum.Görüyorum çünkü,bir gülüşü dahi bahtiyar ediyor onu. 'Birgün..' der Erdoğan, 'Birgün,romanlarda anlatılan aşkların gerçekçiliğine inanacağım hiç aklıma gelmezdi.O saf sevgilerin hep kitaplarda olduğunu ve öylede kalacağını sanırdım.Hatta gülerdim.Yoktur ki böylesi der,o yüzden insanları olabileceğine inandırıp,boş yere hayaller kurdurduğu için kızardım.Ama varmış be Onur!Yeliz'i görmeden büyük konuşmuşum..'
Bu söyledikleri normal birisi için anlamsız hatta aptalca gelebilir.Ama ben onu o kadar iyi anlıyorum ki,her cümlesinin sonunda sözünü kesip,heyecanla 'Evet,evet doğru!Aynen öyle.Bende bir zamanlar böyleydim...' demek geliyorsa da içimden,susup onu dinlemeyi tercih ediyorum.Çünkü,kimse kendisinin sevdiği gibi bir başkasının da öyle büyük sevebileceğine inanmaz..En kutsalı,en büyülüsü,en erişilmezi onun sevgisidir ve kimse sevgisiyle boy ölçüşemez.Ne haddine ki birisileri böyle sevsin!Ne menem şey şu aşk denilen olay!Aslan gibi adamı uslu bir kuzuya çevirdi. 'Söyleyeceğim!' dedi sonra, 'Yakında hissetiğim her şeyi bir bir anlatacağım!Yoksa sevmek derdi beni öldürecek...' Tabi ya,Yunus Emre ha!
'Sevdiğimi söylemez isem sevmek derdi beni öldürür.' demiş Yunus Emre.
Sonra almış eline sazını yüreğini seslendirmiş:
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver anları
Bana seni gerek seni...
Herkes hayatın bir yerinde Yunus Emre oluyor.Yoksa sevmek derdi öldürüyor.Erdoğan,sevgisini söze fazla gerek kalmadan simgesel bir hediye alarak anlatmayı düşünüyor. 'Misal!' diyorum, 'Kolye.' diyor. 'Niye kolye?' diyorum, 'Aklıma ilk o geldi.' diyor ve soruyor: 'Sen ne yapardın?' Zor yutkunuyorum.Bir anda sıcak basıyor. 'Ben' diyorum,sonra yalan söylüyorum:'Ben kolye hediye etmezdim.'Kimi kandırıyorum ki?Aynen öyle yapmıştım.Kolye vermiştim.Üstelik o bir yadigardı bana dedemden.Sonra bir an o kolyenin durumunu düşünmeye dalıyorum.Nerededir kimbilir? diyorum kendime.Belki bir sabah diyorum,uykusudan kalktığında yanıbaşındaki komodinin içinden bir şey alacakken onu görüyordur.Eline usulca alıp kolyeyi,o günü düşünüyordur belki.Karşısında titreyen elleri ve yalvaran gözleriyle beni anımsıyordur. 'Aptal' diyordur sonra,hodbin bir gülüş ardından.Bir koşu mutfağa gidip umursızca çöpe atıyordur.Geçmişin üzerine bir çizgi böylece.Sonra o kolye bir çöp arabasının içinde eziliyordur.Uzak bir noktaya götürülüyor,orada azat ediliyordur sonunda.Satacak bir şeyler bulmak için çöpün içinde dolaşan yoksul bir çocuk güneşin yardımıyla onu buluyordur.Parlaklığından dolayı iyi para eder diyordur.Satıp,bir güzel ziyafet çekiyordur kendine. 'Vay keriz,' diyordur, 'Atılır mı böyle şey?'
Ben aynı anda hem 'Aptal' hemde 'Keriz' oluyorumdur....
'Daldın?' deyince Erdoğan, 'Olsun,hiçbir şeyden pişman değilim.' dedim yanlışlıkla.Şaşırdı tabi.Durumu toparlamak için 'Ee,karar verdin mi?' diye sordum.Değişiklik yok, 'Hala kolye almayı düşünüyorum.' dedi.
' O zaman' dedim Erdoğan'a,
'Hem aptal hemde keriz olma riskini göze almalısın...'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder